Çocukluğu ve gençliği başkanı olduğu ilçede geçen Sındır, tam bir Bornovalı. İlçenin yaşadığı tüm değişimin yakın şahidi olan Kamil Okyay Sındır, projelerini oluştururken en çok kaybedilen değerlere önem veriyor. Geçmişteki Bornova’nın değerlerinin yeniden kazandırılması ve ön plana çıkarılması için çalıştıklarını belirten Sındır, ilçeye yaptıkları yatırımların yanı sıra sıkıntılarını da tüm içtenliğiyle anlattı. Bornova’da ilk futbol maçının yapıldığını hatırlatan Başkan Sındır, “Neden Bornova’ya da bir stat yapılmasın” diye sordu.
Zengin değerleri varBornova geçmişte de İzmir’in diğer ilçelerinden farklıydı. Siz nasıl görüyorsunuz, hala öyle mi?
- Bornova, benim çocukluk ve gençlik dönemlerinde İzmir’e 11 kilometre uzakta bir kasaba kimliğindeydi. Arada bağların bahçelerin olduğu, bir tek ağaçlı yolla gidilip gelinen, sanayinin yavaş yavaş kaydığı bir kasaba gibiydi. Zaman içinde çok değişti, büyüdü. Kent dokusu, konut alanları arasında kalan tarım alanları eridi gitti. İzmir’le bütünleşti. Hızlı artan nüfusa yanıt veremediği için kent kimliği yok olmaya yüz tuttu. Esas olan o kimliği yeniden kazandırabilmek. Bilinen ama sadece hafızalarda kalan ya da çok öne çıkartılamamış, çok özel değerleri var. Sizin o düşündüğünüz Bornova’nın yeniden kazandırılması... Bornova geçmişinde çiftçilik yapan, tarımla uğraşan bir kentti.
Bunun için neler yapıyorsunuz? - Bornova’yı marka kent yapabilecek çok niteliği var. Homeros’undan tutun da Yeşilova Höyüğü’ne... Osmanlı ve Selçuklu dönemi Türk yerleşimleri, Levanten köşkleri... Bornova misketi üzerine çok araştırmalar yapılmış, dünya literatürüne girmiş. Bamyası, narı da... Kentin sahip çıkması gereken değerler olarak ortaya koyduğunuzda çok zengin bir geçmişe sahip. Bornova halkının farkında olması, sahip çıkması önemli. Biz de turizme, özellikle kültür turizmine yönelik çalışmalar yapıyoruz.
Yeşilova Höyüğü bunlardan biri sanırım?
CHP İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu, Alaattin Yüksel’le birlikte hafta arası yaptıkları basın toplantısında alışık olunmayan bir çıkış yaptı. Moroğlu, bir dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na danışmanlık yapan AK Parti Milletvekili İlknur Denizli’ye, “Ne çabuk alıştınız yeni gömleğinize. Geleneğimizde mazlumun yanında olmak vardır. Kendinizi AKP Genel Başkanı’na kanıtlama peşindesiniz. Ateşe odun taşımayın. AKP Milletvekili olunca İzmirli olmayı ne çabuk unuttunuz” dedi. Denizli’den yanıt gecikmedi. İlknur Denizli de CHP’lilerin hırçınlık yaptığını, “Öğretmenim, Ayşe saçımı çekti” tadında basın toplantısı düzenleyerek kendilerini komik duruma düşürdüklerini öne sürdü. Bunun üzerine gözler yine Mustafa Moroğlu’na çevrildi. O konuşmamayı tercih etse de geçen hafta yaşananları Hürriyet EGE’ye değerlendirdi. Aslında fazla söze hacet yok. Karşımızda, kimi zaman duygusallaşan, Kocaoğlu ve bürokratlarının yaşadıklarını anlatırken gözleri dolan bir Moroğlu vardı...
