Paylaş
Baştan söyleyeyim, “Ohooo, biz yıllardır parasız yaşıyoruz” esprisi çoktan yapıldı. Ama ben burada size 16 yıllık iş hayatımdan bahsetmeyeceğim. Zaten söz konusu olan büyük meblağlar değil. Nakitsiz yaşamı imkânsız kılan, harcarken farkına bile varmadığımız küçük paralar. Planlamanızı önceden yapmazsanız, bir sabah evin kapısında dımdızlak kalırsınız. Benim gibi...
Pazartesi sabahı nakitsiz yaşamak üzere uyandım. Hazırlanıp evden çıktım, uyku sersemi her sabah yaptığım gibi dolmuşa bindim. “Şoför Bey şuradan...” Yok şuradan muradan, nakit olmadan dolmuşla hiçbir yere gidemezsin. Dolayısıyla “Şoför bey kusura bakmayın ben sağda ineyim...”
Aynı sebeple taksiye de binmem mümkün değil. İstanbul’da kredi kartı kabul eden sanırım bir iki tane taksi var ama onların da tam şu anda önümden geçmesi, benim soğuk füzyonu bulmamdan daha uzak bir ihtimal. Geriye tek ihtimal kalıyor: Akbil kullanabildiğim otobüs. İyi de saatlerini bilmiyorum ki. Kesin kaçtı vapur...
Evet kaçtı vapur, iskeleye normalden yarım saat geç vardım. Gazete bayiinden gazeteyle su alamadım, vapurda tost ve ince bellide çaydan oluşan kahvaltımı edemedim. Bunları da kredi kartıyla temin etmek mümkün değil çünkü. Olsa bile 75 kuruşluk çayı kartla satın almaya kalkan adamı döverler, ben de hiç sesimi çıkarmam.
Vapur kaçınca servis aracı da kaçtı, yine halk otobüsüyle gazeteye gidildi, masaya her zamankinden 45 dakika geç oturuldu. Üstelik hâlâ açım. Çay-kahve-su ücretsiz ama acilen bir şeyler yemem lazım. Binada birkaç farklı kafeterya var. Her zaman tost aldığım yere gidiyorum ve kredi kartı geçmediğini ilk kez fark ediyorum. Diğer kafeteryada kredi kartı geçiyor ama iki liralık harcama kartla ödenmez ki. Bakkala gidip kıtlıktan çıkmış gibi saldırıyorum raflara. Sanki yarın savaş patlayacakmış gibi iki poşet doldurup masama dönüyorum.
Haftanın geri kalanında sabah biraz daha erken kalkıp, evde sandviç hazırlıyorum, termos bardağa çay koyup evden öyle çıkıyorum. İkinci sabah iskeleye yürümeyi deniyorum ama yol 45 dakika sürüyor ve gidene kadar kan ter içinde kalıyorsun. Mahalleden geçen tek bir otobüs var, internete girip sefer saatlerini öğrenmek daha akıllıca olacak.
Gazeteyi cep telefonumdan okumaya başlıyorum. Suyu da evde doldurup çantama atıyorum. En tazesinden meyve - sebze aldığım, pazarlık yaparken iki satır sosyalleştiğim semt pazarı da bu hafta bana yasak. Kredi kartı geçen tezgâhlar olduğunu gazetenin ekonomi sayfalarında okuyorum ama kredi kartıyla pazar alışverişi mi olurmuş.
Evin karşısındaki bakkala da uğramaz oluyorum. Bir ekmekle gazete için kredi kartı uzatmak ayıp olur. Onun yerine süpermarkete gidip, kredi kartı hak edecek ama gereksiz harcamalar yapıyorum.
Bozuklukları ciddiye almanızı şiddetle öneririm, adınızı cimriye de çıkarabilirler. Nasıl mı? Bahşişi neyle veriyorsunuz?
Bir kez boş bulunup pizza sipariş ediyorum. Tamam pizzanın parası kartla ödedik de getiren çocuğun bahşişi ne olacak? Tabii bunu pizza geldikten sonra fark ediyorum ve kıpkırmızı kesiliyorum. Durumu anlatmaya çalışıyorum ama mahrumiyet deneyimden ona ne? Aynı şey markette poşetleri dolduran çocukla, üç gün sonra gittiğim restoranda da başıma geliyor.
Nakitsiz yaşarken burnumu bile silemedim öyle diyeyim. Çantada mendil yoktu, satın da alamadım. En yakın Starbucks’a girip, ortada duran peçetelikten bir tane aşırdım.
Sinema biletini kartla aldım, tuvaletin kapısında bekleyen adama görünmeden çıkmaya çalışırken kendimi rezil ettim. 50 kuruş insanı rezil de eder vezir de...
Paylaş