Paylaş
◊ New York Times, 21’inci yüzyılın en iyi aktörlerini sıraladı. Siz 1 numarada yer aldınız. Yeteneklerinizden bahsetmişler. Shakespeare de oynuyorsunuz, aksiyon, ağır dram, derin roller de... Her şeyi oynayabilme kabiliyetiniz var. Aynı zamanda yönetmenlik yapıyorsunuz. Bu tür makaleleri gördüğünüzde nasıl hissediyorsunuz? Hayatınızın bu aşamasında kendinizi nasıl görüyorsunuz?
- Kendimi yardım etmeye çalışan biri olarak görüyorum. Kendimi çözümün bir parçası olarak görüyorum, sorunun bir parçası olarak değil. Tanrı’nın verdiği yeteneklerimi en ufak bir şekilde bile olsa dünyayı daha iyi hale getirmek için kullanıyorum. Ve artık o yönde kullanabilmek için daha fazla fırsat görüyorum. Sırf yaptığım iş sayesinde olsa bile, insanların zihinlerini bir süreliğine dertlerinden uzaklaştırıyorum.
Annem yıllar önce “Adam ödül alır ama mükafatı Tanrı verir” demişti. Dünya üzerinde var olan bütün ödülleri kazandım ama mutluluğun ödüllerden gelmediğini öğrendim. The New York Times’a ve liste yapan herkese minnettarım. Ama gerçekten bunun için burada değilim.
Benimki, daha çok Tanrı’nın verdiği bir görev. Bu görev, yeteneklerimi en iyi şekilde kullanmak ve her fırsattan yararlanmak. Tanrı’nın işiyle ilgili olmak. Bildiklerimi ve yaşadıklarımı paylaşmak. İyi ya da kötü olsa da paylaşmak. Yeni nesil için profesyonel işimi anlatmak. Akıl hocası olmak. Sadece sahip olduğum şeyi kullanıp onunla yapabileceğimin en iyisini yapmak istiyorum.
SPIELBERG’DEN DE ÇALACAĞIM!
◊ Favori filmleriniz hangileri ya da yönetmen olarak sizi etkileyen, yönlendiren filmler hangileri?
- Bir yönetmen olarak en son çektiğim filmde (A Journal For Jordan), “The Godfather”ı (Baba) yeniden izledim ve oradan çekim tekniklerini çaldım. İzlediğim filmler açısından cevap verirsem... “Seven”ı (Yedi) izledim mesela. “Silence of the Lambs”ı da (Kuzuların Sessizliği) tekrar izledim. “Aman Allah’ım ne film!” dedim ve yine bazı çekim tekniklerini çaldım.
◊ Neleri aldınız “Kuzuların Sessizliği”nden?
- Jodie’nin (Foster) Anthony Hopkins ile konuştuğu bir sahne. Yönetmen Jonathan Demme’nin, Anthony’nin yüzünü yakın plan çekiminde cama yansıttığı sahne. Bunu Jonathan’a selam gibi çaldım. Yıllar önce film yapmayı öğrenmek istediğim ve yönetmenlik konusunda gerçekten gergin olduğum dönemlerde, en iyi yönetmenlerden biri olan Steven Spielberg “Çal” demişti, “Herkes çalıyor Denzel. Ama çalarsan en iyisinden çal!” Spielberg’den de çalacağım. (Gülüyor)
◊ Peki tekrar tekrar bıkmadan izlediğiniz filmler hangileri ya da dinlemekten asla sıkılmadığınız müzikler?
- Çok az filmi tekrar tekrar izleyebilirim. “The Godfather” o filmlerden biri. Yönetmenlik yaparken daha çok film izliyorum. Dürüst olmak gerekirse, gerçekten bir film izleme tutkunu değilim. Çok fazla filme bakmam. İzlerken filmleri incelerim. Bazen de zevk için izlerim. Müzikte ise... Dinlediğim çok fazla müzik var. Funkadelic adında bir grup var. “Cosmic Slop” albümleri 50 yıldır bende var ve hâlâ dün çıkmış gibi seviyorum. Hayatımın en zevkli günlerinden biri, o gruptan müzisyen George Clinton ve onun çılgın haliyle geçirdiğim gündü.
◊ Peki televizyon? Koronavirüs nedeniyle eve kapandığımız dönemde televizyon izlediniz mi?
- 5-6 ay önce kendi mağaramı (Man Cave) inşa ettim. Süper ses sistemim, Macintosh donanımım, dev düz ekranım var. Her şey dokunabileceğim yerde. Televizyonu gerçekten izlemiyorum. İzlediğimde ise daha çok belgesel türünde şeylere bakıyorum. Gerçekten hiçbir diziyi izlemiyorum.
◊ Ya haberler? Haberleri izler misiniz?
- Televizyonda pek fazla haber yok. Çok fazla görüş var ama haber yok.
◊ Pandemi yüzünden sinemanın geleceği için endişelendiğimiz bir dönem yaşadık, ki hâlâ endişeler devam ediyor. Siz sinemanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
- Sinemanın her zamankinden daha güçlü şekilde geri döneceğine dair bir his var içimde. Çünkü bir topluluk olmayı istemek doğamızda var. Birleşmek, ortak deneyimlere sahip olmak... Sinemanın geleceğini göreceğiz. Ben daha çok insanlığın geleceğiyle ilgileniyorum.
