Banu Şen

İzmir aynı projede birleşti

21 Mayıs 2012
EGE-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan, bir sivil toplum liderinden daha çok proje fabrikatörü gibi çalışıyor. İzmir için önemli her konuda Aslan’ın adı geçiyor.

 Bugünlerde EXPO 2020 Yürütme Kurulu Başkanlığı için de adı geçen Aslan’la ağırlıklı olarak son projesi Sağlık Serbest Bölgesi’ni konuştuk. Ancak Aslan, sık sık adı birlikte anılan siyasetle ilgili soruları da yanıtladı.
? Sağlık Serbest Bölgesi Projesi, EXPO 2020 adaylığımız sonrası aklınıza yerleşti. Ne tetikledi?
 - Ege-Koop 28 yıldır İzmir’e yaklaşık 11 tane proje kazandıran ve bu kentin planlı ve modern gelişmesine eylemli bir şekilde katkı yapan bir kooperatifler birliği. Ve Ege-Koop yine bugüne kadar sadece “Benim işim inşaat yapmak, konut yapmak” anlayışından uzak bir şekilde hem İzmir’in, hem de Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili zaman zaman seminer ve panellerle de bu konuda kamuoyunu aydınlatmaya çalıştı. Biz her şeyin olduğu, her türlü zenginliğin olduğu bu kentte insanların bundan faydalanmasını arzu ediyoruz. Tanık oluyoruz ki İzmir’de son yıllarda bir kimlik tartışması var. İşte buradan yola çıkarak bir Ege-Koop Proje Merkezi oluşturduk. İzmir’in geleceği ile ilgili çok ciddi ve çok önemli projeleri hazırlayıp zaman zaman da kamuoyu ile paylaşacağız. Bu, bir proje birliği olarak ve bu kente 11 tane kent yapan kurum olarak görevimiz. Vatandaş da bunu bizden istiyor.
? Misyon değişikliği mi bu?
- Misyon değişikliği değil; bizim asli görevimiz. Bu kimlik arayışından yola çıktığımızda proje ekibiyle ciddi bir çalışma yaptık. Bu öyle üç günlük, beş günlük bir olay değil. Ne olabilir diye baktığımızda; bir EXPO var önümüzde teması sağlık. Bir de en önemlisi; hükümet geçen sene Aralık ayında bir kanun hükmüne dayandırarak kanun çıkarmış. Türkiye’de sağlık serbest bölgesi kurulabileceğine dair... Buradan yola çıkarak bunun İzmir’e kazandırılması için ciddi bir çalışma, araştırma yaptık. Dünyadaki sağlıkla ilgili çalışmalara, harcamalara baktık. Ki gerçekten bu konuda geç bile kalınmış. İzmir’e de en uygun proje bu olduğu için Sağlık Serbest Bölgesi Projesi’ni önerdik.
Adımlar hızlanmalı
? Rakamlarla anlattığınızda ne gibi getirileri olacak?

Yazının Devamını Oku

Sadece takım değil Akhisar da lig atladı

20 Mayıs 2012
Süper Lig’e yükselen Akhisar Belediyespor’un öyküsüne dün kaldığımız yerden bugün devam. Akhisar Belediyespor’un başarı öyküsünde başka kahramanlar da var.

AKHİSAR Belediyespor’un herkesin ‘nasıl’ olduğunu tartıştığı başarı öyküsünde pay sahibi olanlardan biri de Belediye Başkanı Salih Hızlı. Hızlı, futbol ilgisini, “Amatör olarak her Türk çocuğu gibi futbolcu olmak hayaliyle büyüdük tabii... Üniversite şartlarında ikisini aynı anda yürütmek mümkün değil. İnşaat mühendisiyim. Futbol hobi olarak kaldı” sözleriyle anlatıyor.

