Bir yerde birisi "Bunlar suçlu..." diyecek olsa, gözlerimi yere diker, boynumu bükerim...
Bir yerde birileri "Bu suçu kim işledi?.." dese, ellerimi dizlerimin arasında sıkıştırıp yanımdakilerin kulağına "Ben yapmadım..." diye fısıldarım.
Niçin?..
Niçin bana hep ben suçluymuşum gibi geliyor.
*
Önceki gece TGRT’de Emin Çölaşan ile Melih Gökçek’in tartışmalarını izlerken, içimdeki bu sorunun yanıtını buldum:
Çünkü biz suçluyuz...
İşte; halkın trilyonlarını harcayan, hakkında birçok iddia ortaya atılan bir belediye başkanı, şimdiye kadar onlarca büyük hırsızlığı-vurgunu-rezilliği ortaya çıkarmış bir gazeteciyi karşısına almış, sorguluyor...
Bir suçlu gibi...
Normalde gazeteciler, elinde kamu varlıklarını ve parasını tutan yöneticileri sorgulamazlar mı?
Bu tersine...
Ve bir kısım insanlar, belediye ihalelerini, denetim yapılamayan belediye şirketlerinin harcamalarını, akıl almaz para çarkını değil, o gazetecinin maaşından ve telif haklarından olan birikimini merak ediyorlar.
*
Dürüstlüğünden zerre kadar kuşku duymadığım Emin Çölaşan, gerekli yanıtları herkesin önünde verdi gerçi.
Ama, dünyanın başka bir uygar ülkesinde böyle gazetecileri baş tacı yaparlar, aydınlar onu el üzerinde tutarlar, başbakanlar onları uçaklarına almak için çaba harcarlar, kendi kurumları o gazetecilerden gurur duyarlar.
Memleketimde öyle değil...
Yine olmadık suçlamalar, yine iftiralar, yine belden aşağı vuruşlar, yine kimsenin aklına gelmeyen karalamalar altında çaresiz yoluna devam etmek ister gazeteci.
Arkasında sadece okurlarının duası...
*
Çünkü; gazetecinin bu kirli düzene uymama suçu vardır boynunda.
Bu kokuşmuşluk içinde yerini alamamak suçundan, ne yaparsa yapsın, nasıl çırpınırsa çırpınsın, kurtulamaz.
Suçlanır...
Asıl hesap vermesi gerekenlerin karşısında, bakarsınız hesap vermek zorunda kalır.