Paylaş
KİMİ buruk girdi, kimi acıyla, kimi sevinçle... Dışarıda kimileri çılgınlar gibi eğlenirken, kimileri bir köşede için için ağladı belki de... Cezaevinde olanlar da vardı, hastanede derdine çare arayan da, düğün yapan da vardı, bebek sevinci yaşayan da... Hayat da tam dün gece gibi işte. Düğün ve cenaze bir arada! Bense akşam trafiğinde farklı bir yılbaşı kutlamasına doğru gitmekteyim heyecanla. Elimde mis kokulu nergislerimle. Zira kutlamaya gideceğim de buruk bir ev. 130 sanıklı Büyükşehir Davası’nda 463 gün hapis yatan, 5 aydır evinde tutukluluğu devam eden Genel Sekreter Pervin Şenel Genç’in Hatay’daki evinde karşılayacağız 2013’ü.
Cezaevinde pasta büyük lüks
Aynı cezaevinde kısa süre birlikte tutuklu kaldıkları kardeşi Nagehan Genç’le pencerede bekliyor Pervin Hanım... Dairelerinin camları rengarenk ışıklarla bir yanıp sönerken, içeride o kadar da renkli bir hava yok. Yine de gülen gözleriyle karşılıyorlar. Az önce Başkan Aziz Kocaoğlu ziyaret etmiş. Sohbet ederken laf dönüp dolaşıp geçen sene Bergama Cezaevi’nde geçirdiği yılbaşına geliyor. Gözleri dalıyor, sonra gülümsüyor ve şu sözler dökülüyor: “Yılbaşı, bayramlara göre cezaevi psikolojisinde daha farklı. Belediye personeli olarak kalabalıktık, altı kişiydik. Arkadaşlar daha tahliye olmamıştı. İkinci operasyonla yeni girenler vardı. Ben ise en eski, yedi aylıktım. Sürpriz yapayım diye pasta aldırdık. Onu kesmek için hazırlandık. Akşam vaktiydi. Bir baktık Reyhan’dan da bir pasta geldi. Bergama Belediye Başkanı göndermiş. Tabii cezaevinde Reyhan’dan pasta mucize ve çok lüks tabii.. Doya doya yedik. Ama buruktu tabii... Dışarısı için yılbaşının yeni bir heyecanı var ama içeride diğer günlerden hiçbir farkı yok.”
Geçen yılı bırakıp 2013’e geliyoruz. Yeni bir yıl, yeni umutlar, yeni bir sayfa... Onun içinse yine özgürlük beklentisi demek: “Artık üzülmeyelim diyorum. Yeter bu kadar. Biz de insanız. Davamız beraatle sonuçlansın diye bekliyoruz. Tabii bir de evdeki bu tutukluluk durumumuz var. (Gülüyor) Noel Baba’dan onu istiyorum. Kilidi açsın. Bu hapisten kurtulayım.”
