Demirtaş, İTO’nun hayal projelerini değerlendirdiği bugünkü bölümde ise Dalgakıran Projesi’ne itirazda bulunan meslek odalarıyla ilgili konuştu. “istemezükçüler” gibi ötekileştirmelere katılmadığını, uzlaşıyla çözüm bulunabileceğini kaydetti.
Vizede ısrarcıyız
Yunanistan’dan yeni döndünüz. Hem ticari ilişkilerin gelişmesi hem de vize konusunda ısrarcısınız...- Temel prensibimiz şu: En çok ticaret en yakın ülkeyle yapılır. Bundan yola çıkarak 20 yılı aşkın süredir Yunanistan’la ticareti geliştirmek için çaba gösterdik. Ancak Yunanlıların kafalarındaki bariyer nedeniyle çok az olan ilerlemeler, bugün 4 milyar doların üzerine çıkma başarısı gösterdi. Özellikle adalarda bu ortamı çok yumuşattık. Atina’yla ilişkilerimiz maalesef son derece sınırlı kaldı. Bunca yıl içinde Atina Ticaret Odası’na iki kere gitmeme rağmen, kendileriyle hiçbir ilişkimiz bugüne kadar olmamıştı. Ama biz vazgeçmedik.
Son Yunanistan gezinizi bu anlamda değerlendirir misiniz?- Son günlerde Yunanistan’da gerçekten büyük sıkıntılar var. Bizler kara gün dostu olarak geçmişte de onların hep yardımına koştuk. Savaşta, depremde, yoklukta, yangında... Onlar da bize koştu. Nasıl Marmara Depremi’nde bize ilk koştularsa bu krizde de ne yapabiliriz diye görüşme yaptım. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı’yla görüşmemiz oldukça verimli geçti. İzmir’de bir ekonomi zirve yapılması kararını aldık. Hazırlıklarına başladık. Aynı zamanda 48 saat vizesiyle ilgili de ısrarcı olacaklarını söyledi. Ticaret turizmle başlar. Turizm ne kadar gelişirse, ticaret de ona paralel gelişme gösterir. O nedenle turizmi ticaretin önkoşulu olarak görüyoruz.
Bir tur iki ülke
Ortak hareket kararı mı aldınız bir anlamda?- İşbirliği kararı aldık. “Bir tur iki ülke” sloganıyla ortak tanıtım yapılmasını kararlaştırdık. Ege’nin kuzeyinin kruvaziyer turizminden pay almaması nedeniyle, İzmir’den itibaren kuzeyde kalan Ege Denizi’nin de Selanik gibi daha etkin kullanılması gerektiği konusu görüşmemizde dile getirildi. Bizi hiç ziyaret etmeyen Atina Ticaret Odası Başkanı’yla görüşme yaptık. “Ekonomik zirvenin Yunanistan ayağında ilgili yardımcı olur musunuz” dedim. “Tabii ki” dedi. Bu, 20 yıl sonra elde edilen bir başarıdır. Yunanistan’ın şu anda ekonomik partneriyiz. 2011’de 800 bin Yunan Türkiye’ye geldi. Şimdi de yeni işlerde birlikte olmanının görüşmeleri yapılıyor.
Turizm demişken... Kruvaziyer ve kongre turizmine de ağırlık veriyorsunuz. Geleceği ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Çalışkan saymanlıktan ayrıldı, Kazançoğlu ve Eskinazi başkan yardımcılıklarında kaldı.
Bu kez de yönetim kurulu üyeleri Çalışkan, Hüseyin Payzın ve Erkan Güldoğan’ın disiplin kuruluna sevki dikkat çekti. “İzmir Ticaret Odası’nda neler oluyor” derken, yönetimdeki muhalif isimlerin yaşananları TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’na aktardığı iddiaları gerilimi artırdı. 20 yıllık Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, suskunluğunu Hürriyet Ege’ye bozdu.