Kulüp yönetimi ve teknik heyetle uyumlu çalıştıklarını vurgulayan Başkan Hızlı, Akhisar mucizesini şu sözlerle tarif ediyor: “Bu başarı için bir defa objektif şartların yerine gelmesi gerekiyor. İyi bir futbol takımınız, iyi bir yönetiminiz, iyi bir teknik heyetiniz olacak. Tabii bu bütün kulüplerde olan şey. Artık objektif kriter dediğimiz antrenman programları, profesyonel yaşamlar gibi konuların hepsi bilinen şeyler. Ama burada bizim başarımız bir farklılığa işaret etmek durumunda. Birlik ve beraberlik hep kullanılan kavramlardır. Biz bunu içselleştirdik. Kullanılan kavramdan çok yaşanılan bir kavram haline dönüştürdük. Başarımız muhtemelen buradan geliyor. Bunun böyle olduğuna inanıyoruz. Çünkü yaptığımız çok ekstra bir şey yok. Normal, olması gerekeni yaparak bu noktaya geldik. Tabii normal, olması gerekeni yapmak her zaman kolay olmuyor. Biz birlik, beraberliğimizi her zaman koruduk. Çok da iyi bir uyumumuz var. Ben de belediye başkanı olarak arkadaşlarımıza destek sağlıyorum. Bir de yönetim anlayışımız içerisinde bir görev ayrımı var. Herkes görev ve sorumluluklarının farkında. Hocamızın işine kimse karışmaz. Futbolu sadece futbol olarak görmemek lazım. Sonuçta bir organizasyon yapıyorsunuz.


Biz de anlamaya  çalışıyoruz
Bu futbolda da olabilir başka branşta da olabilir. Akhisar’da şu an konuşulan sadece futbol. Ama biz güreşte de, basketbolda da, diğer branşlarda da iyiyiz. İsmi duyulmamış branşlar bile faaliyet gösteriyor. Zaten bir spor kültürü oluşturamazsanız tek başına bir başarı gelmez. Akhisar bu konuda köklü bir kent. Ama tabii Süper Lig başarısını herkes sürpriz olarak karşıladı. Ki Akhisar ölçeğinde bir yer için bu başarıyı düşünürseniz, bu hikaye bizim de anlamaya çalıştığımız bir hikaye aslında. Biz de zaman zaman, ‘Farklı olarak ne yaptık’ diye düşünüyoruz. Olağanüstü bir şey yaptığımızı düşünmüyorum. Biraz önce söylediğim gibi içselleştirdik. Sözden çok kendisini yaptık. Gerçekten birlik olduk. En başarısız dönemlerinde takımımızın yanında olduk. Bir de böyle bir özelliği var bizim yapımızın. En başarısız dönemlerinde mutlaka futbolcularla birlikte olduk. Onlar da bunun karşılığını şampiyon olarak verdiler.”
Akhisar’ın Süper Lig’le birlikte ekonomik ve sosyal anlamda da sıçrama yapacağına inandığını vurgulayan Hızlı, sözlerini şöyle sürdürüyor:


Yazının Devamını Oku

Hedeflediğimizden 1 yıl önce Süper Lig'deyiz

19 Mayıs 2012
