Şeker eve döndü! Karnı yarık, patisi serum takmaktan tıraşlanmış, hafiften topal, üstelik bir gözü çoktandır yok zaten. Kör topal ama olsun Şeker yeniden hayatımızda, yeniden bizimle.
Hepimiz ‘Yaşasın’ olduk.
Köpeğimiz Tara bu işe çok sevinmese de, hastadır muhtaçtır türünden, katlanıyormuş gibi yapıyor.
Bir yandan da ‘Yahu ne güzel, ortalıktan yok olmuştu bu lanet kedi, nereden çıktı şimdi’ türünden bakışlar atmıyor değil. Ama bu iki eski ve düşman dost, kısa süreli bir ayrılıktan sonra tekrar beraberler. Yani anlayacağınız evde durum süt liman.
Şeker’in geldiği akşamüstü yeniden birbirimize kavuşmanın rahatlığını yaşarken, yastığı ve huzuru bol kanepemizde uyuyakalmışız ikimiz de.
Ben ki, gündüz uykularını hiç sevmem, hiç de beceremem! Silah dayasan, ışığın hakim olduğu gün akışında asla gözlerimi kırpamam bile.
Ama o ne huzur, o ne özlem uykusuymuş. Nasıl da iyi geldi, içten içe özlem giderdik huzurumuzla, anlatamam. Hatta uyandığımızda Tara da ayağımızın dibinde horluyordu.
* * *
Üç ayrı varlığız sonuçta. Üstelik ikisinin kelimeleri yok. Birinin yani benim kelimelerim var ama ben dışında işi gücü tortusu bol da bir yaşam çizgim var. Biri diğerini evrim tablosuna ve gen yapısına ve de geleneklere ve de eski hikáyelere göre hiç mi hiç sevmez.
Hatta düşman durumları kazılmış beyinlerine.
Peki nedir bu garip üçlünün yakaladığı bu eşsiz huzur uykusu?
Bence bu sevgi! Ne kadar sinirli ya da üzgün olursam olayım, eve geldiğimde giriyorum bu üçlü varlık dengesine, oluyorum bir yumuşak tüy tanesi.
Uçuyoruz birlikte rüyalar alemine. Bu aleme katılanlar da var tabii ki. Lal en büyük paylaşımcımız. Temeline sevgi yerleştirince ilişkilerin, farklı varlıkmış, başka ülkeymiş, uzayın başka plateniymiş hiç fark etmez.
Nedensiz ve kurgusuz hesapsız sevgi her zaman ilaç gibidir.
Her anımızda bir kaşık, tüm dertlere iyi gelir.
Çocukluğumdan beri hatırladığım her karede mutlaka bir ya da birçok hayvan dostum oldu.
Bir ara civcivlerim vardı. Civciv alırsın da, sarı yumuşak ve hep horoz çıkar ya ve de hafiften serpilince bir de çirkin olurlar üstelik. Büyümeye yüz tutmuş halleri ve de sesleri pek sevimsizdir hani. Durum bu olunca da hemen verilir civciv, ailesi bahçesi olan konu komşuya. İşte böyle bir seferde ben birini saklamıştım odama. Akşamına bet ve kargadan bozma sesini tabii ki duyan anneme yalvararak kalmasına izin koparmıştım.
Adı ‘Çakıl’dı ve kendini köpek zannediyordu. Geceleri benimle yatakta uyuyor, gündüzleri bahçede ve de sokakta ben nereye gidersem beni takip ediyordu. Ben ve Çakıl hayli ünlü bir ikiliydik Bostancı da o zamanlar. Sonrasında horoz olunca, süslü püslü ve de gagalı, vermek zorunda kalmıştık birilerinin kümesine damızlık olsun diye.
* * *
Bende hayvan hikáyeleri bitmez, dizi film olur. Kaplumbağalar, çişleri beter kokan ama kendileri dünya tatlısı tavşanlar, su semenderleri, kavanoz kavanoz örümceklerim, balıklar, onları ara sıra yiyen kediler...
Sevgisi bol dostluklar. Tek çocuk olmak belki de hayvanlara saygı duyan bir aile ama her ne idiyse nedenimiz, bu paylaşmanın her anı bana iyi geldi.
Bol bol kaşık kaşık sevgi içtim onlar sayesinde ve hálá içmeye devam ediyorum. Beraberce ortak kullandığımız bu dünyada, onlara da saygılı ve sevgili olmayı diliyorum.
Şeker, Tara ve Bahar üçlüsü, hepinize her anınızda bir kaşık sevgi diler.