Fark edecek kadar farklıysak eğer, çok şey yaşanır. İki mevsimin ilk ve son özelliklerine tanık olunur.
Hálá yaz olmasına karşın bu sıcakta ilk mahsul canım sonbaharın meyveleri yenir.
Cevizle merhabalaşılır, ilk solan yapraklara aniden rastlaşılır.
Sıcaktan bayılmalar sona ererken, hafiften neler giyinip kuşanacağız diye dergiler karıştırılır, hayal gücünden fayda sağlanır.
* * *
Biz kadınlar her yaz başı mutsuz oluruz ya kendimizden, deliler gibi diyetler, orasını burasını çekiştirmeler, yağlar, çatlaklar derken; sonbaharın ilk ışıklarıyla biz insan türünün dişi kısmısı bir rahatlar bir sakinleşiriz, anlatamam.
Çıplaklık sona ermiştir, fazlalıklar artık saklanabilir türünden bir gülümseme gelir yüzümüze.
Erkekleri bilemeyeceğim, onlar bana göre her daim mutlu gözüküyorlar kendilerinden. Yanlarım çıktı diye hayatını kendine ve çevresine zindan eden bir erkeğe rastlamadım henüz.
* * *
Gelelim iki mevsim arası zenginleşen anlara. Bana göre araları mevsimlerin, sürprizlerle dolu genleşmiş bir zaman tüneli gibidir.
Sabah kalkarsınız, havaya bakarsınız, sarımsı sonbahar hakim gibidir. Gün içinde akarken, bir anda yaz yeniden döner size yüzünü bir ışık cennetinde, yollarında şehrinizin mutluluğu tadarsınız.
Hazırlığına şahit doğanın, değişen binbir türlü renklere, değişen tatlara, değişen duygulara, değişen havaya dahil olmaya çalışırsınız.
* * *
Kısacası hayatın tadını anlamak bu değişim anlarına özgü bir haldir. Bu son günlerinde ağustosun ve de mevsimlerden yazın, her ne yaşıyorsak kendi kurgumuzda bazen biraz yukarıya çıkıp öyle bakmak lazım.
Sorunları ve zorlukları hiç bitmeyen bu dünya gezegeninde, çözüm bazen gerçekten devre dışından kendimize bakmak ile oluyor.
Bu bakış zamanı da işte bu mevsim dönmelerinde yaşanıyor. Biraz uzaklaşınca pürüzler içindeki gibi gözükmez, netleşir ve sonunda her su tanesi gibi o da yoluna erişir.
Uzaktan bakmak istediklerimin listesi beynimde, ben başladım bu denemeye.
Örnek 1: Ülkeme bir nefes yukarıya çıkıp baktım, hálá bulanık.
Bir nefes daha, olmadı. Bir nefes daha, eh birazcık netlik başlayınca, çözümler de içime akmaya başladı.
Tüm olumsuzlukları bilgece kabullenmeye bazen, bazen de çözüm üretip yer değiştirmeye başladım.
* * *
Niye türban takıyorlar diye sinirlenip dururken, bilge yönüm reenkarnasyona inanarak, onlar da bu yaşamda bu eksiklerini tamamlamak üzere gelmişler, seçimleri bu, sana sakince yargılamadan dengeyi kurmak kalır dedi.
Biraz daha yukarıdan bakınca, gülümsedim kendi kendime.
Aynı ağustosun aynı gününde, aynı mevsim aralığında Atatürk’ün kazandığı adı üstündeki zafer günü geldi aklıma.
Değişim içindi o zafer. Bizim içindi, varlığı sürdürmek içindi. İnsanımız özgürce yaşasın içindi. Eh, şimdi herkes gördüğüm kadarı ile fazlasıyla özgürce yaşıyor zaten.
* * *
Denge, denge, denge!
İç huzurumu okşayan son ağustos ışığında ben herkese denge diledim evrenden.
Aşağılara indiğimde, burada doğmanın, buralı olmanın, bu iki mevsim aralığını yaşamanın ne kadar özel bir durum olduğu bir kez daha kavradım.