Banu Şen

Sümerbank arazisi çok kıymetli kolay vermeyiz

16 Nisan 2012
İZMİR İl Genel Meclisi’nin CHP’li Başkanı Serdar Değirmenci, 38 yıllık siyasetçi.

Kendi deyimiyle “kısa pantolonlu” zamanlarından bu yana siyasete gönül vermiş. 1990’lı yıllardan bu yana üç dönem il genel meclisi üyeliği görevinde bulunup, altı valiyle çalışmış. Geçmiş dönem meclislerinde sivri çıkışlarıyla da bilinen İzmir siyasetinin renkli ismi, kentin yerel parlamentosunda aldıkları kararlarla, Özel İdare’nin kısıtlı bütçesiyle yaptıkları yatırımları ve planları anlattı...

Varlık var bütçe yok- Özel İdare’nin hatırı sayılır bir malvarlığı var. Çoğu tartışmada, konuda hep Özel İdare gündeme geliyor...- Aslında mal varlıklarımız var ama bütçemiz yok. Sorumlu olduğumuz 597 köyümüz, 30 da ilçe var. Tarımdan sağlığa, içme suyundan imara varıncaya kadar hepsine biz karışıyoruz. Kanun gereği de 160 milyon gibi çok düşük bütçemiz var.
- Bu bütçeyle neler yapıyorsunuz?- Kent için çok önemli olan şeyleri öncelik sırasıyla gerçekleştirmeye, her yere ufak ufak katkıda bulunmaya gayret ediyoruz. Örneğin, şimdi köylere sulama için göletler kuruyoruz. 10 milyon liralık ek bütçeyle köylere yol ve ilköğretim okullarının doğalgaza bağlanması için ödenek ayırmayı düşünüyoruz. İzmir, Türkiye’nin en gelişmiş kentlerinden biri ama hala Karaburun’da, Kiraz’da, Beydağ’da gençlerin kapalı alanda spor yapabileceği salon yok. Büyükşehir kendi sınırları içindekilere yapıyor ama sınırın dışındakiler de var. Bu yıl onları da programa aldık. Mayıs sonunda ihale aşaması tamamlanınca temellerini atacağız. Türkiye’de ilk defa köylerin çöplerinin düzenli olarak toplanmasını başlattık. Su ve yollarını standart hale getiriyoruz. Bunlar rutin çalışmalar. Ege Üniversitesi’yle ortak çalışma yapıyoruz. Köylerin envanterini çıkarıyoruz.
- Neleri kapsıyor bu çalışma?- Hangi sahada maden var, hangi sahada ne tür bitki örtüsü var, toprak analizleri... Bir de Kiraz’da hayvancılık çok. Orada da biyogaz tesisi kuracağız. Üniversiteden teknik yardım aldık. Amacımız, hayvancılık yapan insanlara örnek biyogaz tesisleri kurarak teşvik etmek. Bu sene bunu da bütçeye koyduk. Bu arada madde bağımlılarına, yaşlılara, kimsesizlere Türkiye’deki en fazla bütçeyi ayıran il genel meclisiyiz. Hemşiresini, psikologunu, teknik elemanlarını, barınacak yerlerini, kullanılacak araç gereçlerini biz karşılıyoruz. Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, 6 milyon lira civarında bütçeyle bakımlarını sürdürüyor.
- Bütçeden yana dertli olduğunuzu söylediniz. Artırılması düşünülmüyor mu ya da siz ne yapıyorsunuz?- Özel İdare’nin bütçesi çok kısıtlı hatta komik. Bunun yanında görevi ise çok geniş. Afet, deprem işlerini bize bağladılar. Kent Güvenlik Yönetim Sistemi’ne kadar pay ayırıyoruz. Ancak aynı oranda bütçemiz yok. 5302 sayılı yasada çok önemli değişiklikler yapıp özel idarelerin görev oranları ve gelirleri artırılacaktı. Hükümet söz vermesine ve Resmi Gazete’de yayınlanmasına rağmen sonuç alınamadı. Büyükşehirleri bütünşehir haline getirdikten sonra il genel meclislerini kaldırmayı düşünüyorlar. Belki özel idareler valiliğe bağlı çalışacak ama il genel meclislerini kaldırmayı düşünüyorlar diye duyumlar geliyor.

