Milano’da komplekse girdim

Geçtiğimiz hafta Milano’da, mutfak konusunda düzenlenen en önemli fuarlardan biri olan Eurocucina vardı.

Aslında banyo, ev tekstili, ev eşyası gibi başka başlıkları da bulunan Mobilya Fuarı’nın bir parçası. Ben de ne var ne yok diye bakmak üzere olay yerine intikal ettim.

İtalyanlar kentin epey bir dışında (İstanbul Beylikdüzü Tüyap ile karşılaştırılabilir) fuar alanı inşa etmişler. Merkeze uzaklık bakımından Tüyap ile mükayese edebiliriz, ancak mimariyi ve kurulan düzeni karşılaştırmaya kalkmak düpedüz terbiyesizlik olur. Detaylara girmeyeceğim, ancak son kez Tüyap’a gittiğimde açlıktan tansiyonum düştü, otomobil park edecek yer bulamadığımdan dizime kadar çamura battım ve neredeyse bir kamyonun altında kalacaktım o kadarını söyleyeyim.

Fuardan edindiğim izlenimler: Tüm ocaklar DJ’lerin kullandığı turntable’lara, tüm aspiratörler plazma televizyonlara benziyor. Neredeyse tüm markalar metal ile ahşabın birarada kullanıldığı mutfak tasarımları ile katılmışlar. Türkiye’den gelen ziyaretçilerin büyük kısmının elinde fotoğraf makinesi var. Rastladıkları tüm orijinal fikirlerin fotoğrafını çekiyorlar. Bu fotoğraf çekme faaliyetinin Türkiye ayağı şöyle gerçekleşiyor biliyorsunuz: "Hanımefendi tasarımlarımızın hepsi orijinal İtalyan’dır. Tüm modeller oradan geliyor. Üstelik de dörtte bir fiyatına satıyoruz."

Fuardan arta kalan kısıtlı zamanda Milano’nun en janjanlı alışveriş caddelerini dolaşma fırsatını bir nebze de olsa yakaladım elbette. Bu şehre üçüncü gidişim, her seferinde tarifsiz komplekslerle geri dönmekteyim. Ne giyersem giyeyim standardı bir türlü yakalamıyorum, kendimi ayak altında dolaşan sefil bir hamam böceği gibi hissediyorum.

Kadınlı erkekli Milano sakinleri, Prada, Calvin Klein, Roberto Cavalli gibi tasarımcıların mağazalarından elleri kolları poşet dolu çıkıyor, Vespa’larına atlayıp olay yerini terk ediyor. Prada’dan çıkan bir kadın, beyaz pantolonuyla Vespa’sına bindi ve gitti mesela gözümün önünde. Şimdi aynı hareketi İstanbul’da ya da Ankara’da, bilemediniz İzmir’de yapsak, bir defa motorun oturulan yeri çoktan tozlandığından pantolonun arkası simsiyah olur. Hadi bu badireyi atlattınız, yolda giderken yanınızdan geçen halk otobüsünün ayar isteyen egzozu aynı vazifeyi layıkıyla yerine getirir.

MARKA GİYEN ÇOCUKLAR İÇİN

Vespa’ya bineceğim diye tutturmadığınız sürece, yurdumuzda da ünlü tasarımcılara ait kıyafetler giymek mümkün elbette. Mesela yaklaşık bir ay önce İstanbul Bağdat Caddesi’nde yeni bir mağaza açıldı. Adı b’kids. Erenköy’deki mağazada Dior, Guess, Kenzo, Cavalli, DKNY, Escada, Laura Biagiotti, Ferre gibi markalara ait giysi ve aksesuvarlar bulabilirsiniz. Ama haberiniz olsun hepsi çocuklar için. Tüm saydığım markaların 0-16 yaş arası için tasarlanmış ürünlerini satıyorlar. Bazıları çocuk gibi giyinen çocuklar için. Bazıları ise yetişkin kokoşlara taş çıkartacak cinsten. Daha çok kendisi de ünlü markalardan giyinen anneler alışveriş yapıyormuş ve daha çok kızları için geliyorlarmış. Mağaza çalışanları bir anneden bahsetti; küçük kızına La Perla’dan başka gecelik almazmış. Uzun zamandır yurtdışından getirtmekteymiş de, artık yurdumuzda da bulunabildiğini görünce çok sevinmiş. Söz konusu taşlı geceliğin fiyatı 175 lira. Dior’un kokoş etekleri 334 lira civarında, Guess’in jean pantolonları 179-219 lira arasında bulunabilir.
Yazarın Tüm Yazıları