- Kruvaziyerden kongre turizmine, kadar pek çok hayalinizi gerçekleştirdiniz. Hayallerin bitmediğini söylüyorsunuz... Bundan sonra sırada ne var?- Proje çok aslında... Ama şu anda açıklanıp hemen karşı bir duruşa muhatap olmaması için belli olgunluğa gelmesi gereken projeler var. İzmir, gerçekten çok büyük potansiyele sahip. Neresine dokunursanız hazine çıkıyor. Bugün kirli paslı, önünden giderken bakmadığımız şeylere dikkat ettiğimizde aslında ne kadar değerli olduğunu görebiliyoruz İzmir’in. O nedenle, ne yapılsa İzmir’e az. İzmir gibi bir kent bu coğrafyada yok. Barcelona’ya gittiğiniz ve eskisiyle bugünü mukayese ettiğiniz zaman, neler olabileceğinin en güzel örneğini görüyorsunuz. Barcelona’da her gün bir kongre var. Her gün iki, üç kruvaziyer gemisi var. Her yer 12 ay turist dolu. O yüzden neden bir Barcelona olmayalım? Eksik bir şeyimiz yok çünkü.
- İzmir ile ilgili hayallerinizi konuşuyoruz. Ama bir yandan da görev süreniz doluyor. Kasım’da seçim var. Bütün bu hayalleri, projeleri başkası mı sürdürecek, yoksa başka görevde mi devam ettireceksiniz?- Tabii bunu konuşmak için henüz çok erken. Ancak ben 1992’de oda başkanı oldum. Ama Yenişehir’deki İnşaatçılar Çarşısı’nı 1984’te inşa ettim. Yenişehir İş Merkezi, Batı İş Merkezi, İnşaatçılar Çarşısı’nı yapmaya başladığım zaman; Yenişehir’in o zaman ismi Tepecik’ti. Dolayısıyla benim odada başkan olmam gerekmiyor. Bugün herkesin rol kapmaya çalıştığı İTO Vakfı’nı 1988’de kurdum. Oda başkanı değildim kurduğum zaman. İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı’nı 1988’de kurdum. 10 binlerce kişiyi eğittim. Bugünkü pek çok turizmcinin eğitim aldığı yer İTO Vakfı’dır.
- Yasa gereği yeniden başkan olamayacaksınız ama çeşitli senaryolar, formüller üretiliyor... - Hep konuşurlar, herkes konuşur ama bir şey yapmazlar. Yapılana sahip çıkmaya çalışırlar. Bir de tabii toz kondurmadan yapsalar bu işi yüreğim yanmayacak. Bunlar, Oda’nın bir takım olumsuzluklarla anılmasına yol açıyor. Bu da beni üzüyor. İTO Eğitim ve Sağlık Vakfı, İzmir’in ilk vakıf üniversitesini kurmuştur. Daha yapacağı çok iş vardır. Sağlık, eğitim konusunda... Bunu yapmak için İTO’nun başkanı olmak gerekmiyor. İzmir Ekonomi Üniversitesi 6 bin 500 öğrenciye erişmiştir ve bir dünya üniversitesidir. Ama hedefleri vardır. London School of Economics gibi bir başarıya sahip olacak kalitede bir eğitim düzeyine erişmesi için önünde bir yol vardır. Bu konuda çaba gösterilmesi gerekmektedir. Üniversiteyle ilgili çalışmada, İTO Başkanı olmak gerekmiyor. Aynı zamanda organize bölge çalışmaları var. 387 fabrikaya, İzmir’in en yakın altyapısı, en hazır organize bölgesini yaptık. Bu projeler bitmez. Çalışmalar bitmez. Kaldı ki İzmir Ticaret Odası’nın seçimlerine girmeme gibi bir engel de yoktur.