Müzeye uygun değil- Değerli yerlerinizden biri de eski Sümerbank tesislerinin olduğu alan.  Kültür ve Turizm Bakanlığı burada müze ve kültür vahası yapmak istiyor. Son durum nedir?- Bir kısmını Salih İşgören Vakfı’na verdik, okul yaptılar. Kültür ve Turizm Bakanlığı bizden orayı istedi. Bu da bir yazıyla meclisin gündemine geldi. İlgili komisyonlara sevk ettik. İmarı geçen hafta Büyükşehir’den çıktı, askıda. Dört gün önce planları aldık. Bir değerlendirme yapıyoruz. İmar açısından sorunlu olan yerler var. Onlar halledildikten sonra planlamasını yeniden yapmayı düşünüyoruz. Bakanlık istiyor ama müze olarak uygun düşeceği kanısında değilim.
- Neden?- Planlara bakılınca, uymuyor. SİT olan, koruması zorunlu yerler var. Eski depolar var. Yıkmanıza imkan yok, havagazı bölümü var ve korumak zorundasınız. O planları inceleyip hem Kültür ve Turizm Bakanlığı hem de Büyükşehir’le bir araya gelip karar vereceğiz. Emniyet Müdürlüğü de yanında yer istiyor. Orası kruvaziyer turizme yakın bir alan. Büyükşehir ve Konak Belediyesi planlarında orada düzenlemeler yapıyor. Çok kıymetli bir alan. İzmir’e en iyi şekilde nasıl hizmet verecekse ona karar verilsin. İlle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ya da Emniyet’e vereceğiz diye bir olay yok. Kendimiz de değerlendirebiliriz. İzmir’e kendimiz de bazı eserler kazandırabiliriz. 37 bin metrekare bir alan... Düşünün... Maddi değerini hesaplaması bile zor. Öyle bir yerde, İzmir’in en kıymetli yerinde kim kime bu yeri hemen verir?

Bütçe bile ayırmamış- Peki ne yapmak istiyorsunuz?

Yazının Devamını Oku

Ve gereği düşünüldü...

15 Nisan 2012
BAYRAKLI Adliyesi’nde dokuz gün. Yani sekiz mesai saatiyle çarpınca 72 saat...

Cezaevlerinden tutuklular mavi ve minicik kafesli araçlarıyla gitti, geldi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, başkanı dahil 100 bürokratıyla adeta adliyeye taşındı, durdu.
Büyükşehir’in yanında olan milletvekilleri, CHP’liler, İzmirliler, ilçe belediye başkanları nöbeti hiç bırakmadı. Kalabalık bir arttı, bir azaldı.
Avukatlar, adliye çalışanları, gazeteciler fazla mesai yaptı. Ev, iş, adliye arasında mekik dokudu.
Ve karar günü! Duruşma salonuna sızan, “İzmir Aziz’dir Aziz kalacak” sloganları eşliğinde yapılan avukat savunmaları, kayıtlara yazıldı.
Söylenen tüm ayrıntıları geçiyorum.
18.00’de tamamlanan duruşmada, mahkeme başkanının 19.00’da tutuklularla ilgili açıklayacağını söylediği karar anını bekliyoruz.

