Yukarıdaki satırlar 2002-03 kış koleksiyonum için yazdığım bir şiirdi. Adı ‘Gölgeler’e. Aradan geçen zaman bu histen uzaklaştıramadı beni. Derinden anlatımı her okuduğumda ya da bir dokusuna dokunduğumda hep etkiledi. Etkisi, hüzünlü farkındalığı belki. Belki de yaşadığımız zaman dilimine ve çevresine dünyanın, tuhaf bir şekilde örtüşmesinde. Bir kelimesinin ardında saklı duran başka yüzlerine...
***
Biriyle karşı karşıya gelirsiniz ya bazen, plansız, hedefsiz bir buluşmadır bu. Aşktır, dosttur, iştir, güçtür veya yalnızca anlık alışveriştir. Öylesine zamanın öylesine normalliğinde bir iştir işte. Tesadüf yoktur evrende. Bir normal kesişmenin gölgesinde bazen ne depderin anlam gizlidir, gariptir ama sarsıcı gerçektir. Bakmayı öğrenmek gerek. Ciddi ciddi kafa yormak gerek. Bakmanın ötesindeki görme durumunu kavramak gerek.
Hepimiz yapıyoruz aslında. Yargılıyoruz. Beğenmeyip, etiketini yapıştırıp alnına; boşboğaz sepetine atıyoruz. Aralıktan bakıyoruz çoğunlukla. İtiraf: Ben yapıyorum ara sıra. Sonradan kavrayınca bir utanıyorum ki kimliğimden sormayın!
Kimle gelmişim karşılıklı? Kavra bakalım sana getireceği düşünceyi. Yargılama çığlığına, sessizce dur ve anla. Kimbilir gölgesinde karşıdakinin ne ışıklar gizli saklı gerçeğinde. Bende olmayan bir ışık onda yanıp durur belki. Belki o ışık yoluma amaçtır kim bilir?
***
Çok örneğim var aslında benim. Öylesine sağlamasını yaptım ki bu bence ansız, evrence planlı kesişmelerin; yazmakla bitmez inanın. Birini paylaşmak isterim.
Bol krizli iki binli yıllarında ülkenin; her şey saçı başı dağınık arap olmuş iken, paralar pul pul olmuş boğaz sularına karışmış iken; hayatımı daha ödenebilir bir seviyeye indirme zorunluluğuyla ev aramaya başlamıştım.
Bu arada bir dip not: Ben kendimi bildim bileli ev ararım. Hep bir nedenim vardır kendimce. Aile bezmiştir benim bu müşkülpesent ve değişken durumuma ama faydasız peşim sıra gelirler.
Yine o tahammülsüz ev arama seanslarından birinde, bir ilan ‘Anadoluhisarı’nda!’ Boğaz’da ya ben bayıldım. İlanda rakamlar da uygun, şaşırtıcı. Annem ısrarla gidelim bakalım diye her on dakikada bir telefon ediyor. Müthiş işim var. Atölyeden çıkmam imkansız gözüküyor derken son anda bir randevu iptal oldu ve ben Fulya’dan karşıya hayrettir trafiksiz geçtim. Annemle yokuşu çıkarken, içimdeki ses, karşıma çıkana dikkat sinyali yolluyor. Zile bastım, bekledim. Bastım, bekledim. Bir kez daha bast... Yirmili yaşlarda pırıl gözlü, gülümsemeli ve özürlü bir genç kız açtı. Beklememizin nedenini anladım. Koltuk değnekleri ile kapıya ulaşmak zaman alıyordu. Bir an göz göze geldikten sonra inanılmaz bir heyecanla bana sarıldı aniden. Beni tanıması değildi sevinci. O bir Tarkan hayranı idi. Beni karşısında görünce sanki o geldi gibi oldu dedi. Ben şaşkın kapıda dururken, o değneklerini atmış bedenime sarılmıştı. Biliyordum dedi, o sabah dua ettiğini, ben gidemiyorum ama sizlerden biri bana gelsin diye ben ‘O’nunla konuştum dedi.
Ağladı, ağladım.
Dinledi, dinledim.
Bana öyle cümleler kurdu ki. Hayat açısı benden çok genişti. Baktığında gölgelerdeki tüm gizlenmiş ışıkları görüyor ve dağıtıyordu.
Sıkıntılı anlarım onun sayesinde uçup gitmiş, yerini tanımadığım bir insandan bana verilen değerli farkındalıkları doldurmuştum. O evi tutmadım ama müthiş bir insan buldum. Bence bunun adı mucizedir.
Yine bir nisanında bir senenin, sevdiğim boğazın bir kıyısında, hayatımda ilk ve son kez gördüğüm bir sahici insandan öğrendiklerimi paylaşmak istedim.
***
Gölgesinde neler sakladığını bilemediğimiz tüm sevgi dolu insanlara buradan selam olsun.