Paylaş
Caleb Carr’ın aynı adlı kitabından televizyona uyarlanan, TNT’nin psikolojik draması “The Alienist” için geçen perşembe bir davet düzenlendi.
Dizinin başrol oyuncusu Daniel Brühl’ün babası Alman, annesi ise İspanyol... Almanca, İspanyolca ve Portekizce konuşuyor. Tabii İngilizcesi de kusursuz. “Inglourious Basterds”taki Alman savaş kahramanı Fredrick Zoller rolüyle tanındı, yönetmen Quentin Tarantino onu Amerikan hatta uluslararası izleyici ile tanıştırdı. Zaten o filmden sonra birçok Amerikan prodüksiyonunda yer aldı.
O gece Daniel ile partideki herkes gibi ben de sohbet etmeye başladım. Diziler, sinema, oyunculuk, bu seneki favori adaylar derken konu futbola geldi. Almanya’da büyümüş olmasına rağmen İspanyol tarafı biraz daha ağır basıyor. Tam bir Barcelona fanatiği... Barcelona’nın maçlarını yakından takip ediyor.
Neyse konuyu uzatmadan bana sorduğu ilk şeyi söyleyeyim. Arda Turan’ın en son yaşadığı olaylar... Bar kavgasını İspanyol basınından takip etmiş. Benden çok bilgisi vardı konu hakkında. “Neden? Anlayamıyorum neden?” dedi!
“Bu sorunun cevabını Arda’dan başkası veremez” dedim...
Güzel bir noktaya dikkatimi çekti konuşurken: Yetenek yönetimi... “Çok yetenekli olabilirsin ama o yetenek iyi yönetilmezse hiçbir anlamı yok” dedi ve ekledi: “Bu bizim işimiz için de geçerli. Sadece yetenek değil farklı özelliklerimiz bizi sektörde yukarılara çıkarıyor ya da daha kalıcı kılıyor. Umarım Arda eski günlerine döner.”
NetflIx’ten muhteşem davet
Netflix’in patronu Ted Sarandos’un cumartesi akşamı evinde verdiği davet hayli görkemliydi. Adam Sandler, Sacha Baron Cohen, Pharrell Williams, Jonah Hill... Kısacası Netflix’te şovu olan oyuncular tam kadro oradaydı. Sağım solum ünlü doluyken köşede bir hareketlenme fark ettim. Eşim kim acaba orada oturan deyince merakla koltuklara yöneldim.
Gecenin en ağır bombası, efsane müzik adamı, prodüktör, besteci, yapımcı Quincy Jones köşede oturuyordu. Bilmeyenler için bir ek bilgi vereyim; Quincy Jones tam 76 kez Grammy’ye aday olmuş ve 27’sini kazanmış.
Neyse... Asistanlarına Türk olduğumu ve kendisiyle konuşmak istediğimi söyledim.
Onay gelince yanına doğru yürürken beni şoke eden bir cümle sarf etti: “Merhaba arkadaş, are you pezevenk!” (Pezevenk misin?)
Bu kelimeleri nereden bildiğini tahmin edebiliyordum. “Ahmet Ertegün mü öğretti?” dedim. Tabii ki dedi.
Başladı benimle Arif Mardin ve Ahmet Ertegün hakkında konuşmaya. Türkiye’de geçirdikleri harika zamanları hatırladı, “Ankara anılarımız unutulmazdır. Ne günlerdi... Çok yakın dostlarımdı ikisi de” dedi.
“Çok Türkçe kelime öğrendiniz mi onlardan?” diye sordum. “Çok” dedi. Ama en çok pezevenk lafını kullanırmış.
“Doktor Mehmet Öz de çok yakın dostum, ona da pezevenk diyorum” diye ekledi.
Efsane sanatçı ile konuştuk, güldük... Gurur duydum, duygulandım...
Hiç aklıma gelmeyecek bir ortamda böyle özel bir muhabbet yapmak fırsatı yakalamak benim için de güzel bir Netflix anısı oldu.
Narcos hayranları kendini belli ediyor
Ted Sarandos’un davetinde “Narcos”un oyuncuları özellikle ilgi alanımdaydı. Netflix’te çalışan her PR’cı nasıl bir “Narcos” hayranı olduğumu bildiği için Diego Luna ve Michael Pena’yı özel olarak benimle görüştürdüler.
Luna “Dizinin çok Türk hayranı olduğunu Twitter’dan biliyorum” dedi. Bizim Türk fanlar, oyuncuları tweet yağmuruna tutuyormuş çünkü.
“Borat”ın Türk bıyığı
Sacha Baron Cohen’in yeni dizisi “Who Is America” Netflix’te başladı. Onunla da sohbet imkanı buldum ama kendisi şovu hakkında değil Kaşıkçı cinayeti hakkında konuşmak istedi. Beni o konuyla ilgili soru yağmuruna tutunca “Neden böyle güzel bir ortamda bunları konuşmak istiyorsun?” dedim, ardından Borat konusunu açtım.
Türkiye’den gelecek olası tepkilerden dolayı Türkiye’yi “Borat”ta kullanamadığını söyledi yine.
Asıl Borat Türkmüş yani.
“Filmde Türk karakter olamadım ama Borat’ın bıyığını Türklerden esinlenerek yaptım” dedi.
Paylaş