Yazının Devamını Oku

Bu şarkı Büyükşehir'e moral olacak

12 Nisan 2012
TRT İzmir Radyosu Stüdyoları’ndayız...

Aslında bir süredir her ayın ilk pazar akşamı, radyo nostaljisi yaşıyorum. Benim için bambaşka bir deneyim oluyor. Hayat hızla koşup akarken, radyonun dinginliği, sindire sindire yaşattığı duygularının tadını çıkarıyorum.
Sevim Özkal’ın yapımcı, Özgür Yardımcı’nın da yapım yardımcısı olduğu “Gecenin İçinden” programının sürekli konuğuyum. Gecenin İçinden, haftanın yedi günü Ankara, İstanbul ve İzmir’den yayın yapıyor. Uzun yıllardır devam eden programın her hafta bir sürekli gazeteci konuğu var: Bir hafta Sabah Gazetesi’nden Gökmen Küçüktaşdemir, bir hafta Sirel Ekşi, bir hafta da Anadolu Ajansı’ndan Senem Yazıcı...
Ama beni en çok bu hafta yaptığımız yayın heyecanlandırdı. Şahane bir ses, geçen haftanın “ev, adliye, gazete” arasında geçen üçgenimi bozuverdi. Aslında İzmirliler, Esen Şeyda’yı yakından tanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi Bandosu’nda hem solist hem de yan flüt sanatçısı olan Şeyda, birçok etkinlikte sahneye çıkıyor. Esen Şeyda, İzmir için öyle bir şarkı yapmış ki! Günlerdir dilimden düşmüyor.
Şeyda, sözü ve müziği kendisine ait olan şarkıyı, Büyükşehir Belediyesi’ne hediye etmiş. Türkegül Hanım aracılığıyla Başkan Aziz Kocaoğlu’na mesajı iletmiş. Bu ay sonunda piyasa çıkacak single çalışmasının içinde yer alacak “İzmirli” sanırım bundan sonra tüm protokol törenlerinde, hatta İzmir’in her yerinde duyulmaya başlayacak.
Deyim yerindeyse bayıldım, “İzmirli”nin sözlerine de müziğine de... Tam bizi anlatıyor, kıpır kıpır, efe efe...

MİX ÇALIŞMASI DEVAM EDEN "İZMİRLİ ŞARKISI İLK KEZ HURRİYET.COM.TR' DE... DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN


Yazının Devamını Oku

İşin başından itibaren alfabesi yanlış

9 Nisan 2012
İZMİR’in gündeminde önemli yer tutan, “Tarihi” olarak nitelendirilen dava 3 Nisan’da başladı. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, bürokratlar, sendikacılar ve organizasyon şirketi görevlilerinin yargılandığı dava merakla bekleniyordu.

Öyle de oldu. Bir hafta boyunca kelime kelime, an an yaşananlar kamuoyuna yansıdı. Duruşmalar bu hafta da devam edecek.
CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Mahmut Tanal, Türkiye genelinde görülen tüm toplumsal davaları takip eden bir isim. Tanal, duruşmaların ilk iki gününü izledi. Notlar aldı. Mahkeme heyetinin telefon görüşmesinden salona giriş çıkışları yasaklamasına kadar çeşitli eleştirilerde bulundu. Birinci haftası tamamlanan davada tespit ettiklerini rapor edeceğini, bunu öncelikli olarak parti genel merkezine, ardından da gerekli mercilere ileteceğini söyledi.
Bir haftalık duruşmaları değerlendiren Mahmut Tanal, aynı zamanda avukat olduğunun altını çizerek, “İlk tespitim, iddianamenin özetinin okunması. İlk gün özet okundu. Ya tam okunur ya da özeti okunmaz. Bu, bir bozma nedenidir. O özeti kim yaptı? O suçlamalar sanıklara bizzat cumhuriyet savcısı tarafından okunarak, ondan sonra savunmaya geçilmesi lazım. Büyük bir temel hukuki hata. Özetini kimin yaptığı belli değil. Savcı, özetini yaptı. Sanıkların lehine ya da aleyhine olan bazı şeyleri yazmamış da olabilir. Bu anlamda büyük bir temel hak ve özgürlük ihlali söz konusu. İşin başından itibaren alfabesi olarak yanlıştır.”

Neden ara verildi?