Akhisar Belediyespor’un Süper Lig başarısının perde arkasındakilerle konuştuk. Kulüp Başkanı Hüseyin Eryüksel, Süper Lig’in hedeflediklerinden bir yıl önce geldiğini, bu yüzden de tartışma konusu olan stat sorunu yaşadıklarını söyledi.

BÜTÜN yıl boyunca futboldaki kirlilik; şike, para, TAPE kayıtları konuşuldu durdu. Birkaç gündür ise küçücük bir haberle bile, büyük gazetelerin sayfalarında kendine yer bulamayan bir “kasaba takımı”nın başarısı dilden dile dolaşıyor. Kendi halinde, sessiz bir ilçe olan Akhisar aslında çoktan hak ettiği, ama hiç görmediği ilgiyi futbol sayesinde görüyor. Televizyon kanalları, gazeteciler günlerdir Akhisar sokaklarında başarı öyküsünü yansıtmaya çalışıyor. Akhisar denince aslında pek çok şey geliyor insanın aklına, ama onlar mütevazi duruşlarıyla, sessiz ve derinden ilerlemeyi hep tercih ediyorlar.
Tarihine bakınca yine tam bir Amazon kenti çıkıyor karşımıza... M.Ö. 14. yüzyılda İskitlerle birlikte akınlar yapmakta olan bir Amazon kolunun Lidya’ya uzadığı ve Kraliçeleri Myrine tarafından Akhisar’la Dikili arasında bazı kasabalar kurulduğu, bunlardan bir tanesine kendi adını verdiği ve Akhisar’ın bir Amazon karargahı halinde küçük bir kasaba olarak kurulduğu anlatılıyor söylencelerde. Aradan 1.300 yıl geçtikten sonra M.Ö.24 yılında bir deprem sonucunda yıkılan bu kasaba Amazon komutanlarından Tyatirin adını taşımaktaymış. Tyatirin kuruluşundan sonra Helen Rumları tarafından başka isimlerle anılmış. Polonya, Ohipko, Semiramis gibi... Akhisar tarih boyunca Hititler, Akadlar, Lidyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Saruhanlılar ve Osmanlılar yönetiminde kalmış. Lidyalılar zamanında senatosuyla, kalabalık nüfusuyla ve zenginliğiyle önemli bir şehir olmuş.
1.300 yıllık tarihine bakınca, belki de böyle bir coşku görmedi Akhisar! Çaykur Rizespor maçında bitiş düdüğü çaldığı andan itibaren, adeta düğün evini andırıyor ilçe sokakları. Caddelerde dev bayraklar, kahvelerde her televizyonda adı anıldığında alkışlar, tezahüratlar... Bugünlerde herkes şehir takımları büyük bütçeleriyle ligde kalma mücadelesi verirken, mütevazi bütçesiyle 2011-2012 sezonundan Bank Aysa 1.Lig’i 63 puanla şampiyon olarak tamamlayan ve Spor Toto Süper Lig’e yükselen Akhisar Belediyespor’u konuşuyor.
Kulübün Yılmaz Atabarut Tesisleri’nde ise ilçe sokaklarının tam aksine sessizlik ve sakinlik hakim. Önce başarının mimarlarından gösterilen Kulüp Başkanı Hüseyin Eryüksel ile konuşuyoruz. Eryüksel, Süper Lig’in hedeflediklerinden bir yıl önce geldiğini, aslında bu yüzden de tartışma konusu olan stat sorunu yaşadıklarını vurguluyor.

