Bir yönetim biçimi olarak narsisizm!

Tam olarak ne istediğini de, rahatsız olduğu şeyleri nasıl değiştireceğini de bilmeyen insanların öyküsü ‘Westend’. Durmadan beğenilmek, refah içinde yaşamak arzusu da var oyunun katmanları arasında, Avrupa’ya sığınan Suriyeliler de, savaşlarda ziyan olanlar da...

Haberin Devamı

 

Bu saatten sonra belki de hiçbir sanat eserinin yeterince etkili anlatmasının mümkün olmadığı görüntülere ‘seyirci kalıyoruz’ günlerdir. Mültecilerin ‘yeni yaşam umuduyla’ yaşadıklarını canlı yayında izlemeyi kanıksamışken; çağın insanının çelişkilerini kim, nasıl anlatsın, yazsın? Almanya’nın; üretken yazarlarından Moritz Rinke’nin Türkiye’de sahnelenen ikinci oyunu ‘Westend’i yazmaya otururken, günlerdir önümüze düşen görüntüler aktı gözümün önünden tekrar. Rinke güncel, ironik ve sözünü sakınmayan kalemiyle insanlığın utanç noktalarına dokunur hep. DasDas yapımı ‘Westend/Batının Sonunda’da Avrupa’nın göbeğinden üst orta sınıf karakterlerin katı çelişkilerini ortaya saçıyor. Oyun, Berlin’in zengin muhiti Westend’den alıyor adını. ‘Batının Sonu’ ifadesiyle de Rinke, bir ‘çözülme’ öyküsü anlattığının sinyallerini veriyor. Batı medeniyetinin, insanlığın çözüldüğü noktaları, farklı katmanlarla kurguladığı oyununda ‘işaretliyor’.
Bir yönetim biçimi olarak narsisizm
Bu havalı semtte ‘saray gibi’ bir eve taşınan genç çift -estetik cerrahı Eduard ve opera şarkıcısı Charlotte- ile tanıştırır bizi oyun önce. Çiftin hayata bakışlarındaki farklılığı, ‘ev’ mefhumuna bakışlarından başlarız sezmeye. Sınır Tanımayan Doktorlar ile Afrika ve Afganistan’daki çatışma bölgelerinde bulunan cerrah arkadaşları Michael’ın gelmesiyle üç arkadaş arasındaki gündelik, ideolojik ve özel ilişkilerine dair gerilim artacaktır. Genç çiftin; zengin film yapımcısı komşuları ile onun oyuncu Rus sevgilisi ve yapımcının kızı Lily de kilit detaylar taşıyan diğer üç karakter. Rinke bu altı karakteri, fona Hayn’in ‘Yaradılış’ eserini yerleştirerek buluşturuyor. Tuğsal Moğul yönetimindeki yorumda, bomboş, bembeyaz bir ev dekorunda (gösterişli avize ve tablolar, elegan çiçekler ve Michael’ın tüm bu ihtişamın ortasına birer kazık gibi dikeceği iki tabut eşliğinde) sürekli bir hareket ve diyalog halinde karakterler. Bu yerinde mekân tasarımı tercihiyle ‘zenginlik/konfor/umursamazlık’ hissini net bir şekilde veriyor oyun.

Tam olarak ne istediğini de rahatsız olduğu şeyleri nasıl değiştireceğini de bilmeyen/bilmek de istemeyen insanların, bizim öykümüz ‘Westend’. Durmadan güzelleşmek, beğenilmek, refah içinde yaşamak arzusu da var oyunun katmanları arasında, Avrupa’ya sığınan Suriyeliler de bölgesel savaşlarda ziyan olan insanlar da terörizm/İslamizm tartışması da… Hepsinin ortasındaysa basit bir diyalogu bile sürdürmekte zorlanan altı modern insanın çelişkileri…