Başkan Aziz Kocaoğlu’nun savunmasının ilk gün yarıda kesilerek, devamı ve sorgulamanın ertesi güne bırakılmasını da eleştiren Tanal, şöyle devam etti: “Önce mahkeme başkanı, ‘Bu kadar uzun yazılı okuyamazsınız, sözlü şekilde yapın’ dedi. Dünya literatüründe, ‘Siz mutlaka sözlü savunma yapacaksınız, kısaltın’ diye bir kayıt yok. Yani sanık savunmasını yaparken ister yazılı yapar, ister sözlü... O, sanığın kendi özgür iradesine bağlı. Kendisini nasıl rahat hissediyorsa bu şekilde yapar. O gün öyle bir tartışma yaşandı. Mahkeme başkanı o konuda da hukuka aykırı tavır takındı. İnsanlar kendisini yargıya teslim ederken, yargının dış görünüş açısından tarafsız olduğu hissi verilmeli. Bu şekildeki bir hadisenin hukukla bağdaşır tarafı yok. Ayrıca ilk gün, Kocaoğlu savunmasını yaparken, mahkeme başkanı ertesi gün devam etmek istedi. Sanık da, ‘Az bir şey kaldı, bitirebiliriz’ dedi. Mahkeme başkanı bitirmek istemedi. ‘Ertesi gün devam edelim’ dediler. Ertesi gün başlanıldı. Çapraz sorgu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 201’inci maddesinde yazılı. Kimlerin soru sorabileceği yazılı. 201’inci madde de ihlal edildi. Başkan Kocaoğlu savunmasını yaptıktan sonra sırasıyla cumhuriyet savcısı varsa sorusu, soracak. Mahkeme başkanının ona sorması lazımdı. Yok böyle bir şey.
Usul esasın kapısıdır. Siz yanlış kapıdan içeri girerseniz, varacağınız sonuç da yanlış olur. Usul bu kadar, bazı şekil ve şartlara bağlıdır. Burada yine bu tam tatbik edilemedi. Yine aynı şekilde Genel Sekreter Pervin Şenel, Aziz Bey’den sonra ifadesini verdi. Ne kaldı? Soru faslı kaldı. Aziz Bey’in sarkıtılması gibi, onun sorgusu da öğleden sonra oturumuna bırakıldı. Şunu anladım. Savcısı, mahkeme heyeti bu dosyaya, bu iddianameye hakim değil. Muhtemelen birileri soruları hazırlıyor.”