Örnek olmasın isteniyor
Seçim döneminde Büyükşehir’e operasyon düzenlenmesiyle, CHP için İzmir’de sıkıntılı bir süreç de başlamış oldu. Zor bir dönem olduğunu düşünüyor musunuz?- Meclis’te ilk konuşmamı, insanın kendi kendine yabancılaşması üzerine yaptım. ‘İnsan olma özümüze yabancılaşmayalım’ dedim. Meclis’te sadakat yemini ediliyor. Herkes kendi partisinden olanı alkışlıyor. Doğru bulmadığımı söyledim. Ortak bir amaç uğruna hizmet ediyorsak, hepimiz alkışlayalım. Alkışlarımızla bile birbirimize kapanan duvarlar örüyorsak, bunun üzerine bir iş çıkmaz. Bir vekil, ‘20 yıllık milletvekili gibisin’ dedi. Milletin vekilliğini yeni yapmıyoruz. 14 yaşımdan beri, 38 senedir milletin vekilliğini yapıyorum. Meclis de bunun bir parçası. Zorlukları bugünden daha fazla geçmişte yaşadım. Daha yoksul olduğumuz dönemlerde bunları yaptık, şimdi olanaklarımız o günlere göre çok daha fazla.
İzmir’e dönersek... Büyükşehir’in sıkıntıları var, her cumartesi tutuklu yakınlarıyla eylem yapıyorsunuz, bir yandan AK Parti’nin ciddi eleştirileri var. Bu anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?- İzmir herhangi bir siyasal görüş tarafından, bunun içine bizim siyasal görüşümüzü de koyabilirsiniz, teslim alınmış bir kent değil. Her şeye rağmen özgür bir kent. Herhangi bir kentten gelip, farklı kültürdeki insanlar, burada mahalle baskısı olmadan yaşayabiliyor. Bir tarafta rakı, saz, söz vardır; bir tarafta namaz kılınır, oruç tutulur. Herkes birbirine saygılı, hoşgörülüdür. Herhangi bir ideolojik yapı tarafından teslim alınamamıştır. O anlamda İzmir’e saldırılar var. İzmir üzerine büyük emeller besleniyor. Çünkü bu yaşam tarzı Anadolu’ya örnek olsun istenmiyor. Bu yaşam tarzı devam ettikçe, insanların birbirleriyle olan kardeşliklerini engellemek mümkün değil. Bölüp parçalayıp, birbirine saldırtmak mümkün değil. Maalesef ülkemizde onlarla işbirliği içinde olan bir iktidar var.
Trajikomik denetlemeler
Aslında bunun iktidarın bir oyunu olduğunu mu söylüyorsunuz?- Bu iktidar bizim kentimiz üzerinde akla hayale gelmedik, bazen trajikomik, bazen de gerçekten komik işler yapmaya kalkıyor. Mesela geçen gün İZSU’yu denetlemek için bir bilirkişi geliyor. Bir ihale şartnamesine bakıyor. Şartnamede borunun 6 ve 8 metre derinliğine gömüleceği belirtilmiş. ‘Düş önüme, bunları kontrol edeceğiz’ diyor. Kontrol ediyor. Müteahhite, ‘Fazla gömülmüş. Bunun farkını niye istemedin’ diye soruyor. Bu kadar yani. Örneğin, Valililik tüm ilköğretim okullarına yazı yazmış, ‘Siz ne talep ettiniz, Büyükşehir size ne yaptı’ diye sormuş. İtfaiyeye alınacak gençler, 60 yaş kartı, gemi ihalesi, fayton ihalesi üzerinden de aynı şey yapılıyor. Herkesin kendi sorumlulukları çerçevesinde hareket ederken, kılı kırk yararak düşünmesi lazım.
Emekçi kadınların gününde, onun hikayesini dinlemek için buluşuyoruz. O hem sanatçı hem pastacı hem de anne. Kişiye özel pastaları ilgi gören ve bugünlerde bir fabrika gibi sipariş yetiştirmeye çalışan Tüzün’le tatlı bir sohbet yaptık. Pastaların tariflerinin yanı sıra başarının da tarifini aldık.
