Doğalcılık kadınlara kurulmuş bir tuzak mı

1980-2010: Biz neredeyse farkına dahi varmadan, annelik algımızda bir devrim gerçekleşti. Bu devrim hakkında hiçbir tartışma yapılmadı, hiç ses çıkmadı. Aslında bu devrimin hedefi büyük önem taşıyor; zira anneliğin kadın kaderinin merkezine yeniden yerleştirilmesi söz konusu

Haberin Devamı

Bundan yaklaşık bir yıl önce, Shannon Hayes adında bir Amerikalıyla tanışmıştım.
Kendini natüralist ve feminist olarak tanımlıyordu.
Radical Homemakers isimli bir kitap yazmıştı, aynı isimli hareketin manifestosu niteliğindeydi.
Homemaker Türkçede ev kadını anlamına geliyor fakat İngilizce’de biraz farklı kullanılıyor.
Bir homemaker kadın veya
erkek olabiliyor. Evde üreten insanları tarif ediyor.
Bu harekette yer alanlar, yazarın aktardığına göre abartılı tüketimi hoş karşılamayan, dünya kaynaklarına saygı duyan, yerel ekonomileri güçlendirmeye çalışan kişilerdi.
Klasik anlamda işleri yoktu, bu nedenle ekonomik olarak görünmezlerdi. Var olan ekolojik ve ekonomik sistemlerin çökmeye mahkûm olduğunu düşünüyor, yeni bir sistem kurmaya çalışıyorlardı.
Çok iyi hatırlıyorum; Hayes’e kendini feminist olarak tanımlayıp tanımlamadığını da sormuştum.
“Evet, ben bir feministim. Feministler dört temel konuyu ele alırlar: Güç dengesi, sosyal adalet, kadın ve erkeklere eşit fırsat tanınması, otonomi talebi. Ben, seçtiğim hayat tarzında bunların hepsine sahibim” demişti.
Ama şunu da söylemişti: Bizim için önemli dört şey var; ekolojik sürdürülebilirlik, sosyal adalet, aile ve toplum. Bu dördünü onurlandırmayan hiçbir şey için hayat enerjimizi harcamıyoruz!

MEĞER KANDIRILMIŞIM

Haberin Devamı

O zaman dinlerken çok makul ve hatta özenilesi gelmişti tarif ettiği yaşam biçimi. Bir tür rahatlama, sığınak reçetesi. Kariyer maratonunda yaşadığımız hayal kırıklıklarına bir teselli. Her günü rekabet, ev ve iş arasında kanın çekilene kadar koşturup yine de yetersiz hissetme, tükenmeyle geçireceğine evine çekil. Orada hâlâ üretebilir, hâlâ yararlı hissedebilir, hâlâ feminist olabilirsin!
Meğer kandırılmışım!
Meğer bu, kadına kurulan natüralist bir tuzakmış!
Benim duruma uyanmam
daha çok sürerdi de, bu kez Fransız bir feminist yazarla tanıştım: Elisabeth Badinter.
Barış ve Şiddetsizlik
Kültürü Onyılı İçin Fransız Koalisyonu destek komitesi
üyesi bu kadın; sıkı bir feminist
ve filozof. École polytechnique’te felsefe dersleri veriyor.

ANNELİK İÇGÜDÜ MÜ, ÜRÜN MÜ

Haberin Devamı

1980’de yayımlanan L’Amour en plus (Daha Fazla Aşk) adlı kitabında, annelik sevgisinin bir içgüdü değil, toplumun yarattığı bir ürün olduğunu savunmuştu. Elbette ortalık birbirine girdi. Sonraki çalışmalarında, cinsiyet farkına yapılan aşırı vurgunun kadınlar için yarattığı tehlikeleri ortaya koydu.
‘Le conflit. La femme et la mère’ isimli eseriyse Kadınlık mı Annelik mi adıyla İletişim Yayınları’ndan henüz çıktı.
Badinter bu kitabında, kadınların karşı karşıya olduğu yeni bir tehlikeden bahsediyor: Natüralizm, yani doğalcılık.
Son yıllarda gelişen yeşil politikaların ve doğal yaşam akımının, kadınları kariyer amaçlarından uzaklaştırıp yeniden eve döndürdüğünü, anneliği yeniden hayatlarının merkezine oturttuğunu öne sürüyor.
Kitabını okurken, çevremde ne kadar çok kadının, yıllarını dışarıdaki ‘erkek’ atmosferde solumaya çalışarak geçirmekten bıktığını ve bunu artan sıklıkla dile getirdiğini hatırladım.
Evin dışında bir kariyer gayesiyle yola çıkan ve çalışma hayatında 10-15 yılı geride bırakan kadınlar arasında eve dönmenin hayalini kuranlar giderek artıyor.
Tatmin edici bir hayat tarifi yeniden ‘aile, çocuklar, mümkünse bahçeli bir ev, rekabetten uzak
kendi kendine yeten bir hayat,
belki bahçede bir şeyler yetiştirmek’ olarak yapılmaya başladı. Huzur, en popüler kelime.

EVİNE DÖN, ÇOCUK YAP

Haberin Devamı

Badinter, “Tarih boyunca, insanları zorlayan şey her zaman savaşlar ve büyük ekolojik ya da ekonomik krizlerdir. Bu defa görkemli yıllarımızın sonunun geldiğini bildiren petrol krizi (1973) olmuştur. Ardından gelen çalkantılı ekonomik kriz, unutulmuş bir ideolojinin hortlaması için uygun ortam yaratmıştır: Natüralizm” diyor. “Eğer iş dünyası hayal kırıklığı yaratıyorsa, size hak ettiğiniz mevkiyi vermiyorsa, ne umduğunuz sosyal statüyü ne de parasal özgürlüğü sunuyorsa o zaman işten ne beklentiniz olabilir ki? Kadınların çoğu annelik statüsünün de ayrı bir değeri olduğunu ve çocuklarının bakımı ve eğitiminin kendi başyapıtları olabileceğini düşünmeye başladı.”

Haberin Devamı

Bitsin bu müsamere
BEYAZ ADAM ÇATAL DİLLİ

Ben Kadınlar Günü’nün bir tür 14 Şubat’a evrilip, ‘evimizin çiçeği su isteyen bayan’lara tek taş pırlanta alma fırsatına dönüşeceğinden korkarken 23 Nisan görünümü almaya başladı. Seneye cumhurbaşkanlığı koltuğuna bir kadın oturtulup, ne istediği sorulursa şaşırmayın. Mesele çocuk eğleme düzeyinde algılanıyor zira. 
Yanlış anlamaya sebebiyet vermeyeyim; tek taş faaliyetleri de tüm hızıyla sürüyor. Kredi kartı harcamaları, 8 Mart’ın hediye paketine girdiğini doğruluyor. İndirimli masajlar, cilt bakımları, kolyeler, küpeler, kırışıklık kremleri... Biz yaşama hakkından, hukuktan, eşitlikten bahsediyoruz siz hâlâ bizim ambalajı parlatmaya çalışıyorsunuz. Selülit kalmasın, saçlar parlasın, memeler dikleşsin, botokslanan boynumuzu pahalı bir kolye süslesin.


 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları