Karadan ve denizden bölük bölük, o muhteşem kanatlarını bayrak bayrak açsalar, ellerinden alınan yaşam alanları için çığlıklar atsalar...
İstanbul ormanlarında yaşayan geyikler, karacalar, sincaplar, sülünler, Çağlayan’da miting yapsalar...
Anadolu’nun tükenen telli turnaları, vaşakları, kınalı keklikleri, kurtları, toy kuşları... Yurdun dört bir yanından yollara düşüp bugün Samsun’daki meydanda olsalar.
*
Ama yapamazlar.
Sorgun Ormanları’ndaki ladinlerin ayakları yok.
Ne telli turnaların ağzı var, ne ceylanların dili.
Hiçbirisi; savunma, hak arama, yaşama haklarını isteme, yok edilen ve yağmalanan hayatlarını dile getirme olanağına sahip.
Sesleri çıkmaz.
Bu yüzden yok oluyorlar.
Yok olacaklar.
*
İşte bunun için uygar dünyanın her yerinde onlar adına doğacılar-çevreciler meydanlara çıkarlar.
Güçlü örgütler kurarak, el ele vererek.
On yıldır doğa ve çevrecilere "Greyderlerin, dozerlerin önüne yatmalısınız... Yollara düşüp meydanlara çıkmalısınız..." diyoruz, bir türlü yanaşmıyorlar.
Bir kısmı salonlarda birbirlerine plaket vererek, AB’den gelen paraları paylaşarak, iktidarların orasını-burasını yalayarak çevrecilik yapmakta.
Bir kısmı ise iyi niyetle ama sadece tek başlarına ağlayarak...
Oysa bugün Samsun’daki meydana bakın; bıçak kemiğe dayandığında meydanlar çözüm yeridir.
Özellikle, doğayı ve çevreyi korumakla görevli iktidarlar, paralı yandaşlarıyla yağma çeteleri kurmuşlarsa...
Dilerim bu meydanlar önce çevrecilere örnek olur.
Federasyonlar, konfederasyonlar kurarak artık çıkarlar meydanlara.
Vatanın en güzel parçaları ormanlar, ırmaklar, denizler, karacalar, üveyikler, sülünler, geyikler, vaşaklar, yunuslar adına...