Bu şampiyonluk futbolda  değişimin göstergesi

Hüseyin Eryüksel, çocukken amatör olarak futbol oynamış. Akhisarspor’da ise önce asbaşkanlık görevinde bulunmuş, üç yıldır da kulüp başkanı. Eryüksel, günlerdir konuşulan, yazılan, çizilen başarı öyküsünün perde arkasını şu sözlerle anlatıyor:

Yazının Devamını Oku

Kültürpark’a ‘Hyde Park’ modeli

14 Mayıs 2012
MEHMET Şakir Örs, İzmirlilerin, İzmir üzerine araştırmaları ve kitaplarıyla tanıdığı bir isim. Aynı zamanda gazetelerde uzun yıllardır yazılar yazan Örs, bir dönem siyasetle de yakından ilgilendi. CHP İzmir’de il yöneticiliği yaptı. Büyükşehir Belediyesi Başkanlık Danışmanlığı görevinde de bulundu. Mehmet Şakir Örs, yaklaşık üç ay önce İZFAŞ Genel Müdür Vekilliği görevine getirildi.
Dolayısıyla konumuz artık nerdeyse sadece anılarda kalan Kültürpark... Herkesin İzmir Fuarı’yla ilgili anıları bulunduğunu söyleyen Örs, bu düşünceden yola çıkarak bir kampanya başlattıklarını anlattı. Fuar Müzesi için çalıştıklarını belirtenr Mehmet Şakir Örs, anı ve eşyaları bir araya toplayacaklarını ve içeriklerini aktarırken asıl hedeflerinin gençleri fuarla yakınlaştırmak olduğunu kaydetti. Örs, kentin özgürlükçü yanından yola çıkarak herkesin dilediğini rahatça söyleyebildiği Londra’daki Hyde Park’ın benzerini Kültürpark’a yapmayı planladıklarını açıkladı.
Gençlere tanıtacağız
81’inci yılında fuarda yenilikler yapacağınızı açıklamıştınız. Bu yenilikler neler olacak? Ne değişecek?
- 80 yıllık onurlu bir geçmişe sahip fuarımız, İzmir’in, Ege’nin ve Türkiye’nin geleceği arasında bir köprüdür. Fuarcılığın merkezi İzmir olmuş. Bu işlevini sürdürmesi için onu bir yandan geleceğe hazırlarken, öte yandan geçmişin izlerini de yeni kuşaklara sunmak istiyoruz. Bu bağlamda 81’inci yılda, 60’lı, 70’li seneleri simgeleyen bir sergi açmayı planlıyoruz. Bu sergide 68 ve 78 diye tanımlanan kuşaklar kendi yetiştikleri dönemlerden izler bulabilecekleri gibi o günleri merak eden yeni kuşaklar da geçmişin yaşam biçimlerini görme, tanıma fırsatına sahip olacak. İzmir Enternasyonal Fuarı, ekonomik ve ticari aktivitelerinin yanı sıra sosyal ve kültürel etkinlikleriyle de tanınır. Bu yönleri öne çıkarıp güçlendirecek etkinlikler gerçekleştireceğiz.
Neler olacak?
- Gençlere yönelik aktivite sokakları, resim ve fotoğraf sergileri düşünüyoruz. Ressam Hasan Rastgeldi’nin, yazar Bekir Coşkun’un kaleme aldığı 22 yazıyı resimlediği ‘Yazının Rengi’ sergisini düzenleyeceğiz. Miniatürk benzeri ‘Mini İzmir’ düşünüyoruz. Gazete köşelerinden ve ekranlardan uzaklaştırılan gazetecilerin halkla buluşması için ortamlar oluşturacağız. Her zaman bir barış ve özgürlük alanı olan İzmir Enternasyonal Fuarı, bu etkinlikle ifade özgürlüğüne de alan açacak. Ayrıca; sinema, tiyatro, müzik ve halk dansları gibi etkinlikleri gündüz saatlerinde kentin belirli noktalarına taşıyarak kentlilerle buluşturmak istiyoruz.
 Fuar anılarıyla ilgili bir projeniz vardı...
- İzmir Enternasyonal Fuarı ve Kültürpark ortak değerimiz ve zenginliğimiz. Biz Fuar’ı ve Kültürpark’ı geçmiş kuşakların bize bıraktığı kutsal emanet olarak görüyoruz. Bu emaneti yüreğimiz titreyerek gelecek kuşaklara aktarmak istiyoruz. Bizler fuar kuşağının çocuklarıyız. Bizler, hayatın birçok yeniliklerini ve değişimlerini Fuar’da gördük ve tanıdık. İzmir’i harekete geçirmeyi amaçlayan bir kampanya planladık. Fuar’la ilgili anıları anlatmalarını istedik. Hem bu anıları hem de bazı eşyaları müzede sergileyeceğiz. Önce kendimizden başladık. Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu da dahil sanatçılara kadar fuarda anısı olan herkese bizimle paylaşmaları için çağrıda bulunduk.
Benim de birçok anım var
Sizin fuardaki unutamadığınız anılarınız neler?