Tarafsızlık ihlali

Mahmut Tanal, basına da yansıyan ve duruşmalar sırasında eleştirdiği, heyete gelen telefon ve sorguyu yarıda bırakmalara da değinerek şunları kaydetti: “Bir de Aziz Bey savunmasına devam ederken önce birileri geldi. Basın mensupları bunun hakimin özel koruması olduğunu söyledi. Eğer böyleyse özel koruma kürsüye nasıl çıkar? 12 Eylül darbe hukukunda bile koruma duruşma devam ederken kürsüye çıkmamıştır. Bu ne demek? Bu, mahkeme polisin gölgesinde anlamı çıkar. Korumanın kürsüde ne işi var? Eğer o kişi korumaysa... Ben tanımam, bilmem. Eğer o kişi korumaysa kürsüye çıkamaz. Hele hele sanık savunmasını yaparken... Bu bir skandal. Türk hukuk tarihinde çıkmamıştır. Çıkmışsa bu bir skandaldır. Mahkemenin tarafsız, bağımsız bir tarafı kalmamış demektir. Siz şekli anlamda mahkemeye baktığınız zaman, bir güven, itimatınız olması lazım. Önce başkan, sanık savunma yaparken telefonla görüşüp çıktı, sonra da kürsüye gelen bu şahısın kulağına bir şey fısıldamasının ardından çıktı. Savcı da heyetle birlikte dışarı çıktı. Dışarıda, benim gibi gözlemci olan biri şunu düşünür. Günah vebal onların boynuna... Kimseyi suçlamak istemiyorum. Ama dışarıdan bakınca tarafsızlığın hissedilmesi lazım. Ancak hastalık veya acil ihtiyaçla sanığın savunmasını bölebilir. Türk hukuk tarihinde yok böyle bir şey. Görevsizlik kararı verilirken de mahkeme heyetiyle birlikte savcının da içeri girmemesi lazım. O zaman avukat da girebilir. Orada savcının haklarıyla avukatın hakları eşittir. Savcının normal koşullarda oraya gitmemesi lazımdı. Belki içeride başka bir odaya geçmiş olabilir, ama dış görünüş itibariyle böyle bir görüntü vermemeleri lazımdı. Biz buna dış görünüşteki tarafsızlık deriz, dış görünüşteki adalet duygusu deriz. Güvenilirlik deriz. Sonra üye hakim, savcının yanına gidip, bilgisayardan bir şeylere baktı, elini omzuna atıp bilgi paylaşımı yaptı. Böyle bir samimiyet de gösterilmez kürsüde. Avukata aynı samimiyeti gösteriyor musunuz? Savcıyla avukat mahkeme heyetinin önünde eşittir. Orada vatandaş Mahmut Tanal olarak bakınca, birlikte hareket ediyorlar izlenimi veriyor. Bu hukuku zedeler, zarar verir. Adalete zarar verir. Halkın adalet duygularıyla oynanmaz. Davanın avukatı değilim. Ancak tüm bu konuları avukatlarla paylaştım. Tüm bunları genel merkeze rapor edip bilgi vereceğim.”

Yazının Devamını Oku

Bayraklı’da ikinci gün izlenimlerim

5 Nisan 2012
Kocaoğlu’nun savunması sırasında söz, yıllardır tanıdığı, yol arkadaşı olduğu çalışma arkadaşlarına geldiğinde sesi titredi.

Cümlelerinin özünde, “Bu kadar zulme göğüs geren arkadaşlarımın çalışma azmine, sabrına hayranlık ve gurur duyuyorum” ifadesi vardı. 
* Savunması sırasında dik oluşu, denetlenmekten korkmadıkları vurgusu, kendinden emin konuşması dikkat çekiciydi. Kendisine ve belediyeye yöneltilen suçlamalara şiddetle karşı çıktı. Hepsini yasalar çerçevesinde, İzmir için yaptıklarını tek tek anlattı. 
* Duruşmada dikkat çeken ayrıntılardan biri de savunma avukatlarının sayısı...
Avukatlar en ufak bir ayrıntıyı hemen yakalıyor, ancak bu da mahkeme başkanıyla aralarında zaman zaman atışma yaşanmasına neden oluyor. 
* İlk gün çalan telefonlara kızan mahkeme başkanının telefonunun, Kocaoğlu’nun savunması sırasında çalması, bir kez de heyetin savcı dahil topluca görüşme bölümüne geçmesi CHP’lilerin tepkisini çekti. 
* Başkan Kocaoğlu, savunmasını tamamladıktan sonra başlanan sorgusunda, sorulara daha rahat tavırlarla yanıt verdi. 
* Öte yandan, Başkan Kocaoğlu’nun Genel Sekreter Pervin Şenel Genç ile otopark ihalesiyle ilgili telefon

Yazının Devamını Oku

Bayraklı’daki adliyedeydim

4 Nisan 2012
Sloganlar, ıslıklar, binanın soğuk ve taş duvarlarında çınlıyor.

İşte tam o sırada, alkış, ıslık çığlık ve sloganlar arasında, dev bir kalabalığın çembere aldığı Başkan Aziz Kocaoğlu, el ele tutuştuğu eşi Türkegül Hanım’la adliye bahçesine giriyor.

