Paylaş
Zdrastvite!
İrkutsk'ta geleneksel Sibirya evlerinden biri
Trenimiz sabah Irkutsk garına girdiğinde, bizim için gezinin en büyüleyici sayfası açılıyor. İrkutsk, Rusya’da her dönemin sürgün adresi olabilir ama bir durak sonrası Baykal Gölü. Şehirde bir gece kaldıktan sonra Baykal’a doğru hareket edeceğiz.
Epiphany Katedrali
Seyahat boyunca bir iki gece trende değil otelde konaklama yapılıyor. İyi de oluyor, çünkü bir süre sonra ayağınız karada olsa bile sallanmaya devam ediyorsunuz. Bir de, kompartmanlar ne kadar olursa olsun, deliksiz bir uyku uyumak pek mümkün olmuyor. Ben yanımda silikon kulak tıkacı getirmiştim, çok işe yarıyor. Trenin gürültüsünü hiç duymuyorum, geriye tatlı bir sallantı kalıyor. Otel konaklamaları, enerji toplamak için iyi geliyor. Fakat bir gecenin ardından, özleyip koşa koşa trene dönüyoruz.
Bu arada, önceki yazılara gelen yorumlardan birinde, trende ne yiyip ne içtiğimizi sormuşsunuz. Sabah kahvaltısında zeytin, peynir gibi Türk kahvaltısının olmazsa olmazları bulunabiliyor. Beyaz peynir fanatikleri isterlerse yanlarında getirebilirler, ancak Rusya pazarlarından da çok lezzetli peynirler satın alınabilir. Kahvaltı büfesinde kuruyemiş, müsli, kuru meyve, taze meyve de var. Mutfaktan bir sabah yumurta, bir sabah krep çıkıyor. Beyaz lahanasız günümüz geçmiyor. Ya salata, ya kapuska, ya sarma, ya da çorba… Ama hepsi gayet lezzetli. Müslüman ve Yahudiler için domuz eti bulunmayan mönü hazırlanıyor. Bana sorarsanız, tren mönüsünün en zayıf tarafı tatlılar. Genelde meyve veya market tipi hazır turtalar çıkıyor. Rus şarapları ise gayet iyi.
Rotaya dönecek olursak… Bana göre, Trans Sibirya seyahatinin vuslat anı Baykal Gölü’nün kıyısına varmak. Üstelik, ne kadar soğuk olursa olsun göle girmeyi planlıyoruz. Kendime bir slogan bile buldum: ”Soğuk su yoktur, az votka vardır!”
Almanlara karşı verilen savaşta ölen askerlerin anısına yapılan anıttaki ateş hiç sönmüyor
Gelelim, bir önceki durağımız İrkutsk’a.., İrkutsk, 1652'de Güney Sibirya ana yolunu denetlemek için inşa edilen kışlık karargahtan ibaretmiş bir vakitler. 1686'da şehir olmuş. 1898'de Trans Sibirya Demiryolu'nun geçmesiyle nüfusu ve önemi artmış. Bugün, Sibirya’nın Paris’i olarak tanımlayanlar var. Geleneksel Sibirya evleri ve şehrin biraz dışındaki daçalar (yazlık kır evleri) ile kendine has dokusu olan bir şehir. Kıyısında kurulduğu Angara nehri, ayrı bir hava veriyor.
Aşıklar, evlenmek isteyenler, Angara nehri kıyısındaki parkın demirlerine dilek dileyerek kilit takıyor.
Sibirya modeli bir ambulans. Kamu hizmeti veren araçların pek çoğu böyle. Polis araçları da pek farklı değil.
Yeni Rusya'da, Lenin aynı zamanda bir kahve markası
Öğle yemeğini, merkezden yarım saat uzaktaki bir daça’da, ev sahiplerine konuk olarak yiyoruz. Böylece geleneksel bir Rus evinin içini görmek, bahçesinde dolaşmak, evde pişmiş yemeklerden tatmak fırsatını buluyoruz.
İrkutsk'un hemen dışında bir daça (yazlık ev)
Öğle yemeğini daça'da yiyoruz. Yemekleri anne yapıyor, sofrayı kızları kuruyor
Tatlı olarak profiterol var ama bizimkinden biraz farklı. Hamur masaya sade olarak geliyor. Siz içini açıp reçel veya bal sürerek yiyorsunuz.
Bir Rus evinin mutfağı...
Öğleden sonra ise Volkonsky ailesinin müzeye dönüştürülen evindeyiz. Aristokrasiden gelen General Volkonsky ile ailesi, parçası oldukları ve Çar I. Nikolai’ya karşı gerçekleştirilen Dekembrist (Adını aralık ayından -december- alıyor, çünkü 26 Aralık 1825'te gerçekleşmişti) isyanının ardından, kendilerine katılan pek çokları gibi Sibirya’ya sürülmüştü. General ve Sibirya Prensesi olarak anılan karısı Mariya Volkonskaya, İrkutsk’un gelişimine büyük katkı sağladı. Evlerinde verdikleri davetlerde ülkenin en önemli insanlarını ağırladılar, konserlere en yetenekli sanatçıları davet ettiler. Puşkin’in Mariya Volkonskaya hakkında yazılmış pek çok şiiri var.
Müzeye dönüştürülen Volkonsky Evi. Tren yolcularına özel bir etkinliğe katılıyoruz. Mariya Volkonskaya'nın düzenlediği davetlerdeki gibi mum ışığında klasik müzik konseri dinleyip şampanya içebiliyorsunuz.
Paylaş