- Çocukluk yıllarım üzüm bağları içinde geçti. Üzüm üreticisi bir ailenin çocuğuydum. Okullar kapanıp bağlara göçülünce biz de Fuar’a gelme düşleri kurardık. Annemiz babamız, üzümleri satınca bizi Fuar’a getirerek ödüllendirirlerdi. Biz de Fuar’a gidecek olmanın sevinciyle bağda bahçede büyük şevkle çalışırdık. Hele bu gidişimiz bir de 9 Eylül’e denk düşerse mutluluğumuz iki kat artardı. Fuar’a geldiğimizde de mini trene binmeden ayrılmazdık. Başta ABD ve Sovyetler olmak üzere tüm katılımcı ülkelerin pavyonlarını ve kuruluşları sırasıyla gezerdik. Bir başka ilgi odağı da müzik bahçeleriydi. Orada sanatçıları görüp tanımak ve dinlemek bize keyif verirdi. Sahneye ilk kez Fuar’da çıkan sanatçıların heyecanıyla, onları yakından görme fırsatı yakalayan bizlerin heyecanı birbirini çoğaltırdı. Çocuk yaşlarımda tek başıma Fuar’a geldiğimde cebimdeki tüm parayı harcayıp Ballıkuyu’da oturan teyzemlerin evine yürüdüğümü anımsıyorum. Bir başka anım da birçok İzmirli gibi Kültürpark’taki evlendirme dairesinde evlenmemdir.
Çekim merkezi yapacağız
 Kültürpark’ın geleceğini nasıl düşünüyorsunuz? Neler planlıyorsunuz?
- Kültürpark’ın bir çekim merkezi olması için çalışıyoruz. Bunca yıllık tarihi olan fuar müzesi atlanmış, eksik kalmış. Bir ‘Fuarcılık Müzesi’ çalışmamız var. Bu müze, Fuar’ın geçmişiyle ve bugünüyle hayatımızın içinde olmasını sağlayacak. Müzeyi ziyaret edenler, karşılaştıkları geçmiş dönemlere ait Fuar hatıralarıyla hem o dönemin ruhuna, hem de Türkiye’nin tarihine dokunma fırsatı bulacak. Fuar’la ilgili materyali bulunan herkese çağrıda bulunuyoruz. Varsa böyle eşyalar, müzede sergileyelim. Kültürpark’ı mini kültürel aktivite ve dinlence alanlarıyla donatıp bir çekim merkezi haline getirmeyi planlıyoruz. 81 yıllık geçmişiyle içinde pek çok insanın anısını biriktiren Kültürpark’ın, gerçekleştireceğimiz yeni alanlarla yeni anıların zemini olacağını düşünüyoruz.
Daha çok gençleri çekmek için mi proje düşünüyorsunuz?
- 18-24 yaş arası gençlerinin Fuar’la aralarında bir aidiyet duygusu olmadığını gördük. Biz Fuar kuşağıyız ama yeni nesil değiliz. Cumhuriyet heyecanını yapısında taşıyan İzmir Fuarı öncelikle gelecek kuşaklarla buluşturulmalı. Yeniden değerlendirilip, yapılandırılmalı. Bu konuda İzmir’in kanaat önderleriyle ortak duyarlılık oluşturmaya çalışıyoruz. Fuar’ı, İzmir’in gündemine taşımak istiyoruz. Bunun için de kampanya başlattık. Fuar’ın geleceğiyle ilgili başta kanaat önderleri olmak üzere sivil toplum örgütleri, hemşerilerimiz ve bu konuda duyarlı olanların görüş ve önerilerini bekliyoruz. Mayıta bir arama konferansı gerçekleştireceğiz. Özellikle gençlere yönelik anket çalışmamız da devam ediyor. Buralardan çıkacak sonuçlar Fuar’ın geleceğiyle ilgili bize ışık tutacak. Bununla İzmir Fuarı’nı sadece ekonomik anlamda değil, kültürel ve sosyal alanda da yıldızının yeniden parladığı etkinliğe ulaştıracağını düşünüyoruz.
Özgürlükçü ortam olsun
 Anket çalışmasında dikkat çeken tespitler neler?
- Bu ankette gençlere, Fuar’da ne görmek istediklerini, düşüncelerini ve önerilerini soruyoruz. “81 yıllık delikanlı” sloganıyla hem uzun yıllar öncesine dayanan tarihini, hem de delikanlı kelimesiyle gençlik vurgusu yapıyoruz. Tarihsel güçlü yanını öne çıkarmak ve gençleşmeyi vurgulamak gerekiyor. Gördük ki, gençlerin çoğu Fuar’ı bilmiyor. Akıllarına daha çok Kitap Fuarı. En yaşamsal etkinliklerin olduğu bir mekan olması eğilimi var ancak daha anketle ilgili bir şey söylemek için erken. Fuarcılık hizmetleri Gaziemir’deki yeni alana gittiğinde hollerin kongre merkezi olması düşünülüyor. Bu sacayağı kültürel yanı yeniden tasarlanabilir. Hyde Park gibi... Özgürlükçü bir ortam olsun istiyoruz. O aidiyet duygusu böyle bir ortamda oluşabilir.
Yazının Devamını Oku