- Buradan hangi anlamı çıkaralım?- Herkesin yerime geçmeyle ilgili düşüncesi olabilir. Saygı duyarım. Onun takdirini yapacak olan meclistir. Tabii ki Türkiye’de yasalar vardır. Yasalara hepimiz uymak durumundayız. Yasalar el verdiği oranda ben yine İzmir’e hizmet edeceğim yerlerde bulunurum.
- Yani katılacak mısınız Kasım’daki seçimlere?- ‘Katılacağım’ demedim. ‘Katılabilirim, katılmama engel yok’ dedim. Yasalara göre nereye gelebiliyorsam, oraya gelirim. Ama tabii ki bunu yaparken meclis üyesi arkadaşlarımla ve benimle hareket eden, beni yarı yolda bırakmayan arkadaşlarımla konuşarak ne yapacağımıza karar veririz.
- Az önce beni üzüyor diye ima ettiğiniz de bu isimler, yarı yolda bırakanlar mıydı? Aile içi konuların TOBB’a taşınmasını mı
Yaşar Holding’te 9 yıl dış ticaret, 8 yıl boya-kimya ve içecek, 2 yıl da taahhüt grubu olmak üzere 19 sene çalışan Yaşar, Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda 2 yıl meclis, 2 yıl da yönetim kurulu başkanlığı yaptı.
Selim Yaşar, holding yönetiminden koptuktan sonra kendi girişimleriyle yola devam etti. Yüksek teknoloji ve teknopark konularına dikkat çekti. İş yaşamı dışında sosyal hayatta da aktif olmaya çalışan Yaşar, politika ilgisiyle de bilindi.
Selim Yaşar’ın DYP’de başlayan siyaset yolculuğu, AK Parti’yle sürdü. Bundan önceki dönemde AK Parti Karşıyaka Belediye Meclis Üyesi’ydi. Bir süredir geri planda duran Yaşar, bu arada çocuklarını büyüttü. Eşi Yasemin Hanım, 9 yaşındaki Durmuş, 7 yaşındaki Ata ve ailenin yeni üyesi 5 aylık Ayşe Zuhal Yaşar’la birlikte ilk kez röportaj verdi. Selim Yaşar, çok yakında geri döneceği aktif siyaset ve sivil toplum planlarıyla ilgili çok konuşulacak açıklamalar yaptı.
İzmir’i takip ediyorum
Uzun zamandır görünmüyordunuz... Neler yaptınız?- Bu dönem belediye meclis üyeliğine adaylığımı koymadım. Geçen dönem belediye meclisinde başkanvekilliği yapmıştım. Daha önce Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) başkanlığı yaptığım için Başkanlar Kurulu toplantılarına gidiyorum.
Teknoloji şirketleriniz ve yatırımlarınız vardı. Onlar sürüyor mu?- Gençlere iş imkanı yaratmanın ve beyin göçünü engellemenin artık zamanı geldi. Bu konuda teknoparklar önemli. Urla’daki teknoparkın dışında İzmir’in başka teknoparklara ihtiyacı var. Dokuz Eylül Üniversitesi ile Buca’da teknopark projesi sürüyor. Bir de agroparklar gündemimizde. Tire-Torbalı tarafında bir agropark projemiz var. Türkiye, sebze-meyve konusunda depo gibi. Burada enerjiyi de düşünüyoruz. Özellikle biyogaz konusu. Biyogaz derneğinin şubesini kurmak istiyoruz. Yenilenebilir enerji konusunda Ege Bölgesi önemli bir yere sahip. Dikili’den Aydın’a kadar, güneş, rüzgar, biyogaz, biyokütle, termal gibi zengin bir bölgede yaşıyoruz. Bu konuyla da ilgileniyoruz. Yaşar Holding’teki ortaklığım da var. Bunun dışında İzmir’le ilgili sorunları takip ediyorum.
Göç almaya devam ediyor
Tespitleriniz nedir?