Tüzün, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Tasarım Bölümü’nden mezun olmuş. Annesi ev ekonomisi öğretmeniymiş. Çok yetenekliymiş ve birbirinden güzel pastalar yapıyormuş. Aylin Hanım, pasta yapmayı annesine bakarak öğrendiğini anlatıyor:
“5 yaşından itibaren annem elime hamur verdi. Ben de çok meraklıydım. Pasta yapmak en büyük hobimdi, zamanla mesleğim haline geldi. Bu işi iyi yapmak için sevmek gerekir. Çünkü uzun saatlerinizi bu işe ayırıyorsunuz. Bir sanatçının eserine şekil verdiği gibi ben de pastalarıma şekil veriyorum.”
Hobi olarak başladım
Aylin Tüzün, tekstil tasarım eğitimi almasına rağmen, meslek olarak pasta yapmaya nasıl başladığını da şu sözlerle anlatıyor: “Uzun yıllar tekstil sektöründe çalıştıktan sonra çocuklarım olunca işimi bıraktım. Evde çocuklarımla zaman geçirirken boş vakitlerimde pasta ve kurabiye yapmaya başladım. Sadece çocuklarım için pasta yaparken, zamanla çevremdeki arkadaşlarım ve komşularım için kurabiye-pasta hazırladım. Talep artınca bu işi meslek haline getirdim. Evimden sipariş almaya başladım. Doğum günleri, evlilik törenleri, sevgililer günü ya da bekarlığa veda partileri için birbirinden ilginç ve özgün pastalar yapıyorum. Şimdi de hamur ve şekerden sanat eseri yaratıyorum. Birbirinden ilginç ve güzel pastalar için zaman ve emek harcıyorum. Duygularımı yansıtıyorum. Kendimi bir sanatkar gibi hissediyorum. Pastalar benim eserlerim. Kendi imzamı atıyorum. Bu işi iyi yapmak için sevmek gerekir. Çünkü uzun saatlerinizi bu işe ayırıyorsunuz.”
KİŞİYE ÖZEL ÜRETİM
Butik üretim tarzında, evinin mutfağında tamamen doğal ürünlerle, hiçbir katkı maddesi kullanmadan kurabiye ve pasta yapan Aylin Tüzün’ün ilginç pasta modelleri var. Hikayelerden yola çıkıp güne özel sanat eserleri yaratıyor. Düğün, doğum günü ve bekarlığa veda partisi gibi önemli günleri pastalarıyla süsleyen Tüzün, “Kişiye özel pastalar yapıyorum. İlginç ve özgün olmaya çalışıyorum. Çıplak erkek ya da kadın, sutyenli pastalar, popo gibi cinselliği çağrıştıran pastaların yanında kişinin hobisine ve zevkine göre de özel siparişler yapıyorum. Çocuklar için arabalı, bisikletli, futbol sahası gibi pastaların yanında, kişinin hobisine uygun kitapla pipoyu çağrıştıran figürler de kullanıyorum” diyor.
KURSİYERLERİ VAR
DIŞİŞLERİ Bakanlığı, bundan bir süre önce, diplomatik faaliyetlerin artık sadece Ankara ve İstanbul’dan yürütülmeyeceğini açıklamıştı. İzmir ve Antalya’da da Dışişleri Bakanlığı Temsilciliği açma kararı alınmıştı. İzmir’in EXPO 2020 adaylık sürecine girmesiyle, temsilciliğin açılma süreci hızlandı. Büyükelçi Serpil Alpman bir ay önce Dışişleri Bakanlığı İzmir Temsilcisi olarak göreve başladı. Alpman, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. 1973’ten bu yana Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapıyor. Bugüne kadar ABD, Kuveyt, İtalya, Belçika, İsrail, Hollanda, Kırgızistan’da çeşitli görevlerde bulunmuş. Son iki yılda da TBMM Başkanlığı Dış Politika Başdanışmanı olarak görev yapmış.
İzmir’de Dışişleri Temsilcisi olarak EXPO 2020 çalışmalarında da görev alan Büyükelçi Alpman’la hem EXPO sürecini hem de Üçkuyular’da bulunan temsilciliğin İzmir için önemini konuştuk.