◊ Projelerinizi seçerken hangi türde olduklarına dikkat ediyor musunuz?
- Türüne aslında bakmıyorum. Sadece senaryoyu okuyorum. Sayfaları çevirmek istiyor musun, ilginç ve heyecan verici mi? Öncelikle baktıklarım bunlar.
SADECE TANRI’YA DAHA YAKIN OLMAK İSTİYORUM
◊ Daha az tercih edildiğini bildiğiniz halde bir tarafa yöneldiğiniz ve o yönde verdiğiniz kararlar oldu mu?
- Evet... Ruhani yolculuğumda büyümem için oldu. İnsanların ruhsal yolculuğum ve maneviyatım hakkında ne düşündüklerini artık umursamadığım noktaya gelmem konusunda kararlar aldım. Bir müddet insanları kırabileceğim konusunda daha çok endişeliydim. Ya da belki bazı insanlar inanmıyorlardır derdim. Eğer düşündüklerimi söylersem insanları kaybedebilirim. Hayranlarım yanlış anlar mı ya da her neyse...
Ne demeye çalıştığımı anlıyor musun? Şimdi korkmuyorum ve umurumda değil. Sonuçları ne olursa olsun. Artık hayatımın geri kalanını yeni profesyonel olarak, August Wilson’ın oyunlarını sinemaya aktarmaya adadım.
Aileme gelince... Güzel ailemi izliyorum. Çocuklarımın hepsi kendi başlarına harika şeyler yapıyorlar. Eşim çok başarılı. Ruhani yolculuğum açısından ise sadece Tanrı’ya daha yakın olmak ve Tanrı ile yürüyüşe çıkmak istiyorum. Hayatımın geri kalanı için görevim bu.
OLUMSUZLUKLAR ÜZERİNDE DURMUYORUM
◊ Yapımcılığını yaptığınız “Ma Rainey’s Black Bottom”, geçen yıl yaşamını kaybeden Chadwick Boseman’a Oscar dışında tüm ödülleri getirdi. “Filmde eski fikirlere karşı yeni fikirler var” dediniz. Ben “sanatçının vizyonunun manipüle edilmesi” diyorum. Siz bu sektörde uzun yıllardır çalışıyorsunuz. Kendi çıkarları için sizin vizyonunuzdan faydalanmaya çalışanlar ya da manipüle edenler oldu mu?
- Her şeyden önce, olumsuz ya da olumsuzlukların hayatımıza neler yapabilecekleri üzerinde durmuyorum. İnsanlar bu tarz şeyleri hâlâ yapmaya çalışıyor, bu sadece filmdeki yıllara özgü bir şey değil. Bu hâlâ devam ediyor; insanlardan yararlanmaya çalışan insanlar. Yeni bir şey hiç değil. İnsanlık hali ya da doğası bir şey. Dediğim gibi, olumsuzluklar üzerinde durmuyorum. Olumlu olanı almaya ve bu güzel, harika hikayeleri paylaşmaya çalışıyorum. August Wilson’ın çalışmalarını harika oyuncularla, harika hikâye anlatıcılarıyla anlatmak... Sadece bununla ilgiliyim. İlgilendiğim tek şey bu.
SERVET 1 GÜN DAHA FAZLA YAŞAMANIZA YARDIMCI OLMAZ O HALDE NEDEN PAYLAŞMIYORSUNUZ?
◊ Kazandığınızı bu dünyaya geri vermek ve inanç, hayatınızın iki büyük parçası. İnanç ve ruhaniyet, hayat tarzınızı yönlendiriyor diyebilir miyiz?
- Öyle düşünebiliriz. Ama her zaman herkesin iyi olduğunu görmek isteyen bir insan oldum. Başkalarının iyi olduğunu görmek hoşuma gidiyor. Bu sadece benim doğam. Geri vermeye gelince, çok şey verince çok şey de geri geliyor. Dünyadaki son gününüzde servetinizi ve hazinenizi yanınıza kesinlikle alamazsınız. Servet 1 gün daha fazla yaşamanıza yardımcı olmaz. O halde neden paylaşmıyorsunuz? Servetimin üstüne oturup tutmaktansa paylaşmaktan keyif alıyorum. Paylaşınca çok keyif alıyorum.
AUGUST WILSON YAZARKEN KARAKTERLERİN RUHLARINI EVE DAVET EDERDİ
◊ August Wilson’un eserlerinin tümünü film yapacağınızı açıkladınız. Bu hikayeleri anlatmak sizin için ne kadar önemli?
- August Wilson, zamanımızın en büyük yazarlarından biri. Çok zengin ve derin. Hikayeler çok iyi yazılmış ve temalar evrensel. “Fences” örneğinde olduğu gibi; ihanet ve ihanetle birlikte yaşananlar. “Ma Rainey’s Black Bottom”da ise eski fikirlere karşı daha genç fikirler... Bence bu fikirler evrensel.
◊ August Wilson’un amacı yüzyılın başından itibaren siyahi Amerikan olma deneyimini yansıtmak mıydı sizce?
- Sanırım öyle. August yazarken evin tüm kapı ve pencerelerini kapatır ve karakterlerin seslerini veya ruhlarını eve davet ederdi. Karakterler onunla konuşurlardı. O, onların söylediklerini yazardı. Bana böyle anlatmıştı.
Paylaş