Paylaş
◊ Uzun zamandır oynadığınız ve derinden hissettiğiniz bir karaktere, Charles’a veda etmek nasıl bir duygu?
- Hem acı hem tatlı bir şey. Aktör olmayı sevmemin nedenlerinden biri kısa sürede çok yoğun şekilde bir şeyler yapmak. Bu yüzden uzun süren epizodik televizyonu çok zor buluyorum. Konsantrasyonu ve ilgiyi aynı seviyede sürdürmek gerçekten kolay değil... The Crown’da sona gelince olağanüstü derecede rahatlama hissi yaşamadım. Gerçi doğruyu söylemek gerekirse artık bu kadar büyük bir karnavalın parçası olmamak biraz rahatlattı. Charles’i oynamak zorunda olmadığım için mutluydum... Ama şimdi onu özlüyorum. Geçen gün kendimi yakaladım Charles gibiydim, kendi kendime “Ne yapıyorum ben” dedim. Muhtemelen oynadığım tüm roller bazı yönleriyle seninle yaşıyor. Charles bazı nedenlerden ötürü benimle yaşaması gerekenden biraz daha uzun süre yaşadı. Belki de onunla ilgili haberleri okumaya devam ettiğim için. Soruya dönersem vedayla gelen bir rahatlama oldu ama esas olarak hissettiğim şey inanılmaz derecede şanslı olmaktı. Harika insanların, ellerinden gelenin en iyisini yaptığı, televizyonda birçok açıdan yeni standartları belirleyen bir şeye dahil olmak çok keyifliydi.
◊ “The Crown”, 2016’dan bu yana insanların hayatının bir parçası oldu. İzleyicilerin bu diziden ne aldığını düşünüyorsunuz?
- Harika bir TV yapımı. Tempolu, iyi oynanmış, iyi yazılmış harika bir yapım. Ve konuştuğum insanlardan da aynısını duyuyorum. İzlemesi kolay, çok ilgi çekici ve eğlenceli bir yapım. Belki de monarşiye farklı bir bakış, biraz anlayışa teşvik ediyor. Kraliyet ailesi, devleti, anayasayı sembolize ediyorlar ama aslında çok sıradan insanlar. Bu sıradan insanların özel hayatlarını, hislerini, düşüncelerini ve duygularını kamusal kişilikleri ve görevleri nedeniyle ikinci planda tutmak zorunda kaldıklarını izliyoruz. Sanırım bu yüzden bu kadar ilgi çekici bir dizi.
◊ “The Crown”da oyuncular ve ekip dışında en çok neyi özleyeceksiniz?
- Boyun eğip selam veren insanlar ve kıyafetler... Bu sezon çektiğimiz son sahnelerde, York Minster’daydım, büyük katedralde çekim yapıyorduk. Büyük bir koro, büyük bir orkestra, harika askeri üniformalar giymiş bir sürü insan. Sanırım üç düzine süslü defne ağacı ve koridordan biz yürürken eğilen ve selam veren 400 figüran... Orkestra çalıyor o anda daha iyisi olamaz diyorsun. Sanırım bu ölçekte ihtişamı gerçekten özlüyorum... Çekimler bitti, eve geldim ve çocuklar selam vermek için eğilmeyi bırak yüzüme bakmıyor bile. Kıyafetler berbat... Evin çatısı akıyor. Kraliyet üyesi olarak biraz zaman geçirmek güzeldi.
◊ Peki bu deneyimden öğrendiğiniz ve aklınızda kalan en ilginç ders neydi?
- Yalnız kaldıklarında bile Charles’in annesinin önünde kafasını eğip selam vermesi... Ben ve Imelda’nın (Staunton) sahneleri selamla başladı. “Merhaba anne” dedim ve öptüm. Akış hep aynı, yanına git selam ver, öp... Çok tuhaf... İlişkilerini tamamen özetliyor aslında. Evlat anne bağlılığı ikinci planda kalıyor. Öncelik kraliçeye boyun eğip selam vermek. Bu bir nevi Ortaçağ’a ait. 50’li yaşlarda, çok şey başarmış bir adam, sevmek istediği kadını sevebilmek için hâlâ annesinin iznine ihtiyacı var.
◊ Bu sahneleri çekerken dışarıda selam veren, alkışlayan ve şarkı söyleyen herkes figüran mı yoksa halktan gerçek insanlar da var mı?
- Hayır... Onlar sadece figüran. Kuzenim York’ta yaşıyor çekimlere geldi ve katıldı, o ayrı... Sadece ekstralar çekime katılıyor. Çünkü dönem draması ve herkesin dönem kıyafetleri giymesi gerekiyor.