İzmir heyecan verici bir kent
İzmir’de ilk defa bulunuyorsunuz. Nasıl buldunuz?- Bir ay oldu. Artık İzmirli olmaya başladım. Aslında İzmir’e ilk gelişim değil. Daha önce turist olarak geldim. İntibalarım çok iyi. İzmir çok heyecan verici, çok güzel bir şehir. İzmirliler hoş insanlar. Ege’nin tabiatının verdiği şey olsa gerek. Neşeli, konuşkan ve sempatik insanlar. İzmir’i sadece güzellik ve turistik olarak değerlendirmek istemiyorum. Çok önemli bir ticaret ve iş merkezi. Bütün yöreye hitap eden bir merkez olduğunu görüyoruz.
Hızlı başladınız, iki ziyaret gerçekleştirdiniz...- Tabii, çünkü zamanlama çok önemli. İzmir Temsilciliği, Dışişleri Bakanlığı’nın uzunca süredir açmak istediği bir temsilcilikti. Ancak, bir temsilcilik açmak o kadar kolay değil. Mevzuat yönü var, maddi yönü var. Altyapı çalışmaları ekimden bu yana devam ediyor. Bu dönem içinde son iki yıldır TBMM Başkanlığı Dış Politika Başdanışmanı olarak bakanlık dışındaydım. Dışişleri Bakanlığı’nın internet sayfasında çıkmaya başlamasıyla, üniversite öğrencilerinin ilgisi oldu. Bu gençlerin büyük kısmını, EXPO’yla ilgili gruplar halinde kabul etmeye başladık. Onlardaki heyecanı görüyorum ve hoşuma gidiyor.
Sadece EXPO ofisi değil
Temsilciliğin işlevi tam anlamıyla ne olacak?
8 Kasım 1984’te Discovery Uzay Mekiği ile ilk uzay uçuşunu gerçekleştiren Astronot Dr. Anna Lee Fisher’ın adı o gün, aynı zamanda tarihe de geçmiş oldu. Uzaya giden ilk anne olarak adını tarihe yazdıran Fisher, 25 Nisan’da İzmir’e geliyor. Dünyadaki üç uzay kampından biri olan Ege Serbest Bölgesi’ndeki Uzay Kampı Türkiye’de konuk olacak Dr. Anna Lee Fisher, burada deneyimlerini aktaracak.
STS-51A görevinde ilk uzay uçuşunu gerçekleştiren Fisher, 1978’de astranot olarak seçildi. Dr. Anna Lee Fisher, mekiğin dünyanın yörüngesindeki 192 saat süren uçuş boyunca organik çözeltilerin uzayda karıştırılmasıyla ilgili deneyleri de içeren bir dizi çalışma için görevlendirildi.
Aynı zamanda “yılın annesi“ gibi onur ödülleri bulunan Fisher’i ağırlamaktan ve deneyimlerini aktarmasına aracı olmaktan mutluluk duyacaklarını söyleyen Uzay Kampı Türkiye Direktörü Scott Woodham, Dr. Anna Lee Fisher’in kampa gelen 18’inci astranot olduğunu kaydetti.
Woodham, Uzay Kampı’yla ilgili şu bilgileri de verdi: “1999’dan bugüne kadar 110 bini aşkın genç burada eğitim aldı. Çin, Amerika, Almanya, İngiltere gibi 155 farklı ülkeden genç uzay kampı eğitimlerine katıldı.”
Yılın annesi
Astronot Dr. Anna Lee Fisher, 24 Haziran-1 Temmuz 1986 tarihleri için planlanan STS 61H görevi için uçuş uzmanı olarak görevlendirildi ancak önceki uçuş için planlanan Challanger Uzay Mekiği’nin infilakı nedeniyle iptal edildi. Dr. Fisher’in üstlendiği görevlerden bazıları şöyle:
Ancak bu sıkıntılar artık aşıldı. Durak, bu dönem bir de kentsel dönüşüm çalışmalarıyla gündeme geldi. Karşıyaka’da adeta bir kentsel dönüşüm hamlesi başlattı. Başkan Durak’ın çarpık kentleşme ve sağlıksız binalarla ilgili yaptığı açıklamalar ise zaman zaman gündeme oturdu. Durak, Karşıyaka’nın başta Alaybey olmak üzere, Bostanlı ve bazı yerleşim bölgelerinde 5’in üzerindeki büyüklükte bir depremde yüzlerce binanın yıkım riski taşıdığını söyledi, “Van Erciş’ten farkımız yok. Tek farkımız, nüfusumuzun fazlalığı” sözleriyle konunun ciddiyetini anlatmaya çalıştı. Başkan Durak’la hem bu çalışmaları hem de geleceğin Karşıyaka’sını konuştuk.
