Paylaş
“The Mamba Mentality: How I Play”de basketbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından birinin, kaybetmeyi asla kabul etmeyen zihnine ve NBA’in usta fotoğrafçısı Andrew Bernstein’in fotoğraflarına daldım.
Kobe’nin mantalitesini kitaptan değil ama belgeseli “Muse”dan aklıma saplanan şu sözleri ile kısaca anlatacağım: “Bunun başarılması imkansız, yapılamaz, mümkün değil dersek kendimizi aldatırız. Benim beynim başarısızlığı kabul edemiyor, etmeyecek. Çünkü oturup kendimle yüzleşirken kendime ‘sen başarısızsın’ dersem, bu benim için ölümden bile daha korkunç bir şey.”
20 yıldır Kobe’yi yakından takip eden bir gazeteci olarak onun seviyesinde başka bir sporcuyla karşılaşır mıyım bilmiyorum.
Bildiğim tek şey Siyah Mamba’nın ders niteliğindeki kitabını, yeni jenerasyon sporcular mutlaka okumalı.
18 yaşındaki çocuk beni nereden tanıyabilir
Kitap, bu sporda yer alan her profesyonelin içinde olmayı hayal ettiği Şöhretler Salonu (Hall of Fame) üyesi fotoğrafçı Andrew Bernstein’in fotoğrafları ile bakmaya doyum olmayan bir görsel şölen de sunuyor. Alanının en iyilerinden Andrew Bernstein, kendisiyle geçen yıl yaptığım röportajda Türk Hava Yolları’nın eski marka elçisi Kobe hakkında şöyle demişti: “Kobe ile ilk tanıştığım gün 18 yaşındaydı...
Lakers’a yeni gelmişti. Takımın medya için fotoğraflarını çekecektim. Tanışmak için Kobe’ye yanaştım... ‘Hey Kobe ben Andrew’ dedim. Kobe, ‘Ben seni tanıyorum’ dedi. ‘İçimden 18 yaşında çocuk beni nereden tanıyabilir ki’ dedim.
O zamanlar sosyal medya, akıllı telefonlar, internet filan da yok. Sonra ‘Nereden tanıyorsun beni’ dedim. ‘Odam senin posterlerinle dolu’ dedi.
Michael Jordan’dan Larry Bird’e aklına kim gelirse benim çektiğim posterler asılıymış duvarında...
Ama o posterlerde fotoğrafçının ismi o kadar küçük yazar ki büyüteçle bakmak lazım... Kendi ailem dışında ismimi okuyan yoktur diye düşünürdüm. Kobe’nin daha 18 yaşında detaylara bu kadar dikkat eden bir çocuk olması beni etkilemişti.”
Acı çekmeden olmaz
Christian Bale, “Vice”da eski Amerika başkan yardımcısı Dick Cheney’i canlandırmak için 20 kilo almıştı.
Bu filmin çekimlerinde yine bir deri bir kemik görünce sormadan edemedim.
“Vice”ın çekimleri biter bitmez bu filme başlamış. “Ne zaman verdin bunca kiloyu” dedim.
“Kilo sorularından artık çok sıkıldığını, işi ne gerektiriyorsa onu yaptığını” söyledi ve ekledi: “Acı çekmeden olmaz bazı şeyler.”
Christian Bale
Ford v. Ferrari
Başrollerini Christian Bale ile Matt Damon’ın paylaştığı “Ford v. Ferrari” önümüzdeki yıl gösterime girecek.
Los Angeles’ta devam eden filmin çekimlerine gittim.
Henry Ford, 1966 Fransa Le Mans yarışlarında Ferrari’yi geçebilmek için, otomobil tasarımcısı Carroll Shelby (Matt Damon) ve İngiliz otomobil yarışçısı Ken Miles’ı (Christian Bale) görevlendirir.
Ford, Shelby ve Miles’ın sıfırdan başlayarak tamamen yeni bir otomobil yaratmalarını ister.
Uzun süren zorlu çalışmalar sonucu Henry Ford’u gururlandıran GT40 yaratılır.
1966 Le Mans’ın galibi de Ford olur.
Filmdeki detaylar
“Ford v. Ferrari” filmi için eski bir havaalanını yarış pistine çevirmişler.
Le Mans, Fransa’da olduğu için Los Angeles’ta minik bir Fransa yaratılmış. Tabii bu, hiç de kolay olmuyor. Binlerce detay en ince ayrıntısına kadar düşünülüyor. Mesela filmde inekler için bile uzun bir araştırma yapılmış.
O neden diye sorduğumda, “Amerikan inekleri, Fransız ineklerinden daha farklı görüntüye sahip” dediler.
Fransa’daki ineklere benzeyen inekler bulmak için Amerika genelinde seçme yapmışlar.
Yarış esnasında 1-2 saniye yol kenarında görünecek inekler için bile bu derece uğraşmak etkileyici değil mi?
Paylaş