◊ Dizinin, nasıl algıladığımız, onlar hakkında nasıl düşündüğümüz konusunda İngiliz halkıyla kraliyet arasındaki ilişkiyi biraz değiştirdiğini düşünüyor musunuz?
- “The Crown” insanların kraliyet ailesi hakkında ne düşündüklerini kaçınılmaz şekilde etkiledi. Buna dair bir kanıt göremedim ama bu tarz dramalar çoğu zaman duygularımızı belirliyor.
◊ 20-30 yıl öncesini canlandırsanız da Charles’ın hâlâ hayatta ve artık kral olması sizde ek baskı yarattı mı?
- Ek baskı var mı bilmiyorum ama biz çekimleri yaparken Kral Charles’in her gün haberlerde yer alması kesinlikle çok faydalı oldu. Onun hakkındaki haberlere tamamen bağımlı hale geldim hâlâ da izliyorum. Aslında seçim oyuncuya ait, sadece o dönemdeki Charles’la ilgilenebilirdim ya da günümüzde olan bitenin araya girmesine, etkilemesine izin verebilirdim.Aile haberlerde o kadar çok yer aldı ki... Kraliçe öldü ve Harry’nin kitabı çıktı. Bu olayların çoğu kaçınılmaz olarak bize sızıyordu ve istesek de istemesek de hoşumuza gitse de gitmese de etkiliyordu.
◊ Hareket koçuyla çalıştınız. Aksanı ve hareketleri mükemmelleştirmek için neler yaptınız? Öte yandan, birebir taklit yapmaktan kaçındığınızı düşünüyorum, tam olarak Charles gibi olmak değil de onu kanalize etme süreciniz nasıldı?
- Dizinin yaratıcısı Peter (Morgan) her zaman derdi ki, “taklit yapmayın” ama ben başlarda tam olarak onun gibi olmak için her şeyi yapardım. Cevap şu ki, çekimlere ilk başladığınızda fiziksel olarak, konuşma kalıpları ve her şeyle mümkün olduğu kadar benzemeye çalışıyorsunuz. Peter ayrıca şunu da söylerdi, “Rahatlayabilmen için bir sezon geçmesi gerekiyor. Ancak o zaman gerçekten keyif almaya başlayacaksın.” Doğruydu. Fiziksellik ve ses konusunda ancak son sezonda biraz rahatlayabildim.
En özeli Diana ile boşanma sahnemizdi
◊ Favori sahneniz var mı?
- Oynadığım sezonlar içinde sanırım en özeli Diana ile boşanma sahnesiydi. Geçen sezon yaklaşık 15 dakika süren, omlet yediğimiz sahne ve Diana öldükten sonra yeniden ortaya çıktığı sahne, bunlar da aklımda kaldı.
◊ Diana’yla son sahnelerinizi sormak istiyorum. O sahneleri çekme sürecini anlatır mısınız?
- Uçakta birlikte olduğumuz sahneyi ele alırsak, aslında o sahneyi stüdyoda çektik. Yönetmenimiz, şükürler olsun ki bizi aynı anda çekti, sahnenin provasını yapmadık. Bunun gibi çok duygusal sahnelerdeki zorluk temponu ayarlaman lazım. Oyuncu uzak çekimde her şeyi vermemeli, yakın çekim için duyguyu saklaman gerekiyor ya da eğer kameranın dışında kaldıysan, işin biter duyguyu kaybettin. Burada yönetmenin becerisi de önemli. Biz bu sahnelerde yakın çekimlerle başladık sanırım bu yüzden kadar duygusal ve ham... Bu yönetmenimizin becerisidir.
Charles’ı artık sempatik bir adam olarak görüyorum
◊ Benim için bu sezonunun en büyük sürprizi, Charles’ı beklediğimden çok daha sevimli bulmam oldu. Bu tasvir sizi şaşırttı mı?
- Birkaç yıldır Charles ile yaşadığım için, onu gerçekten sempatik bir adam olarak görüyorum. Sıcak bir adam ve duygusal bir insan. Çobanlardan çiftçilere kadar hayatın her kesiminden pek çok insanla Charles hakkında konuştum çok azının onun hakkında söyleyecek kötü sözü vardı. Çoğu insan onun sempatik, tutkulu ve meraklı olduğunu söylüyordu ve ben de zaman içinde onun hakkında böyle hissetmeye başladım.
◊ Bu duruma gelmeden önce Charles hakkında nasıl hissediyordunuz?
- Daha soğuk ve biraz daha gergin olduğunu düşünüyordum. Hislerim değişti, evet.
Paylaş