Bölgeleri yeniliyoruz
- Bu dönemi değerlendirdiğinizde daha zorlu bir dönem olarak mı görüyorsunuz?- Biz buraya gelirken tercihler belliydi. Dört dönem Karşıyaka’da farklı farklı partiler, belediyeler gelmiş. Yüzde 49 oy oranıyla geldik. Bu dönem yüzde 65’le devam ettik. Arada referandum oldu, yüzde 80’le Türkiye genelinin üzerine çıktık. Son seçimlerde de yine aynı şekilde yüzde 65 gibi bir oy oranıyla üst sıralardaydık. Bir ayrışma yaşadık. Üzerimizde bir yük vardı. Karşıyakalılara yansıtmadan çözmeye çalıştık. Bir ara çok yalnız kaldık, itelendik. Ama sonra doğrular, yanlışlar görüldü. Bir de Aziz Başkan geçen cumartesi günü yaptığı konuşmada, sanki bir karalama kampanyası gibi İzmir’de birilerinin sürekli hizmeti kötüleyen propaganda yaptıklarını söyledi. Gerçekten de bunlar yapılıyor.
- Kendi açınızdan baktığınızda nasıl değerlendiriyorsunuz?- Aslında İzmir son dönemin en hızlı gelişen kentlerinden biri. Tüm çehresi değişti. Büyük bir çalışma, devinim olmuş. Ama yeterli mi? Değil. Halkın istemi çok fazla. Yaklaşık 2 bin 500 sokağımız var. Her yıl 200-250 civarında yapılanmaya gidiyorsunuz. Kolay değil. Bunları çoğaltmak çok önemli. Mavişehir’den başladık, şimdi Alaybey, Bahçelievler, Bahriye Üçok, Nergiz... Bu bölgeleri yenilemeye çalışıyoruz. Bunları yeniledikçe de mesafe alıyoruz. Zor olanı görüyoruz. Parasal konulardaki sıkıntılarımızı görüyoruz, parasal kaynaklarımızı görüp akıllı davranmaya çalışıyoruz.
Sorunlu 273 bina var
- Kentsel dönüşümle ilgili ses getiren çalışmalar yaptınız...- Kentsel dönüşüm, kent yenileme, yeni imar çalışmaları derken bir taraftan ciddi sorunlu olduğumuz bölgeleri de belirledik. 50-60 yıl önce teşekkül etmiş Alaybey Tershane, Bostanlı’da çok gözünde önünde olan 11 binanın olduğu yerler olabilirdi. Bayraklı’dan başlayan sahil kenarında olmanın getirdiği ciddi sıkıntılar da vardı tabii. Sorunlu 273 bina var. Zeminle ilgili ciddi sıkıntı var. Yapılardaki değişiklik kimi yerlerde gözle görülüyor. 2003’te yapılmış olan Radius Projesi var. Bununla birlikte binaların ayakta durup durmayacağını da araştırmamız gerekiyor. Onun için Valilik ve İnşaat Mühendisleri Odası’yla birlikte çalışma başlattı. Onarılabilecek ya da yıkılıp yeniden yapılacak binalarla ilgili projeler oluştu. Bunun neticesinde İnşaat Mühendisleri Odası’yla bu alanları taramaya başladık. Çok ciddi çalışma hazırladık. Toplu Konut İdaresi’yle Bostanlı’daki 11 yatık binanın ve Örnekköy’ün ön sözleşmeleri imzalandı. Büyükşehir, Bakanlığa gönderdi. Orada imza aşamasında.
