Bahar Çuhadar

Bu otobüsü kaçırmayın

23 Nisan 2022
Kadıköy’den kalkıp Fikirtepe’ye doğru giden bir otobüs... Kimin seyirci kimin oyuncu olduğunu kestiremiyoruz. ‘Çok Uzak Çok Yakın’ oyunu vicdanınızı, önyargılarınızı ve toplumsal kabullerinizi teste tabi tutacak.

Oyun saatinde Kadıköy Altıyol’daki otobüs duraklarındayız. Üzerinde ‘Çok Uzak Çok Yakın’ yazan biletlerimizi, az sonra gelecek belediye otobüsünde kullanarak yolculuğa başlayacağız. Kadıköy’den Fikirtepe’ye giden otobüsün içinde, bizden önceki durakta binen insanlarla bir aradayız. Az sonra genç bir çiftin telaşı önce birbirlerini, sonra tüm otobüsü saracak. Çiftin kadın olanı -iki maaşıyla ancak alabileceği- cep telefonunu kaybetmiştir. Karı-koca üstlerini başlarını, etrafı arar tarar, paniklerler ancak bir türlü cihazı bulamazlar. Kadın birkaç dakika sonra aradığını bulur: Telefonu değil, gözüne kestirdiği ‘olağan şüpheli’yi...
Ve biz ‘yolcu-seyirciler’ neresinde duracağımızdan tam da emin olamadığımız, bir saate yakın sürecek bir gerilim atmosferinin içine doğru çekiliriz...
Tiyatropol ile sekiz sene önce Harbiye’deki bir apartman dairesinde tanışmıştım. Sahneledikleri yine ‘mekâna özgü’ bir oyun olan ‘Teklif’i izlemiştim. Evlerine konuk olduğumuz çift, şiddet içeren ağır bir tartışma yaşarken birer röntgenci gibi onları seyretmiştik. Şiddetin en steril sandığımız yaşamlarımıza bile nasıl sinsice sızdığını bir kere de bu çifti yakın mesafeden izlerken anlamıştık.
Topluluk şimdi de bir başka ‘mekâna özgü’ iş olan ‘Çok Uzak Çok Yakın’da bizi vicdanımız, politik doğruculuğumuz, önyargılarımız, toplumsal kabullerimiz ve hayattaki statülerimiz üzerinden bir tür teste tabi tutuyor. Orta sınıfa mensup bu genç kadının yaşadığını varsaydığı hırsızlık vakasının faili, kendisinin adı gibi emin olduğu şu genç olabilir mi? Otobüsün ucunda ablasıyla gergin bir şekilde duran, giyimi kuşamıyla, ‘delikanlı’ tavırlarıyla, konuşmasıyla baştan aşağı Fikirtepeli şu esmer genç adam? Siz olsanız bu kadar emin olur muydunuz? Hem
zaten otobüse binerken kadına çarpmış da...


Yazının Devamını Oku

‘Hayat dudaklarda mey, yaşamak ne güzel şey!’

16 Nisan 2022
Bora Akkaş’ın seyircilere de küçük roller vererek sahnelediği ‘Harika Şeyler Listesi’ trajik bir büyüme öyküsünden umut dolu bir hayat dersi çıkarıyor. Oyundan sonra siz de ‘yaşamı yücelten maddelerden’ oluşan kendi listenizi yapabilirsiniz.


HARİKA ŞEYLER LİSTESİ
TALİMHANE TİYATROSU
* Yazan: Duncan Macmillan,
Jonny Donahoe
* Yöneten: Lerzan Pamir
* Oyuncu: Bora Akkaş

Yazının Devamını Oku

Yıkılmayan fakat tükenişe geçen bir kurum: Evlilik

9 Nisan 2022
‘Kum Zambakları’ evlilik ve kadın-erkek ilişkisine dair berrak, eğlenceli, yer yer öfkelendirebilecek, pek çok izleyiciye tanıdık gelecek bir anlatı. Metni, rejisi, oyunculukları ve tüm tasarım unsurlarıyla bütüncül bir dans hissi yaratıyor. Yarın 18.00’de Zorlu PSM’de.

Evlilik kurumu ve kadın-erkek ilişkilerinin çıkmazlarına sapan oyunların bu labirentte hızla kaybolması, seyirciyi de hızla bunaltması çok olası. Bir yanıyla çok geniş imkânlı, bir yanıyla çok fena tekrarlı mevzular içerir çünkü... Ve milyonlarca insan için -yüksek sesle dile getirmeseler de- kendilerini halihazırda bunaltan ama yüzyıllardır yıkılmadan ayakta duran bu kunt müesseseye dair hikâyeleri bir de sahnede izlemek... Nasıl demeli, o kadar da iç açıcı değil.
‘Kum Zambakları’na doğru yürürken bu minik ihtimaller dolaşıyordu zihnimde. Çıktığımdaysa yüzümde koca bir gülümseme, içimde ‘anlaşılmış olma’ hissi ve hepsinden mühimi görmeyi özlediğim türde tertemiz bir yapımla karşılaşmış olmanın rahatlaması vardı.