Siyasetçiler değil, İzmirliler proje yapıyor

7 Mayıs 2012
PROF. Dr. İlhan Tekeli, 1937 İzmir doğumlu. İTÜ İnşaat Mühendisliği mezunu. Yüksek lisansını ODTÜ’de şehir plancılığı ve Pennsylvania’da bölge bilimi üzerine yapmış. 1970’den bu yana ODTÜ Şehir ve Bölge Planlamacılığı Bölümü’nde öğretim üyesi. Yurtdışındaki çeşitli üniversitelerde konuk profesör olarak ders veren Tekeli, birçok belediye ve kuruluşta danışma kurulu üyeliği yaptı. Bu kurumlardan biri de İzmir Büyükşehir Belediyesi...

Prof. Tekeli, Tarih Vakfı ile Yerel Yönetim ve Demokrasi İçin Dünya Akademisi’nin kurucusu. Tekeli’yle mimarlarından biri olduğu Körfez Tasarım Projesi’ni konuşmak üzere ODTÜ’de buluştuk. Büyükşehir’in, Türkiye’de bir ilke imza atarak 40 kilometrelik sahil şeridini baştan sona tasarladığı proje, konusunda uzman kadro tarafından hazırlandı. Her iskelenin bir sahneye dönüşeceği proje kapsamında kent terasları, deniz balkonları, yüzer platformlar, kent kumsalı gibi uygulamalar hayata geçirilecek. Prof. Tekeli, çok konuşulan projenin İzmir’i nasıl değiştireceğini anlatırken adeta şehircilik dersi de verdi.
Çalıştayda ortaya çıktı Körfez Tasarım Projesi son zamanların en dikkat çeken çalışması oldu. En önemli özelliği nedir?
- Farklı bakımlardan iddiası var. Bunlardan biri, İzmir’e, Türkiye’ye yakışan bir belediyecilik anlayışının yansıması. Bizde genellikle siyasetçiler kentlilere proje yapıyorlar. Halbuki burada öyle değil. Burada İzmirliler İzmir’e proje yapıyor.
 Bu düşüncenin çıkış noktası ne oldu?- Kültür ve Sanat Çalıştayı’nda ortaya çıktı. Orada bir vizyon gelişti; tasarım ve yenilik kenti İzmir’i yaratmak... İzmir’in dışa açılımını Akdeniz üzerinden geliştirmek... Üçüncüsü de yönetişim. Yani yönetim değil, halkla birlikte geliştirme kavramı. Ben oradan itibaren bu çalışmanın içindeyim. 
Bu vizyonu nasıl geliştirmeyi planladınız?- Hayata geçirmek için bir ara kurum yaratılsın denildi. Bu kurumun İzmir Akdeniz Akademisi olmasına karar verildi. Belediyenin içinde kuruluyor. Sonra daha da gelişecek. Bu dinamik kurumun ilk esnada ele alacağı, öncelik verdiği üç konu olsun diye düşünüldü. Kente yeni bir vizyon getirdiğiniz zaman o vizyon böyle havada yüzemez onun bir tarihsel derinliğinin kurulması gerekir. İzmir’in de bir Akdeniz kenti olarak bu vizyonla paralel giden bir tarihinin oluşturulması gerekiyor. Bunun için de araştırmalar, uluslararası toplantılar yapılacak ve İzmir’in vizyonu derinleştirilecek.
2.5 yıldır çalışılıyor Daha önce de İzmir’in vizyonu belirlenmişti...- Ama o çalışmalar genellikle “Şu sektör gelişsin, bu gelişsin” diyen çalışmalardı. Bunlar İzmir büyüklüğünde bir kent için küçük vizyonlar. İzmir 3.5 milyon nüfusuyla dünyanın ilk 130 kenti arasında bir yerde. Bu kadar büyük kentler tek sektörle olamaz. Hepsi güçlü olmalıdır ki, birbirinin desteğini sağladığı bir atılım yapabilsin. “Dışsal ekonomi” denilen şeyleri sağlayabilsin. Bu bakımdan “tasarım ve yenilik kenti” demek bütün sektörleri kapsayan ve her sektördeki katma değeri yükselten bir vizyon. İzmir Büyükşehir de böyle bir görev edindi. Birinci amacı elindeki kaynakları en iyi şekilde kullanmak. Bunun için de son günlerde konuşulan Körfez Tasarım Projesi gelişti.
 Çok uzun bir süre çalışıldı üzerinde... Neler yaptınız?- 2-2.5 senedir çalışılıyor üzerinde. Hemen olabilecek bir şey değil. İzmir’in farklılığı konusunda bir seminer yapıldı. Orada iki özellik ortaya çıktı. Biri İzmir’de yaşam diğer kentlerimizden farklı olarak sakin, gerilimsiz... Eğer siz bir tasarım kenti olacaksanız bu en önemli kaynak. Çünkü dünyada da kaynaklar gösteriyor ki, para önemlidir ama yaşam kalitesi daha önemlidir. İzmir’in de bu özelliğinin, eğer tasarım kenti olarak atılım yapılacaksa tahrip edilmemesi ve korunması gerekir.

Yazının Devamını Oku

Ne kadar çok ağaç olursa Nil o kadar gülümser

30 Nisan 2012
YAĞMURLU bir İzmir akşamı... 23 Aralık, saat 21.30... Cıvıl cıvıl iki genç kız, Güzelbahçe’den Konak yönüne gidiyor. Her şey güzel, neşe doluyken acı bir fren sesi kapkaranlık gece gibi iniyor. Etraftan koşup gelenler, ambulans sirenleri...

Arabayı kullanan arkadaşı, kazayı hafif atlatıyor. Anneannesinden dönen Nil ise sürücü koltuğunun yanındaki koltukta oturuyor, hava yastığı yok... Durumu ağır, çarpmanın etkisiyle beyin kanaması geçiriyor. Aile hastaneye koşuyor. Hastane nöbeti günler sürüyor. 15 gün boyunca herkes Nil’in geri dönmesini bekliyor. 2012’nin ilk günlerinde, 6 Ocak’ta, Nil’in gözlerini açmasını bekleyen annesi, ikinci beyin kanamasıyla beyin ölümünün gerçekleştiğini, geri dönüş olmadığını öğreniyor.