Çok şeye katlanmasını öğrendim
Yaşadıklarının hayata bakışını değiştirdiğini anlatıyor bir de Pervin Hanım. Ama yine de hayatına yön vereceği kararlar için bu davanın belirleyici olduğunu söylüyor: “Ya bitireceğim ya devam edeceğim. Çok uzun yıllar çalıştığım için karar vermem lazım. İki sene benim hayatımda çok önemli. Ama orayla kıyaslandı mı buna da şükür. Polyannacılık oynamak, sabretmek zorundayız diye düşünüyorum. İçeride sıfırsın, yoksun! Ne olursan ol, profesör de olsan aynı... O durumlarla kıyaslanınca ‘Çok şükür’ diyorsunuz. ‘Her şeyin bir sonu var’ diye düşünerek sabrediyorum. Belli bir yaştayım. ‘Diyelim felç geldi yine çıkamayacağım’ diye avutuyorum. ‘Bir onulmaz hastalık yüzünden çıkamasam ya’ diye teselliler bulmak zorundayım. Zaten kimse de ‘Aa bu böyleydi’ diyemiyor. İlk günden beri bizi ayakta tutan o... Vicdanen çok rahat olduğumuz için. Tabii her zaman aynı psikolojide olmuyorsunuz. Katlanıyoruz. Çok şeylere katlanmasını öğrendim. Küçücük şeylere üzülenler çok saçma geliyor. Biraz katı bakıyorum. Benim için şu an insan hayatında çok önemli olaylar nedir? Trafik kazası, bir de tedavi olamayan hastalıklar. Yoksa zaten herkes ölecek. Benim için bunlar üzülecek şeyler. Değer yargılarım değişti, dizilere bile bakamıyorum. TV seyretmiyorum. Haberlere bakıyorum sadece. Kitap okuyorum. Örgü örüyorum. Bu aralar biraz sinirlerim bozuldu. Dikili endişe yarattı. ‘Bize de öyle olur mu?’ diye. Bunun terapisini buldum. Örgüyle meşgul oluyorum. Zaman alıyor ve beyni de açıyor. Son duruşmada evde tutukluluk halimizin kaldırılmasını isterken avukatlardan biri, ‘Bu insanlar arafta başkanım. Ne cezaları var ne de evdeki tutuklu halleri ileride ceza alırlarsa günlerinden düşecek’ diye anlattı durumumuzu. Gerçekten de öyle bir durumdayız.”
Yürümeyi unuttum
Genç dışında Büyükşehir’in dört bürokratı daha, Selçuk Savcı, Ali Sabuktay, Hilmi Özen ve Mehmet Sayar’ın da tutuklulukları evde sürüyor. Pervin Hanım, erkeklerin evde daha çok sıkıldığını duyduğunu anlatıyor. Kendi günlerini ise şu sözlerle aktarıyor:
“Aslında evde iyi vakit geçiriyorum. Günümün yetmediği zamanlar oluyor. Yemek yapmak, temizlik yapmak istiyorum. Yardımcım var ama kimi zaman onu çok yormuyorum. Gün geçiyor. Benim için evde olup da sıkılmak diye bir şey yok. Ancak ben durumu artık hazmedemiyorum. Yani... Çünkü günde iki sefer polis geliyor. Polis arabası kapımın önünde. Geçen hafta gün aşırı Denetim ve Serbestlik Müdürlüğü’nden üç kişi geldi. Araba kapının önünde duruyor İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı yazısıyla... Bugün bile geldiler. Hatta biraz gergin olunca espri yapıp, ‘Yılbaşınızı kutlamaya geldik’ dediler. Hayatımızın düzeni; polis geldi, polis gitti, polis gelirse, polis gelmeden şunu yapayım... Gece bekliyorsunuz. Belli bir saatte gelmiyor. Onların da iş yoğunluğu var. Çok iyiler, çok iyi davranıyorlar ama... Bazen 24.00 oluyor. Bekliyorum, bekliyorum... İnsan yatmaya hazırlanmak istiyor. Gecelikle bazen çıktığım oluyor. O olumsuzluk ve sıkıntıları var. Keşke gündüz değil de gece denetleseler. Razıyım. Bari gündüz çıkabileyim. Yürümeyi unuttum. Kalabalık arasında dolaşmayı unuttum. Evin 12 metre koridoru var. Hepsini yürüsen ne olacak? Vücudumuz da deforme oldu. Hastaneye ilk kontrole gittiğimizde merdivenleri ayarlayamadım. Çok derinmiş gibi geldi. Bir de ufuk çizgisi kayboluyor. Göz belli bir noktaya bakıyor kapalı yerde. Hepimizin evi apartman dairesi. Benim evim iki cephede de güneş görmüyor. Gerçekten güneşe hasretim. Dediğim gibi hazmedemiyorum. Bilirkişi raporlarımız geldi. Fena değil, güzel geldi. Bekleyeceğiz...”
Paylaş