Spora da her zaman ilgisi olan Özgener, Altay’da dört yıl yöneticilik yaptı. 2008’de Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı’na getirilen Mahmut Özgener, Haziran 2011’e kadar bu görevde bulundu. Özgener şimdi ise çok farklı bir kulvarda, İzmir’in EXPO 2020 adaylık sürecinde dümenin başında, EXPO 2020 Yürütme Komitesi Başkanı... Mahmut Özgener, bu göreve getirildikten sonra ilk kez Hürriyet Ege’ye konuştu ve birbirinden çarpıcı açıklamalar yaptı.
Logo tartışması gereksiz
EXPO 2020 logosu çok konuşuldu. Beğenenler, eleştirenler oldu. Bu tartışmalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?- Bir logoyu herkesin beğenmesi mümkün değil. Öyle bir logo bugüne kadar yapılamadı, yapılamaz da. Her logo için bu geçerli. Dünyanın en büyük organizasyonu Londra Olimpiyatları’nın logosu da çok tartışıldı, tartışılmaya da devam ediyor. Beğenenler de oldu, beğenmeyenler de. Ama genel olarak baktığımız zaman, logonun büyük bir kesim tarafından beğenildiğini gördüm. Bir logo tartışmasının bu kadar uzamaması gerektiğini düşünüyorum. Yürütme Komitesi toplantısında da değişik alternatifler önümüze geldi, herkes fikrini söyledi. Sonra ben, valimizin, büyükşehir belediye başkanımızın görüşlerini aldım. Bir sonraki toplantıda bugün kullandığımız logo üzerinde karar kıldık. Vali Bey de, EXPO sürecinin ayrılmaz bir parçası olan Büyükşehir Belediyesi’nin Başkanı ve komite olarak bir beğenide bulunduk. O kararı aldık. Artık biz diğer işlerde yol almaya bakalım.
Başkan geri planda değil
Tam da Büyükşehir Belediye Başkanı demişken... Aziz Kocaoğlu’nun bu sefer EXPO’nun dışında kaldığı yönünde görüşler var. Aziz Kocaoğlu, 2020 sürecinde geri plana mı itildi?- Başkanımızın geri plana itildiği fikrine katılmıyorum. Yürütme Komitesi Başkanı ve tüm üyeleri olarak biz, tüm önemli konularda sürekli kendisini bilgilendiriyoruz. O da fikirlerini bizimle paylaşıyor. Bir geriye atılma görmüyorum. Bundan sonraki süreçte de bunun aynı şekilde devam edeceğini belirtmek isterim. Üstüne basa basa tekrar ediyorum, Büyükşehir Belediye Başkanımızın sadece adaylık sürecinde değil, inşallah kazandığımız takdirde bu sürecin ayrılmaz bir parçası olması gerçeğini hiçbir zaman gözardı etmeyeceğiz, unutmayacağız.
Tecrübelerini dinleyeceğiz
Takvime baktığımız zaman, öncelikli neler var programınızda?- İlk ziyaretimizi yapmamız gereken mercinin BIE Genel Sekreterliği olması gerektiğini düşündük. Öncelikle bir tanışma, fikirlerimizi, görüşlerimizi karşılıklı olarak paylaşma ziyareti olması lazım. 3 Şubat’ta oraya gideceğiz. Ama ondan sonra ilk ziyaretimiz EXPO 21015’te yarışı kaybettiğimiz Milano Belediye Başkanı Moratti’ye olacak. Hem 2015 adaylık sürecinde yaşadıklarını, tecrübelerini hem de kazandıktan sonraki hazırlık sürecini dinlemek için. Ondan sonra da tabii ki bizim çok yoğun lobicilik faaliyetlerimiz olacak.
Lobicilik faaliyetlerinde nasıl bir yol izlemeyi planlıyorsunuz?