Ve Şennaz Anne; dokunmaya, bakmaya kıyamadığı kızıyla bir hastane odasında vedalaşıyor. 19 yıl büyütmek için canından can verdiği kızını başka hayatlarda yaşatmak için de organlarını bağışlıyor... Hayatının baharında trafik canavarına kurban giden Nil Buket Gülergin’in organları 7 hastaya naklediliyor.
Şennaz Şengül şimdi ise arkadaşlarının “Melek” dediği kızını, bir ormanda, ağaç dalları, kökleri arasında yaşatıp gülümsetmek için çalışıyor. O günden bu yana ilaçlarla, Nil’in ve kendi arkadaşlarının desteğiyle ayakta durabilen Şennaz Hanım’ın karşısında söz bitiyor, kelimeler düğümleniyor... O ise tarifsiz acısını, yaşadıklarını işte böyle cümlelere döküyor...

Nil de böyle isterdi

Nil’e arkadaşları ‘Melek’ diyormuş ama sanırım artık gerçekten bir melek oldu Nil. Önce organlarını bağışladınız... O kararı verirken neler yaşadınız?- Son gün akşam hastaneden ayrılırken, gözünü açması için ilaç verdiler. Doktorları, ‘Artık gözünü açması gerek. Onu bekleyeceğiz’ dedi. Biz, ‘Gözünü açacak, sabah Nil’i uyanmış bulacağız’ diye seviniyoruz aslında. Ancak akşam ikinci beyin kanaması başlamış. Beyin ölümü gerçekleşmiş. İnternete, her yere yayılmış. Kardeşim ve arkadaşları benden saklamış, interneti bile kapatmışlar. Sabah hastaneye gideceğiz, kardeşim, ‘Çabuk çabuk’ diyor... Ben de anlam veremiyorum. Hastaneye gittiğimde gerçeği öğrendim. Sonra doktorlar bizi bir odaya aldı. Organ bağışını anlattılar. Babası evrakları imzalamış. Ben kaldım. Ben hala doktorlara, “Bazen okuyoruz, komadan hayata dönenler var. Böyle bir şey olamaz mı, bir ümit yok mu” diye soruyorum. Doktorlar artık olmadığını söyledi. Meğer dokuları bozulmasın diye de bana acele ettiriyorlarmış. ‘Nil de böyle isterdi’ diye düşünüp imzaladım evrakları. Yanına vedalaşmak için girdiğimde, göğsü inip kalkıyordu. Sıcacıktı. Hala inanamıyorum zaten.

Hiçbiriyle görüşemem

Organlarını bağışladığınız kişiler...- O an hiçbir şey düşünemiyorsunuz. Kime gidecek? Ne olacak? Sadece, ‘Nil bunu ister miydi?’ diye düşünüp karar verdim. Anlık bir şeydi. İmzayı atarken, ‘Kimi kurtaracak’ diye düşünmedim. Sonradan öğrendim, organlarının hepsi uyum sağlamış. Bu güzel bir şey. Karaciğeri iki bebeğe hayat verdi. Kalbi İstanbul’da, onu da biliyorum. Bir de bir bey telefon açtı, ‘Kızınız sayesinde yaşıyorum, yoksa bugün ölmüş olacaktım’ dedi. Ancak hiçbiriyle görüşemem, konuşamam. ‘Kızımın kalbi orada atıyor’ diye düşünürüm hep, konuşurken...

Yazının Devamını Oku

Kruvaziyer turizmi marka kent yapar

25 Nisan 2012
ÇANAKKALE; Boğazı’yla, Troia’sıyla, Deniz Zaferi’yle, doğasıyla, Asos’uyla, Kaz Dağları’yla, yöreye özgü bitki örtüsüyle, sağlık turizmine olanak tanıyan potansiyel kaynaklarıyla, aslında marka olmayı çoktan hak eden bir kent.

