Paylaş
◊ “Tokyo Vice”nın özel bir şov olacağını ve insanların gerçekten beğeneceğini ne zaman anladınız?
- İlk kez 2015 yılında Tokyo’ya gittim. Şehrin görselliğine ve kültürüne hayran kaldım. İçimden ‘keşke bir gün burada bir şeyler çekebilsem’ diye geçirdim. Neyse, aslında Japonya’da çekilen farklı bir projeyle görüşüyordum. Çok Batı tarzı bir filmdi. Sonra “Tokyo Vice”ı okudum. Japonya’daki Yakuza çetelerinin işlerini nasıl ciddiye aldıklarını, nasıl bu kadar profesyonelce çalıştıklarını anlatıyordu. Eğer bu hikâye dizi olabilirse harika bir iş olabilir diye düşündüm. Ama sadece iyi hikâye yeterli değildi. Harika bir yönetmen bulmamız lazımdı. Ve harika yönetmen Michael Mann projeye katıldı. O zamanlar Jamie Foxx ve Steven Spielberg’le başka bir proje için çalışıyorduk. Michael Mann hakkında sorular sormaya başladım. Jamie de, Speilberg de “Seni şimdiye kadar birlikte çalıştığın tüm yönetmenlerden daha fazla çalıştıracak” dedi. Michael’la hazırlıklara başladığımızda, “Günde 8 saat Japonca dersleri almalısın” dedi. Bu yetmedi, beni Los Angeles’ta hızlandırılmış gazetecilik kursuna soktu. Gerçek bir gazeteci gibi gerçek hikâyeleri araştırdım. Polis raporu hazırladım ve röportajlar yaptım. “Tokyo Vice” şimdiye kadar çalıştığım en zor şeydi ve sadece henüz hazırlık aşamasındaydık.Daha hazırlıkları yaparken düşündüm ki ‘bu şov özel bir şey olacak, bu adam (Michael Mann) işine çok bağlı’, bu yüzden diziye başından beri inancım vardı.
BÖLÜM BAŞINA 10 MİLYON DOLARLIK BÜTÇEYLE ÇALIŞTIK
◊ 2. sezon çekimleri için Japonya’ya geri döndüğünüzde Tokyo’daki insanların sizi sıcak bir şekilde karşılandığını duydum. Bizimle paylaşabileceğiniz anekdotlarınız var mı?
- Gerçekten harika bir karşılama oldu. “Tokyo Vice” tüm dünyada henüz büyük bir dizi mi bilmiyorum. Ama onu izleyenler insanlar çok beğeniyorlar. Beğenmelerinin nedeni dizinin çok gerçekçi olduğunu düşünmeleri. Bölüm başı 10 milyon dolardık bütçeyle çalıştık ve yüksek kalite elde edebildik. Sanırım insanlar sadece özgün olmamızdan değil, onları film izliyorlar gibi hissettirmemizden de memnun.
◊ Bölüm senaryolarını okurken ‘bunu nasıl çekeceğiz’ dediğiniz sahneler oluyor mu?
- Bir gazete muhabirini canlandırıyorum, bu yüzden Japonca yazı yazma stilim üzerinde daha fazla çalışmak istedim. Kanji alfabesi (Japonların 3 alfabesinden biri ve en zor olanı) üzerinde çalışarak hızlı yazabilmek için çok zaman harcadım. Harika bir ustam vardı. Birlikte Kanji yazabilme sahneleri çalışıyorduk. Zaman tutuyordu hızlı yazabilmem için. O sahneleri yapabilmeyi, Kanji’yı hızlıca ve havalı bir şekilde yazarken repliklerimi söyleyebilmeyi nasıl yapacağım diye düşündüm diyebilirim.
JAPONCA DÜNYANIN EN ZOR DİLLERİNDEN BİRİ
◊ Japonca öğrenme sürecinizden biraz bahseder misiniz?
- Benim için gerçekten harikaydı. İlk kez bir yabancı dil öğreniyorum. İlk başta sadece replikleri öğreniyordum ama sonra fark ettim ki eğer replikleri öğrenirsem bir oyuncu olarak istediğim kadar özgürlüğe sahip olamayacağım. Hikâyenin özgün hissettirmesi Japonca konuşmam gerekiyordu. Japonca dersleri almaya başladım. Ayrıca Japonya’da yaşıyoruz ne zaman Japonca konuşma fırsatım olsa Japonca konuşuyordum.
◊ “Japonca öğrenirken herkesle mümkün olduğunca Japonca konuşuyordum” dediniz. Tokyo’ya gittim, dil engeli beni çok zorladı.
- Evet, artık kesinlikle konuşabildiğim ve iletişim kurabildiğim bir seviyedeyim. Rol arkadaşım Ken Watanabe, Japoncanın dünyadaki en zor dillerden biri olduğunu söylüyor. Yaklaşık dört yıldır bu dili oldukça sıkı çalışıyorum. Ve bence hâlâ öğrenecek çok şey ve gidilecek uzun bir yolum var.
Müzik beynimin tamamen farklı bir parçası
◊ Sadece film yapmıyorsunuz, aynı zamanda müzik de yapıyorsunuz. Yaratıcı enerji açısından müzik ve oyunculuk sizin için farklı mı?
- Müzik beynimin tamamen farklı bir parçası. Bence bir sanatçı olarak çok yönlü olmak gerçekten önemli. Sette çalışmak yatak odamda müzik yapmaktan çok farklı bir şey.
◊ Filmleriniz var, müziğiniz var. Başka hangi alanlara girmek istersiniz?
- Liste uzayıp gider. Yapmak istediğim birçok şey var ama sadece yapmak istediğim için. Daha çok resim yapmak istiyorum, gençken resim yapardım. Ayrıca modayı seviyorum.
Japonya’da yaşamak bana sabırlı olmayı öğretti
◊ Japonya’da yaşamak sizi ne yönde değiştirdi?
- Japonya bana sabırlı olmayı öğretti. New York’ta hiçbir şeye sabrım yokmuş. Sabır, hayatı çok kolaylaştırıyor. Bir de Japonya’ya gittiğinizde kurallara hazır olun. Amerika böyle değil.
İlk başlarda restoranda bile birçok kural görünce, ne kadar gereksiz diye sorguladım. Çünkü Amerika’da müşteri her zaman haklıdır ve çok fazla kural yoktur. Orada yaşamak sadece saygı duyup o ülkenin kurallarına uymayı öğretti. Bana tamamen farklı bir bakış açısı kattı, hayatımı zenginleştirdi.
Paylaş