- Bu hafta başında AK Parti Milletvekili Aydın Şengül de dile getirdi. Kentsel Dönüşüm Yasası gelecek ay çıkmak üzere. İşinizi kolaylaştıracağını düşünüyor musunuz?- Tabii biz bu konuları Aydın Bey’le de konuşuyoruz. İzmir milletvekillerinden destek istiyorum. Geçenlerde mecliste özellikle Alaybey Tershane ve Tuna bölgesinin kent yenilemesinin nasıl olacağını tartışırken, AK Parti Grubu da gelmişti. Mecliste onlar da yaşadı, gördü. Tabii ki kolay projeler değil bunlar. Mutlak dayanışma olmalı, herkesin içinde olması gerekiyor.
Bu sürede İzmir seçmenini tanıdı, kendilerini iyi tanıtamadıkları özeleştirisini yaptı. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu da “beceriksizlik”le suçladı. 2009 seçimindeki kaybın faturası ona kesildi. Şehir plancısı olan Şengül, 2011 seçimlerinde milletvekili adayı oldu, AK Parti’den TBMM’ye girdi. Aydın Şengül, hala Kocaoğlu’nun en dişli eleştirmeni. 60 yaş kartından icraatlara kadar birçok konuda sert çıkışlarıyla dikkat çekiyor. Ankara-İzmir arasında mekik dokuyan Şengül, tüm sorularımızı çekinmeden yanıtladı. Perde arkasında konuşulan kendilerine yönelik iddialara bile samimi cevaplar verdi. Özellikle Büyükşehir operasyonuyla ilgili çok konuşulacak açıklamalar yaptı.
Sihirli değneğimiz yok
Mesleğiniz gereği Kentsel Dönüşüm Yasası’yla ilgili gelişmeleri yakından takip ettiniz. Neleri değiştirecek?- Sanki yasa çıktığında tüm Türkiye kısa sürede değişecek gibi bir algı var. Oysa kimsenin elinde sihirli bir değnek yok. Kısa sürede bir şey değişmeyecek. Ama uzun vadede çok şey değişecek. İzmir’de de değişmesini istediğimiz çok şey değişecek. Çarpık yapılaşma, gecekondulaşma, ulaşım, sosyal alanlar... “Biz yapacağız” demiyoruz. Beraber yapmak gerekiyor. Sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ve bölge insanına kadar herkesin elini taşın altına koyması önemli. Bunu siyasi bir malzeme haline getirirsek hayal kırıklığı yaşarız. Siyasetin dışında ve üstünde tutulması gereken bir konu. Kentsel dönüşüm sadece gecekonduların yıkılması olarak algılanıyor. Oysa sağlıksız binaların dönüştürülmesi demek. Bu Kordon’daki bir yapı da olabilir, Karşıyaka sahildeki bir bina da olabilir, Alaybey’de de olabilir, Yasa martta çıkmış olur.
Yasa çıktıktan sonraki süreç?- Öncelikle yerel belediyeler ve bakanlığın ilgili birimleri bu sağlıksız yapıları tek tek tespit edecek. Aciliyetine göre değerlendirilecek. Sağlıksız binalar ve afete yönelik bölgeler tespit edildikten sonra, belediyeler kendi bölgelerini belirleyecek. Onlar için bütçeler ayrılacak. Zaten Büyükşehir ve ilçe belediyelerin belirlediği ciddi alanlar var.
Eksik evrak göndermişler
Başkan Aziz Kocaoğlu’nun da hazırlıklarının Ankara’da beklediği yönünde yakınmaları vardı...- 10 bölge belirlediler. Aziz Bey, “Ben bu alanları belirledim, Ankara’ya gönderdim. Hemen her şey olacak” diye düşünüyor. Ama şu anki yasalarla bunları tam anlamıyla yapmasının imkanı yok zaten. Elini kolunu daha rahat hareket ettirebilmesi için bu yasanın çıkması lazım. Uzamasının da İzmir’e özel bir durumu yok. Bu alanları belirleyip İçişleri Bakanlığı’na gönderdiğinizde, Bakanlar Kurulu kararı gerekli. Bu konu gündeme gelince bakanlığı arayıp, ne olduğunu öğrenelim dedik. Eksik evrak verdikleri ortaya çıktı. Daha onları yeni tamamladılar. Şimdi Bakanlar Kurulu’na gitti. Hükümet olarak destek verdiğimiz bir konu.