Türkiye zeytinciliğinin yüzde 10’u burada. Bozcaada’da şarapçılık ilerleme sağladı. Ayvacık ve Bozcaada, turizm açısından önemli. Ezine peynirde Türkiye’de marka olmuş. Çanakkale’de son yıllarda gelişen sektörlerden biri de inşaat.
Antik ve yakın tarih özellikleri, kültür birikimi, tarıma elverişli toprakları, su ürünleri ve doğal güzellikleriyle Türkiye ortalamasının üstünde bir düzeyde olmasına rağmen; yeterli gelişimi sağlayamamış bir kent olan Çanakkale’nin bugüne kadarki en büyük handikapı, ulaşım zorluğuydu.
Çanakkaleliler uzun yıllar, hep ulaşımda en şanssız il olduklarını söyledi. İstanbul’la bağlanmak için Boğaz’a köprüyü, tüp geçidi, çevre iller için de duble yol bağlantısını bekledi. Denizyolu ve havayolu ulaşımının kolaylaşmasını diledi.
Çanakkale bu ulaşım sorununu çözmeye başlamış görünüyor. Deniz ve havayolunda gelişmeler var. Duble yolların tamamlanması çok uzak değil. Kepez Limanı’nın faaliyete geçmesinden sonra ticari ilişkilerde olumlu ilerleme kaydedilmiş.
Binlercesi neden gelmesin
Çanakkale’de iki günlük görüşmelerimizde öne çıkan yeni iki proje dikkat çekici. Bunlardan biri 3 -4 bin kişilik yüzen şehirlerden yararlanmak için kruvaziyer limanı. Diğeri de bir yat limanı. Boğaz’dan kruvaziyer gemileri geçip gittikçe, işadamları ve kentin yöneticileri, “Neden binlerce turist Çanakkale’de de zaman geçirip, para harcamasın?” diye soruyor.
Bu soruyu soranlardan biri de Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Bülend Engin. Engin, “Fırsatlarımızı projelere dönüştürüp kent dinamikleriyle hayata geçiriyoruz” diyor ve devam ediyor:

Yazının Devamını Oku

Çanakkale’nin çıkışı turizm ve üniversite

24 Nisan 2012
HOMEROS’un ünlü İlyada ve Odesse destanlarında anlattığı topraklarda bugün Çanakkale halkı yaşıyor.

Topraklarında filmlere konu olmuş iki büyük savaş yaşanan Çanakkale, artık turizm ve üniversite kenti olma yolunda ilerliyor. Türkiye’nin ikinci boğazı, iki ada (Gökçeada ve Bozcaada), Truva, Asos, Kaz Dağları, Gelibolu Yarımadası gibi turistik markaları olan kent, elindeki bu nimetleri değerlendirmenin yollarını arıyor.
İki günlük Çanakkale turunun ilk durağında, kentin tam merkezinde bulunan ünlü Truva atının önündeyiz. Dünyayı kasıp kavuran, Truva filminden sonra Çanakkale’ye getirildi at. Truva’nın gölgesinde Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’la başlıyoruz içinden “boğaz” geçen bu güzel kenti konuşmaya...
10 yıldır başkan
Çanakkale’nin, doğma büyüme Çanakkaleli bir belediye başkanı var. Ülgür Gökhan, liseyi İstanbul’da Galatasaray Lisesi’nde, üniversiteyi Ankara’da Mülkiye’de tamamlayıp memleketine dönmüş. İş hayatının yanında, aileden gelen siyaset geleneğini devam ettirmiş. 1989 yerel seçimlerinde SHP çatısı altında kontenjandan belediye meclisi üyesi seçilmiş. 1992’de ise bulunduğu ekiple yeni CHP’ye geçip, kurucu il başkanlığını üstlenmiş. Gökhan, 1999 yerel seçimlerinde meclis üyesi, 2002’de de İsmail Özay’ın milletvekilliliği için istifa etmesiyle boşalan belediye başkanlığı görevine seçilmiş. Gökhan o tarihten bu yana Çanakkale Belediye Başkanı, dolayısıyla da çehresi değişen kentin mimarlarından biri...
- Kentin uzlaştığı birkaç proje var. Biri turizm, biri de üniversite... Kruvaziyer ve yat limanlarının hayata geçemeyişi, yatak sayısının azlığı gibi sıkıntılar  var. Bu konuda düşünceleriniz, yaptıklarınız neler?

- “Çanakkale turizm kenti” diyoruz ancak en önemli unsurlarından biri de barınma, otel konusu. Yıllardır çaba gösteriyoruz, alan yaratmaya çalışıyoruz, teşvik ediyoruz, özellikle de sahildeki alanlarda... Yatırım talebi artıyor biz de teşvik ediyoruz. Dolayısıyla o sıkıntının giderileceği ve yatak sayısının artacağını düşünüyorum. Tahmin ediyorum üç, beş senede önemli yatırımlar olacaktır. Günübirlik turizmin sınırlarından çıkmamız lazım. Truva, Asos, Kaz Dağları, adalar, Gelibolu Yarımadası’nı kapsayan paket programlar hazırlanabilir. Ancak insanların aklına Çanakkale’yi bizim düşürmemiz lazım.

Rahatlama olacak

- Çanakkale’nin en büyük sıkıntılarından biri de ulaşım Hem ticaret, hem de turizm açısından ulaşılması zor bir kent Çanakkale...

Yazının Devamını Oku