* Açıklama yapmadan kalabalığı yararak C Blok’tan içeri doğru ilerliyor. Bu sırada, giriş kapısında sıkışanların, izdihamda ezilenlerin arasına ben de katılıyorum.
* Nihayet, duruşmanın yapılacağı, 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonuna ilerleyebiliyorum. Kapatılan koridor ve girişlerden sadece sanıklar, yakınları, avukatlar, milletvekilleri, parti yöneticileri, belediye başkanları ve gazeteciler alınıyor. 
* Saat 10:00’da başlayan duruşmaya gelince... Sıralar, merdivenler, pencere önleri, her yer dolu. Neredeyse nefes almak bile imkansız. Duruşma salonuna, dışarıdaki kalabalığın sesi ve ıslıklar sızıyor. Kimlik tespitleri iki saat sürüyor. 
* Prosedür sürerken, tutuklu sanıkların yakınlarıyla göz göze gelip selamlaşmaları, buruk sevinçleri, ürkek el sallamaları diktkat çekiyor.
* Sanıkların yaş ortalamaları, muhtemelen 45’in üzerinde ve bir, ikisi dışında hepsi sabıkasız. Büyükşehir Belediyesi, 3 Nisan’da adeta İzmir Adliye’sinde mesaide. Belediye koridorlarından aşina olduğumuz onlarca bürokrat ve Kocaoğlu’yla sanık sandalyesinde karşılaşmak ise garip bir duygu. 
* 9 gün süreceği tahmin edilen duruşma celselerinin ilk gününde Başkan Kocaoğlu savunmasını bile tamamlayamadı.

Yazının Devamını Oku

Büyük dava sürprizlere gebe

2 Nisan 2012
NEFESLER tutuldu. Bundan tam 11 ay önce, 2 Mayıs 2011’de İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne düzenlenen ilk operasyonun ardından merakla beklenen duruşma günü geldi.

Bu 11 ayda onlarca kişi tutuklandı, serbest bırakıldı, bir operasyon daha yapıldı, yeni tutuklular ve tahliyeler geldi. Yüzlerce sayfalık iddianame günlerce konuşuldu. Ve... Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun çete reisi olarak 397, çoğu bürokratın da yine çete sıfatıyla yüzlerce yılla yargılandığı dava günü geldi çattı.
İzmir Adliyesi’nde yarın görülecek duruşma öncesi yine yargıyı ve adaletin işleyişini etkileme amacından uzak, sadece akıllardaki soru işaretlerini konunun uzmanı bir hukukçuyla değerlendirmek istedik. Büyükşehir’de uzun yıllar hukuk danışmanı olarak görev yapan avukat Enis Dinçeroğlu’yla dosyanın başına oturduk. Ocakta yaptığımız, Dinçeroğlu’nun iddianameyi değerlendirdiği ilk röportajın bir anlamda ikinci raundu oldu. Enis Dinçeroğlu, duruşmanın hangi ortamda yapılacağından, arada geçen sürede dosyada yaptığı detaylı inceleme ve tespitlerle ilgili dikkat çeken yorumlarda bulundu.

Hepsini bir bir göreceğiz 

 İddianameyle ilgili ilk yorumlarınızı almıştık. Hazırlandıkça, okudukça bu davayı nasıl buluyorsunuz?- İktidarların, yönetimlerin, kişilerin hiç değişmez bir yargıcı vardır. O yargıç da olaydır. Olay çıkart; insanları, yönetimleri, iktidarları ve kişileri tart. O olay karşısında o krizi yönetebilecek mi? Veya perişan mı olacak? Başarıyla mı çıkacak? Tepkileri ne olacak? Olayı yönetmekte göstereceğiniz başarı, sizin yargılama kararınızdır. Dolayısıyla; kişiliğinden, yaptığı işten ve yönetiminden korkusu olmayanlar, yargı yoluyla kurulan ve deneme sınama yöntemiyle test edilmeye çalışılan bu tezgahı bozar.

