Paylaş
◊ Öncelikle sizi tanıyalım...
- 1956, Düzce doğumluyum. Düzce’de berber çıraklığımı yaptım ve kendimi yetiştirdikten sonra İstanbul’a geldim. 1977’de Maçka Oteli’nde berber oldum. Sonrasında Teşvikiye’de dükkânımı açtım ve tam 38 senedir hizmet veriyorum. 25 senedir kadromuz aynı. 20 senedir yurtdışından gelen ve burada tıraşını olan müşterilerimiz hiç değişmedi. Dükkânımız açıldığı günden itibaren caz müziği çalar ve renkli tablolarımız da hâlâ ilk günkü gibi dikkat çeker.
◊ Mahallenin neredeyse fahri muhtarı gibisiniz. Bu renkli simanız ve sanata olan merakınız nereden geliyor acaba?
- Daha çırak olduğum zamanlarda radyolarda senfonileri dinlerdim. Cumali Sanat Galerisi’ni çok merak ederdim. Yıllar sonra İstanbul’a gelip dükkânı açtığımda bir galerici arkadaşımıza söyledim. Ertesi gün Cumali Sanat Galerisi’nden bir adam geldi ve Cumali’nin abisi olduğunu söyledi. Bana bir tablo hediye etti, o tablo hâlâ dükkânımızda asılı bir şekilde yerini koruyor. Ressam tanıdıklarım ve müşterilerim çoğaldıkça eskicilerden, antikacılardan ve galericilerden tablo ve resim almaya başladım.
CÜNEYT ARKIN 45 SENE BANA GELDİ
◊ Rahmetli Cüneyt Arkın’la yakın bir dostluğunuz vardı. Biraz onunla arkadaşlığınızdan bahseder misiniz?
- 1977’de Maçka Oteli’nde kalfalık yaparken Cüneyt Arkın’ı tıraş ettim. Ediş o ediş... Bir daha başka birinde tıraş olmadı. 45 sene boyunca bana geldi. Buraya geldiğinde dükkânın önü insan kaynardı. Sonra ameliyatlar geçirdikçe gelememeye başladı. Bu sefer tıraş etmeye ben onun evine gittim. İyi bir dostluğumuz vardı.
◊ Burada bir mahalle kültürü de var ve siz bu mahallenin figürüsünüz. Bu işi yapacaklara tavsiyeleriniz neler?
- Mahalle kültürü esnafın namusudur. Esnaf, mahalleyi hırsızdan korur. Ben de öyle bir esnafım. Yaşlıları oturtur çayını kahvesini söylerim. Evine kadar götürür yardım ederim. Bence en önemlisi de güler yüzlü olmak. Konfüçyüs demiş; “Yüzün gülmüyorsa dükkânı açma.”
◊ Küçük yaşlarda başladığınız bu mesleğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
- Bizim mesleğimiz çıraklıktan başlar. Babam beni çırak olarak verdiği dükkâna “Eti senin kemiği benim” derdi. Hevesli çalışırdık, parayı düşünmezdik. Şimdi bir çırak almaya kalktığımızda “Kaç para veriyorsun?” ilk sorulardan biri oluyor. Böyle düşünen birinden hiçbir şey olmaz. Şimdi bir de çırak da alamıyoruz, okullardan bize gönderiyorlar. Okullarda öğretilebilecek bir meslek değil bu. Almanya’da ya da İngiltere’de adamlar bilgisayar üzerinden bir saç gösterip o saçı çocuklara kestiriyorlar. Bizde böyle değildi. Biz kendimiz saçı nasıl keseceğimizi öğreniriz, kendi yaratıcılığımızı işimize katarız.
AMERİKA CNN’DEN RÖPORTAJA GELDİLER
◊ Bu dükkân birçok yabancı basın ve televizyon kanalında çıktı. Sizden neleri öğrenmek istediler?
- Bir gün Amerika CNN’den röportaj yapmak için geldiler. Onları tıraş ettik. ‘Türk tıraşını’ merak ettiler. Ortamdaki sıcaklık çok hoşlarına gitti. 1 ay boyunca Amerika’daki CNN’de haftada 2-3 gün gösterildi ve programı 4 milyar insan izledi. Bir gün Urugay’ın Hindistan Başkonsolosluğu bizi televizyonda görüyor ve buraya tıraşa geliyor.
◊ Siz bir berber dükkânına girdiğiniz zaman nelere dikkat edersiniz?
- Önce temizlik, saygı, hürmet. Tıraş sonra gelir.
◊ Berberle müşteri arasındaki ilişki çok önemli değil mi?
- Kesinlikle çok önemli. Müşteri eşini bırakır, berberini bırakmaz. (Gülüyor) Çocukluğundan beri tıraşını ettiğimiz insanlar var, demek ki bu bağ o kadar önemli.
MAHALLEMİZİN SİMGESİ
◊ Dükkânın bir diğer müdavimlerinden diş hekimi Onur Öztürk de aramızda. Sadettin Abi hakkında bize ne söylemek istersiniz?
- Onur Öztürk: Sadettin Abi mahallemizin idolü, simgesi. Yıllardan beri daha yaşım çok küçükken kendisini görür, sanat galerisi gibi dükkânı dikkatimi çekerdi. Bir gün tesadüf eseri dükkâna gelip selam verdikten sonra güzel bir sohbetimiz başladı. Bu vesileyle sadece tıraşa değil, sohbet muhabbet etmeye de gelmeye başladım. Sadettin Abi’nin içerideki tabloları sürekli değiştirmesi ve yerine değişik eserler koyması çok güzel. Gerçekten göze çok hitap ediyor, aynı sanat galerisine gelmişsiniz gibi.
Paylaş