İZMİR Büyükşehir Belediyesi’ne 2 Mayıs ve 22 Kasım’da düzenlenen operasyonlar sonrası, gözler aylardır adliyedeydi. Ve beklenen, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı’nın hazırladığı iddianame, yaklaşık 15 gün önce ilgili mahkemeye gönderildi. Merakla beklenen iddianame yasal sürenin son gününde geçen Perşembe günü mahkeme tarafından kabul edildi. O günden bu yana da İzmir’de en çok konuşulan, tartışılan konu oldu. Biz de yargıyı ve adaletin işleyişini etkileme amacından uzak; sadece akıllardaki soru işaretlerini konunun uzmanı bir hukukçuyla değerlendirmek istedik. Büyükşehir Belediyesi’nde uzun yıllar hukuk danışmanı olarak görev yapan, halen de Ege Belediyeler Birliği ve Kıyı Ege Belediyeler Birliği’nin danışmanlığını yürüten Enis Dinçeroğlu ile 48 saatte incelediği, yüzlerce sayfalık fezleke dosyasını koyduk önümüze...
* İddianameyle ilgili İlk değerlendirmeniz nedir?
- Belli bazı bilirkişi raporlarına dayanarak hazırlanan bir fezleke olduğunu görüyoruz. Maliye Bakanlığı elemanları marifetiyle yapıldığı, Sayıştay sorgularının devam ettiğini anlıyoruz. Bazı eylemlerin ise dosyayla irtibatlı olmadığı anlaşıldığından, ayrılmasını talep eden bir iddianame. Sayıştay denetçilerinin raporları beklenmekte. 17 Aralık’ta değişen, yasa uyarınca Sayıştay denetçilerinin çok daha geniş mütalaları içeren raporlar verecekleri de beklenmelidir.
* Bu ne anlama geliyor?
- Soruşturması bitmeyen işlerde yeni bilirkişi raporlarıyla davanın seyrini etkileyecek önemli gelişmeleri yansıtacağı manasına gelmekte. Bunun ‘arkası yarın’ı var. Burada felaket bir sorun var. Yeni Ticaret Kanunu değişikliği ve 2012’den itibaren değişiklikler yürürlüğe girerse bundan böyle Ticaret Kanunu’na göre kurulmuş belediye şirketlerinin tasfiyesi manasına gelen önemli değişikliklere maruz kalacağız.
* Ancak soruşturma başladığında eski kanun geçerli değil miydi?
- Tabii ki fiilin işlendiği tarihteki mevzuat nazara alınacağından, ihaleler o dönemki mevzuata göre değerlendirilecektir. Ancak mesela ESHOT’un otobüs alımı ihalesinde 2886 sayılı yasa hükmü uyarınca bilirkişi tahkikatı yapılmış, bilirkişi de 2002 genel tebliğini dayanak göstererek bunu mülkiye raporundan aldığını beyan etmiştir. Fezlekede bilirkişinin bu beyanını aynen görmekteyiz. Oysa ki ilgili mahkeme kararının Danıştay tarafından kaldırıldığı, sorgu esnasında savcılık makamına verilmesine rağmen, bu mahkeme kararına atıf yapılmamıştır. 2886’nın artık uygulama kabiliyeti kalmamış. En son genelgesi 2002’de çıkmış. 20 senedir genelgesi çıkmayan bir kanuna atıf yapılarak insanlar gözaltına alınmış. Oysaki 2886’nın artık yeni genelgesinin çıkmasının sebebi 4734 sayılı yeni İhale Kanunu’nun yürürlüğe girmesindendir. Dünyada iki tane ihale kanunu olan tek ülke Türkiye’dir.