‘Westend’in sahne ve ışık tasarımı, oyunculukları ve kullanılan bir dizi gösterge (tabutlar, havai fişekler, ‘Yaradılış’ tablosu, balta vs.) Rinke’nin katmanlarının seyirciye ulaşmasına hizmet ediyor. Öte yandan oyun öyle koşturmaca içinde geçiyor ki korkarım seyirciye bu katmanlar arasında en çok nüfuz eden, en çok Eduard ile temsil edilen narsisizm eleştirisi oluyor. Evet, savaştan dönen Michael’ın bir yere varmayan öfkesi, Charlotte’un onca felaketin içinde bir sanatçı hassasiyetiyle ama bir şey yapamayarak duruşu, tüm o ‘ikiyüzlü Avrupa’ eleştirisine temas eden noktalar. Ama yine de Mert Fırat’ın seyirciyi ilk andan avucuna alan oyunculuğu (ki Eduard gibi umursamaz bir karakter için daha iyisi olamazdı!) hasebiyle narsisizm katmanı ve karakterler arası ilişkilerle verilen modern insan eleştirisi katmanı öne çıkıyor. Üstüne; ‘geveze’ bir oyun ‘Westend’, sahnedeki tüm o koşturmacaya birbirinin içine giren, kesintisiz bir konuşma akışı, bir noktada da girift ilişkiler ağı girince, seyirci tüm bunların içinde kaybolmaya aday hale geliyor. Seyircisini boşa çıkarmıyor, çok da eğlendiriyor reji… Ama onca koşturmacanın sonunda akılda kalan; insanlığın tam gaz gittiği yok oluşa dair bir şeyler değil, müthiş bir narsist olan Eduard üzerinden kurgulanan eleştiri olabilir…
‘Westend’ yetkin oyunculukları, ince bir düşünce ürünü olan metni, modern insanın çelişkilerini kara mizaha yakın tonla anlatan rejisiyle ilgi çekici bir oyun. Öte yandan düşünsel boyutta, ele aldığı tüm meseleleri seyirciye geçirmeyi başarıp başaramadığı tartışmaya açık.
YILDIZ: 3.5

WESTEND/BATININ SONU
DASDAS
Yazan: Moritz Rinke
Yöneten
: Tuğsal Moğul
Oyuncular:
Evren Bingöl, Gün Koper, Mert Fırat, Naz Çağla Irmak, Tülin Özen, Pervin Bağdat.
Ne zaman, nerede: 10 Mart Salı, 20.30’da DasDas Sahne’de.
Bilet Fiyatı:
60 ve 75 TL.
Süre:
110 dakika

Haberin Devamı

MUHAKKAK GÖRÜN

KIYIYA OTURMANIN BÖYLESİ
Bir yönetim biçimi olarak narsisizm
Merve Engin’in 11 karakterli, tek kişilik Commedia dell’arte performansı, türünün hayli güncel, eğlenceli ve yaratıcı bir örneği. Maske tasarımlarında Antonio Fava’nın imzası olan oyunda Engin sizi bir merdiven, birkaç aksesuar ve masklar eşliğinde fırtınalı bir gemi yolculuğuna çıkaracak, yolunuzu bir adaya düşürecek, komik mi komik bir aşk öyküsü anlatacak. Henüz görmediyseniz 203’üncü gösterimi kaçırmayın! Kendinden emin bir oyuncu performansı görecek olmanın yanı sıra bol kahkaha da garantili…
13 Mart Cuma 20.30’da Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda.

Haberin Devamı

 BEŞ KADIN OYUNU
KÜLLER Burcu Reşit’in yazdığı, Zeynep Erkekli’nin rol aldığı oyun Sophokles’in tragedyası Antigone’nin ‘gözden kaçırılan’ karakteri Ismene’ye odaklanıyor. Bu akşam 20.30’da Mahal Galata’da.

ÖYLE ŞEYLER YALNIZCA FİLMLERDE OLUR Pınar Göktaş tek kişilik anlatısında, 90’lar Türkiyesi’nde büyüme, aşkla ve cinsellikle tanışma ‘macera’sını paylaşıyor… Bu akşam 20.30’da Infiniti Sahne’de.

BİR DAĞ MASALI Kadınlara özel bir bayram olan Thesmophoria ritüelinin ruhuyla tasarlanan, Ayşegül Sünnetçioğlu’nun yönetimindeki oyun, üçlemenin ilki. Yarın 19.00’da Kadıköy Emek Tiyatrosu’nda.

SHIRLEY Sumru Yavrucuk’un tek kişilik performansıyla, orta yaşlı bir kadının kendini yeniden keşfetmesinin eğlenceli öyküsü… Yarın 20.30’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde.

NORA – BİR BEBEK EVİ
Ibsen’in ataerkil düzeni eleştirdiği kült oyunu Ali Gökmen Altuğ yönetiminde İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından sahneleniyor. 11 Mart Çarşamba saat 15.00 ve 20.30’da Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi’nde.
Bir yönetim biçimi olarak narsisizm

 

 

Yazarın Tüm Yazıları