Bu yeni bir yargılama yöntemi mi diyorsunuz? Yani aslında Büyükşehir Belediyesi bu yargılamayla zayıflatılmaya mı çalışılıyor?- Bunun adına ister yargılama, ister komplo, ister bir başka şey deyin... İki kişi arasında bile olabilir. Ama tekrar ediyorum, iktidarların ve benzer yönetimlerin hiç değişmez yargıcı olaydır. İzmir’deki de bir olaydır. Bunu nasıl yöneteceğiz? Nasıl duracağız? Dik mi duracağız? Kıvıracak mıyız? Birbirimizin üzerine mi atacağız? Parçalanacak mı? Dağılacak mı? Bundan sonraki aşamalarda hepsini göreceğiz. Bugüne kadar herkes belli bir disiplin içinde ilerledi. Ama yeni sürprizlere karşı hazırlıklı olmak lazım. Yeni sürprizler olabilir.

Yeni gelişmeler, tanıklar

Yeni sürprizler?

Yazının Devamını Oku

İzmir Kent Güvenlik Sistemi 10 Nisan’da devrede

26 Mart 2012
PROF. Dr. Vahap Tecim, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni bitirmiş.Kanada’da Ottawa Üniversitesi’nde Sistem Bilimleri Bölümü’nde yüksek lisans, İngiltere’de Lancester Üniversitesi’nde Yöneylem Araştırması Bölümü’nde doktora yapmış.26ğııoıoıo

Prof. Tecim, Türkiye’ye döndüğünde afetle ilgili çalışmalar hazırlamış. Çalışmalarına ilk olarak 1999’daki Sakarya Depremi’nde başlamış.Afet Bölge Koordinatör Valiliği Bilim Kurulu ve Sakarya Valiliği Planlama ve Bilim Kurulu Üyeliği görevlerini başarıyla tamamlamış. Sakarya Valisi iken tanıştığı Cahit Kıraç’ın İzmir’e atanmasıyla yolları tekrar kesişmiş. Prof. Vahap Tecim, şimdi İzmir Valisi Cahit Kıraç’ın en yakın danışmanı.İzmir Valiliği bünyesinde, Türkiye’de bir ilk olan İzmir Afet Yönetim Sistemi’ni kuran Prof. Tecim, uzun süredir beklenen MOBESE’nin de teknik altyapısının başında. Aynı zamanda Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Coğrafi Bilgi Sistemleri Anabilim Dalı Bölüm Başkanı olan Prof. Vahap Tecim’le hem afetle ilgili çalışmalarını hem de kısa süre sonra devreye girecek, herkesin merakla beklediği kameralı kent güvenlik sistemini konuştuk.

Kanada ve İngiltere’deEkonomi bitirmişsiniz, bilişime nasıl geçiş yaptınız?

Üniversitedeyken amacım ticaret ihtisası apmaktı. Öğrencilik yıllarımda bilgisayara merak saldım. Oradaki hocalara bilgisayar öğrettim. Kanada’ya gittim,
4-5 yıl kaldım, sistem mühendisliği alanında kariyer yaptım. 1993’te İngiltere’deki Lancester Üniversitesi’nin Yöneylem Bölümü’ne araştırma için gittim. 1997’ye kadar, karar verme teknikleri üzerine araştırma yaptım. Turizmcilerin doğru karar verebilmek için nasıl bir strateji izlemeleri gerektiği üzerine çalıştım. ‘Simcity’
diye bir oyun vardı. Simscity’de bir ili kurarken nasıl doğru karar verirsiniz basamaklarında oynarken coğrafi bilişim sistemlerine kaydım. Kent yönetim sistemiyle ilgili o yıllardan bugüne uğraşıyorum. Türkiye’nin ilk yönetim bilişim sistemleri doçentiyim.

Afet çalışmalarına nasıl yöneldiniz?

1997’de İzmir’e üniversiteme geri geldim. Ancak her şey bıraktığım gibiydi, hiçbir şey değişmemişti. 4 yıl boyunca “Niye geldim” diye sordum. Tam bıkmıştım

Yazının Devamını Oku