Ne yazık ki o hastalıkları kendi kendimize yenecek gücümüz kalmıyor. İlaçlara sarılıyoruz önce. Avuç avuç ilaç içiyoruz. Ben de tam böyle bir sarmalın içindeyken hafif sinyaller hissettim bedenimde. Sonra doğru doktora. Meğer bedenim tam zamanında bana göndermiş sinyalleri. Verilemeyen kiloların, aç kalınca titreyen ellerin, tansiyon düşmelerinin, baş dönmelerinin bir nedeni varmış. Kan tahlilleri şeker hastası adayı olduğumu gösteriyordu ki; zaten yaşam biçimim de bunu doğrular nitelikteydi. İnsülin direncim yüksek çıkmıştı. Bir yandan diyet, spor ve ilaç programı başladı.
İşte reçetemİşte tam bu sırada “Reçeteni bulduk” diye yetiştiler imdadıma! Kemalpaşa’ya doğru yola çıktık hemen. Bir an başka bir dünyaya doğru gittiğimizi düşündüm. 10-15 dakika sonra cep telefonu sinyalleri kesildi. Gökyüzünü kapayan heybetli ağaçların ve daracık yolların sonunda masalları anımsatan bir vadide bulduk kendimizi.
Burası neresi mi?
Burası Vedat Akar’ın hayallerini gerçekleştirdiği Yaşam Vadisi... Şehirden, sizi strese sokan insanlar ve araçlardan uzakta, başka bir dünya burası. Film setlerini, ya da masal karelerini anımsatan huzurlu bir yer. Öyle el değmemiş ki; yere düşen yapraklar kapkalın olmuş, sadece resimlerde gördüğünüz dağ çiçekleri dekorun parçası gibi durmuş.
Peki burada ne mi yapıyorsunuz?
Dış dünyanın bedeninize yüklediği her şeyden arınıyorsunuz. Dolayısıyla hastalıklarınızı yenmeyi, hasta olmamayı öğreniyorsunuz.
Nasıl mı? İşte onu da Vedat Akar anlatıyor...
GÜLMEYE, gülerken eleştirmeye ve düşünmeye en çok ihtiyacımız olan günlerdeyiz. İşte tam da böyle bir dönemde, Konak Belediyesi Neşe ve Karikatür Müzesi’ni açmaya hazırlanıyor. Açılış hazırlıkları sürerken projenin mimarı, İzmir’e “Butik müzecilik” kavramını getiren Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’la buluşuyoruz.
Neşe ve Karikatür Müzesi, 20 Ocak’taki açılışa Akdeniz Neşesi Karikatür Sergisi’yle hazırlanırken, dünyaca ünlü yerli ve yabancı karikatür sanatçılarını da İzmir’de ağırlayacak. Alsancak’ta Kızılay’dan alınıp onarılan binada buluşuyoruz Başkan Tartan’la. Söz; müzelerden siyasete kadar geliyor...
İzmir’e Karikatür ve Neşe Müzesi sizin düşünceniz mi?- Türkiye’de denenmiş, başarıya ulaşmamış. Oysa hem yaşam biçim olarak hem kent olarak İzmir’le çok örtüşen bir düşünce. Neşeyi ve karikatürü bir arada tutan Türkiye’nin ilk müzesi olacak. Önemli bir arşivi var.
Müzeciliğe önem veriyorsunuz... Sayıları 5’i buldu değil mi?- Müzeler kentlerin bellekleri ve toplumları geleceğe taşıyan en önemli yapı taşları. Çağdaş ülkeler, müzelerle sağlıklı bir toplumun yarınlarını sağlıyor. Biz nedense bu konuda biraz geri kalmışız. Butik müzecilik anlayışını Türkiye’de gündeme soktuktan sonra, 4 müze ile bir ciddi altyapı oluşturduk. Hepsinin bir mesajı var aslında. Ve her müzeyi kurarken aslında perde arkasında biraz düşünüyorum: “Bu müzede ne mesaj verebilirim” diye? Müzelerin perde arkasındaki şeyleri pek paylaşmamıştım.
