CUNDA’da onu evin önünde ilk gördüğümde ağzında çöplükten aldığı bir ekmek parçası vardı. Kimse ekmeğini elinden almasın diye etrafa bakınarak, adeta küçülerek ve sinerek gitti.
Arka sokakta bir inşaatta yavrularının olduğunu söylediler.
Sonra göz göze geldik; bir kangal.
Buralara nasıl gelmişse, kulaklarını kesmişlerdi, yüzünde inanılmaz bir korku ve hüzün vardı. Alttan alttan bakarak "Yavrularım var, bana dokunmayın" der gibi kuyruğunu salladı.
(Bu durumlarda nedense ben de bir yerimi sallamam gerektiğini düşünürüm sanki.)
Bir süre sonra arkasında yuvarlana yuvarlana yol alan altı kişilik minik ordusu ile çıkageldi:
Altı tane uzun kulaklı av köpeği...
Andree, "Bak nelerimiz oldu?" diye müjde verdi. Baktığımda, buzluğumun kapağının yarısını paylaşıyorlardı.
*
Ben hiç böyle "anne" görmedim.
Acından geberse, yavruları yesin diye verilen yemekleri yemedi, kenara çekildi ve onlar doyduktan sonra kalanlarla yetindi. Geceleri el-ayak çekildiğinde bebeklerini boş arsaya çıkartıp nasıl eğittiğini uzaktan izledik. Anne, yavrularının sokakta kalacağını biliyormuş gibi, önce onlara çöp bidonundan yiyecek bulmayı öğretti.
Birisi bebeklerini sevdiğinde mutlu mutlu kuyruğunu salladı, hayvan sevmeyen birisini hissettiğinde, bebeklerini alıp gitti.
İnsan ya da başka bir canlı...
Bir annenin yüreğindeki şefkat, sevgi, korku, endişe ve koruma duygusu, bu kadar mı akıl almaz olurmuş?..
*
Şu an itibarıyla bebekler biraz daha büyüdüler...
Eşya taşımayı sevdikleri için, sabah kalkanlar kapılarının önünde değişik ayakkabılar bulabiliyorlar. Plajdakiler terlikleri ceplerinde dolanıyorlar. Önceki sabah bizim bahçede yarımşardan iki adet gözlük kılıfı vardı.
Sabahları yandaki arsa kalabalık oluyor. Herkes selamlaşıyor ve terliklerini aramaya devam ediyorlar.
Ama bizim mahalle onları sevdi.
Hepimizde "Panjurlar kapatıldığında ve herkes gittiğinde ne olacaklar?" burukluğu var. Sokaklarda aç kalacaklarını, ya belediyenin gelip onları öldürmesi olasılığını "insan" olarak bizler biliyoruz.