Atatürk’ün kızları, ellerinde bayraklar, dillerinde sloganları, yüzlerinde kararlılık, sokaklarda çocukları için "aydınlık ve çağdaş Türkiye"yi talep ediyorlar.
Bilgisayarıma bakıyorum; birkaç gündür gelen mesajların yüzde 70’i, 80’i kadınlar, ülkemizin içine yuvarlandığı karanlığa karşı çığlık üstüne çığlık atıyorlar.
Evlerine bayrak asanların çoğunluğu kadın.
Kadınlar; yüreklerindeki o annelik duygularını, beşik başlarında ninni söylemekten alıp, ülkenin sokaklarında uygarlık türküleri söylemeye taşıyorlar.
Başları dik...
Yürekleri korkusuz...
*
Siyasetin erkeklerine gözüm kayıyor.
Bir ulusal felaketin, göz göre göre ortaçağa yuvarlanmanın karşısında bile ne kadar kaypaklar.
Mertlikten uzak...
Sinsice...
İkiyizlü...
Kimin kiminle dans ettiğini anlamak, kimin kiminle çıkarını çözmek, kimin kiminle el altından anlaştığını bilmek, birkaç saat sonra dahi ne yapacaklarını görmek olanaksız.
Kimi kadınların tesettürlere bürünerek; kadının sosyal yaşamda varlığını reddetmelerine, kadınların birer sığıntıymış gibi arkalara itilmelerine... Sessiz-sinmiş-sakıncalı birer eşya gibi taşınmalarına... Ama asıl erkeklerin siyasi oyunlarının malzemesi olmalarına karşın, Atatürk’ün kızları çığlık çığlığa erkekleriyle omuz omuza, Mustafa Kemal’in laik-çağdaş devrimlerini savunuyorlar.
Her yerde onlar var.
Bulvarlarda, meydanlarda...
Bu pazar günü saat 13.00’te İstanbul Çağlayan’da olacaklar, tek dertleri var:
Çocukları için aydınlık.
Bu satırlar yazılırken dahi penceremden sesler geliyor, ellerinde bayraklarla geçiyorlar Atatürk’ün kızları.