İstanbul’un siluetinden, Tuz Gölü’ne kadar... Canlı-cansız tüm varlığımızın teminatıdır.
Hukuk bittiğinde, biz biteriz...
Ama hukuku arayanlar elleri boş dönüyorlar.
*
Ve ben mağdurum.
Bu köşede "tekzip" adı altında bir tarikat şeyhinin fetvası yayınlanmıştı, hatırlarsınız.
Sakarya’da beş bin müridi olan tarikat şeyhinin fetvasını tabii ki ben isteyerek köşemde yayınlamadım.
Mahkeme kararı ile yayınlandı.
Cumhuriyet tarihimizde belki de ilk defa; bir tarikat şeyhinin içine hadisler konulmuş fetvası, mahkeme kararı ile bir ulusal gazetede yayınlanıyordu.
Canım sıkılmıştı.
Kendimce hukuku aramaya çıkmıştım.
Ama o yoktu.
Geçen günlerde Yargıtay 7.Ceza Dairesi, Sakarya Sulh Ceza Mahkemesi’nin tekzip kararını bozdu. Yargıtay yargıçları; hukukun yüceliğinin ışığı altında, cevap hakkının içeriğine bakılmasına ve bu hakkın kötüye kullanılmamasına hükmettiler.
Ama o "tekzip" haksız ve hukuksuz olarak benim köşemde yayınlanmış, üç-dört milyon insan şeyh efendinin saçma-sapan fetvasını, Hürriyet gibi bir büyük gazetede okumuşlardı.
Canım yanmıştı bir kere.
*
Geç gelen hukuk hukuk değildir.
Dün gazetelerde yer alan "Bilgisayarcıyı soyanlar, on dakikada serbest kaldılar" haberinden... Anayasa Mahkemesi’nin geriye işlemeyen ama iki-üç yıl sonra gelen kararlarına... Ya da; hiçbir zaman ortaya çıkmayan hukuka kadar.
Bizlerin sığınacağı başka bir saçak altı yok.
Bizler mahkeme kapılarından, yargıçlarımızdan başka kimseye sığınamayız, sığınmamalıyız.