Nedir perde arkasındaki mesajlar?- Oyun ve Oyuncak Müzesi, insanlık tarihinin bir yansıması. Hayal etmişiz ve hayal ettiklerimizi oyuncak olarak gerçekleştirmişiz. Çocuklarımıza “Geçmişinizi görün, yaşatın irdeleyin ve geleceğe o pencereden bakın” mesajını vermeyi amaçlıyorum. Mask Müzesi’nde de farklı ülkelerden masklarla dünya yolculuğu yaptırıyoruz. Kanında siyasetçi damlası olan kişi, gelsin o maskeyi görerek, siyasetin maskelerle değil gerçek yüzle ve gülen ifadeyle yapılması gerektiğini görsün diye düşündüm. Bilim Müzesi’ni çocuklarımız bilim yoluyla her şeye yaklaşsınlar, geleceğe baksınlar diye oluşturdum. Neşe ve Karikatür Müzesi’nde ise insanların daha çok gülmesini ve gülümsemenin ardındaki soru işaretlerini de ortaya koyarak, dersler çıkartarak irdelemesini arzu ediyorum. Müzelerin İzmir kanalıyla Türkiye’mize katkısı belki de bu olacak.
Müze düşmanları
Eleştirenlere ne diyorsunuz? “Müzeci Başkan” eleştirileri yapıldı...
PROF. Dr. Nükhet Hotar, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde Ak Parti’den İzmir milletvekili olarak TBMM’ye girdi. 22 ve 23’üncü dönem İzmir milletvekilliği yapan Hotar, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyeliğine, ardından da Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi. Halen Sosyal İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Hotar’la, Ankara’da Ak Parti Genel Merkezi’nde görüştük. Söyleşinin en önemli bölümünü kadına karşı şiddetle mücadele politikaları oluşturdu...
Sosyal politikalarda hiçbir siyasi partinin başaramadığı sonuçları elde ettiğiniz söylemiştiniz. Atılan en önemli adımlar neler oldu? - Ak Parti hükümetlerini sosyal politikalar alanında başarılı kılan en önemli etken, halkın temsilcileri sıfatımızı bir an olsun zihnimizden çıkarmamış olmamız. Ayrıca, günümüz toplumlarının bütünlüğünü zedeleyen en önemli etkenlerden birinin sosyal güvensizlik olduğunun hep bilincinde olduk. Öncelikle toplumun dezavantajlı gruplarına yönelik bir kamuoyunun oluşturulması sağladık. Bunlara yönelik sosyal yardım ve hizmet projeleri geliştirildi. Bu çerçevede toplumun bütününü etkileyen kamu yararına hizmetlerin hem artırılması hem de ihtiyaçlara göre çeşitlendirilmesi için çaba sarfedildi.
Örnekleyebilir misiniz? - Engellilere verilen özürlü maaşına ek olarak evde bakım ücreti dahil olmak üzere pek çok konuda önemli çalışmalar yapıldı. Sorunlarına en önem verdiğimiz kesimlerden olan; kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, kadın-erkek fırsat eşitliği için bir çok yasal düzenlemeyi gerçekleştirdik. Toplumsal alanda şiddetle mücadele kapsamında planladığımız projelerden birisi de teşkilatlarımızın mahalle temsilcileri ile gerçekleştireceğimiz “şiddete yönelik mücadele” çalışması.
Bu projeye nasıl işleyecek?- İllerdeki temsilcilerimizin her mahalledeki yapılanmasında, bu konuda gerekli bilgilerin, geri bildirimlerin ve ihtiyaçların bize aktarılması ve sorunun ilgili yerlere iletilmesi için görevlendireceğimiz üyelerimiz olacak. Belirlenen üyelerimiz bölgelerinde açığa çıkan sorunları hem bize hem de ilgili birimlere rapor edecekler ve biz de bu konudaki politikaların belirlenmesi için daha kapsamlı çalışmaları yürütme imkanı bulacağız.
Salt kadın meselesi değil
Şiddeti durdurmak için en önemli adım sizce nedir?