TAHA Aksoy, İzmir’de iş dünyasının yakından tanıdığı deneyimli yöneticilerdendi. 2004 yerel seçimlerinde ilk kez siyaset arenasına çıktı. Merhum Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın karşısında, AK Parti’den rakip oldu. Ancak kaybetti. Aksoy, seçim sürecinin ardından, 2005’te yapılan 23’üncü Dünya Üniversitelerarası Yaz Oyunları (UNIVERSIADE) Genel Koordinatörlüğü ve İcra Komitesi Başkanlığı’nı başarıyla yürüttü. Ardından da 2007 genel seçimlerinde AK Parti’den İzmir milletvekili seçilerek Meclis’e girdi. 2009 yerel seçimleri geldiğinde yeniden AK Parti’den Büyükşehir Belediye Başkan adayı gösterilen Taha Aksoy, bu kez de seçimi Aziz Kocaoğlu’na karşı kaybetti. Sonrasında adı kulislerde, EXPO 2020 adaylık sürecinde dümenin başına geçeceği yorumlarıyla konuşuldu. Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Aksoy’un, Mersin’de yapılacak 2013 Akdeniz Oyunları’nda en üst nokta göreve getirildiğini açıkladı.
Kuşkusuz, Taha Aksoy denince en dikkat çeken, iki kez İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterilmesi ve iki önemli spor organizasyonun başına getirilmesi. Aksoy’un hala unutulmayan ve o dönemde çok konuşulan bir sözü var. Taha Aksoy, 2009 genel seçimleri öncesi, Fatih Altaylı’nın hazırlayıp sunduğu Teke Tek programında, “Aziz Başkan’ın dürüstülüğüne diyeceğim yok. Kendi kasamı teslim edecek kadar güvenirim” demişti. Mersin’de 17. Akdeniz Oyunları için gecesini gündüzüne katarak çalışan Aksoy’la hem hazırlıkları hem siyaseti hem de Kocaoğlu’nun 397 yılla yargılanacağı “Büyükşehir Davası”nı konuştuk. Ve sorduk, “Peki, bugün de Kocaoğlu’na kasanızı teslim eder misiniz?” İşte Taha Aksoy’un yanıtları...
Kasımdan beri Mersin’deyim
Mersin’de çalışmalarınız nasıl gidiyor? - Haziran 2013’te yapılacak 17. Akdeniz Oyunları için Mersin, Şubat 2006’da başvurmuş. Oyunlar için Hırvatistan’ın Rijeka ve Yunanistan’ın Volos kentleri de adaylık başvurusunda bulunmuş. Ekim 2007’de yapılan oylama sonucunda ev sahipliği Volos’a verilmiş. Bunun üzerine Mersin, 18. Akdeniz Oyunları için başvuru yapmış. Ancak Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik bunalım, Volos’un yüklenimlerini yerine getirmesini engelleyince, oyunlar, Ocak 2011’de Volos’tan alındı ve Mart 2011’de Mersin’e verildi. Böylece, ev sahibi kentin normal koşullarda 6 yıla yakın olan hazırlık süresi, Mersin için 2 seneyi biraz aşan bir zaman dilimine sıkıştırılmış oldu. Başbakanımızın Akdeniz Oyunları Genel Koordinatörlüğü görevini üstlenmemi istediğini Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç bana bildirdi. Başbakanla yaptığım görüşme sonrasında Ekim 2011’de Mersin’e geldim ve Kasım 2011’de bu görevi üstlendim.
İzmir’i çok ama çok özlüyorum
İzmir’e sık gelebiliyor musunuz?- İzmir’e, üzülerek söylemeliyim ki, istediğim sıklıkta gelemiyorum. Her ayın birkaç gününü İzmir’de geçirmeye çalışıyorum. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’ndeki fahri danışmanlık görevimi aksatmamaya gayret ediyorum. Üniversite–iş dünyası ilişkileri konusunda yaptığımız çalışmaların çok olumlu sonuçları olacağına inandığım için bu görevi sürdürüyorum.
Özlüyor musunuz?