Metaforlarla anlatıyor
‘Kum Zambakları’ evet,
bir ‘kadın-erkek ilişkisi’ (Mardin’in büyüleyici atmosferinde başlayıp tutuşan bir aşk ve çoluklu çocuklu bir evliliğe uzanan) öyküsü. Bize bilmediğimiz şeyler söylediği de yok aslına bakarsanız ama alameti farikası pek iyi bildiklerimizi, hayatın içinden metaforlarla anlatması ve o metaforları hikâyeye doğal bir akışla yedirmesinde... Bu akışla birlikte hem aralardaki dış sesin anlattıklarına uyumlu birer görüntü oluşturan hem her bir sahnede yaşananlara hizmet eden dekor ve ışık tasarımında... Sonra ‘bir ilişkiden parçalar’ tadında akan bu oyuna pürüzsüz şekilde yerleşen ikili dans sahnelerinde... Sonra hem birbirleriyle hem deoyunun kendisiyle nefis bir uyum içinde olan her iki oyuncuda... Evrim Doğan ile Umut Kurt’ta... Didiştikleri, uzun uzun konuştukları, seviştikleri, eğlendikleri, dans ettikleri her bir solo ve birlikte sahnede, ikisini de ayrı ayrı gözümü alamadan izledim.

Yazının Devamını Oku

Tiyatroya Mersin’den üflenen taze nefes

2 Nisan 2022
Merkezden uzakta ama merkezin enerjisini aratmayan, tiyatronun o hayat dolu ‘topluluk olma’ ruhuna dokunan bir ekiple tanışın: Pandemi sürecinde yetenekli bir genç kadroyla yeniden yapılanan Mersin Şehir Tiyatrosu...

Tüm olmazlara inat bir oluş ve yapış hali, tiyatro. O güçlü inadı her sene en çok da 27 Mart civarında hissederim. Bu sene umut, direnç ve tutkuyu yakaladığım kaynak; merkezden uzakta ama merkezin enerjisini aratmayacak heyecanla atan bir nabız oldu. Geçen haftalarda ziyaret ederek, ne yazık ki sadece iki oyunlarını (bu sezon
12 oyun sahneliyorlar) görme şansı bulduğum, Mersin Şehir Tiyatrosu’nun gümbür gümbür atan nabzı…
2019’da Mersin Belediye Başkanı Vahap Seçer’in, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun usta isimlerinden yönetmen Murat Atak’ı Mersin’deki şehir tiyatrosunu yeniden yapılandırmak üzere davet etmesi öykünün sıçrama noktası. Sınavların sonunda, Türkiye’nin dört bir yanındaki konservatuvarlardan yaşları 23-35 yaş arası değişen, Atak’ın tabiriyle bir ‘sanat ordusu’ kurulmuş Mersin’de. Oyuncular (22’si oyuncu 56 kişilik bir kadro) Mimar Sinan, İstanbul, Eskişehir Anadolu, Ankara DTCF gibi Türkiye’nin en iyi sanat okullarından mezun isimler.

Kumpanya duygusu
Repertuvarın ağırlığı, yerli klasiklere getirdikleri yorumlarda. ‘Sanat ordusu’ benzetmesi mübalağa değil, zira Mersin Şehir Tiyatrosu (ŞT), yetenekli tiyatro insanlarını bir araya getirmenin ötesine geçmiş. Özellikle Nâzım Hikmet’i şiirler ve şarkılarla, etkileyici bir tondan anlatan ‘Aslolan Hayattır’da hissediliyor bu. Her biri hem oyuncu hem şarkı icracısı olarak kendini gösteren oyuncular, dansçılar

Yazının Devamını Oku

27 Mart Dünya Tiyatro Günü... Sahnelerle hasret giderme zamanı

26 Mart 2022
Yarın Dünya Tiyatro Günü. Bu vesileyle oyuncusundan yazarına, yapımcısından kostümcüsüne tiyatroya farklı alanlarda emek veren 20 isme sorduk: Seyirciye hangi oyunu, neden önerirsiniz? Tüm zorluklarına inat; dünya tiyatroyla, oyunla ve yeni nefeslerle, sürprizlerle dönmeye devam etsin diye... Yaşasın tiyatro!

Tiyatrocular için hayat, hiçbir dönemde olmadığı gibi, şimdilerde de güllük gülistanlık değil… Pandemi darbesinin üstüne ekonomik koşullar, tiyatronun bir ‘kamu hizmeti’ olarak görülmemesi, aylarca kapalı kalan mekânlar için ödenmek zorunda kalınan kiralar, yetersiz devlet ve yerel yönetim destekleri, ‘ödenmeyen/ödenmeyecek olan’ kabarık faturalar (örneğin Moda Sahnesi’nin sürdürdüğü elektrik faturası direnişi) derken Türkiye’de tiyatro yapmak, hele ki ‘bağımsız tiyatro yapmak’ tam anlamıyla bir inat meselesine dönmüş durumda… 

Biz yine de her zaman olduğu gibi yüzümüzü güneşe çevirelim istiyoruz; 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü vesile edip hayatın durmayan nabzını, umudu, neşeyi, heyecanı ve sahnede can bulan yaratım gücünü anımsamaktan yana duruyoruz… Tiyatronun ve hayatın tatlı, hikâyeci, oyunbaz, sürprizli yüzünden yana olan herkese selam vererek bu güzel günü kutluyoruz… Tiyatroya emek veren 20 isme, seyirciye önerdikleri oyunları sorduk. Bu hafta bir oyun seyredin diye…

Zerrin Tekindor’un harika performansı

Şebnem Bozoklu, oyuncu: Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun harika metni ve Zerrin Tekindor’un nefis performansıyla Hira Tekindor’un temiz rejisini görebileceğiniz ‘Toz’u öneririm. Serkan Altunorak’ın şahane oynadığı, Çağ Çalışkur rejisiyle ‘Dalgakıran’ tavsiye listemde. Bir de Kadıköy Boa Sahne’de izleyeceğim ‘Misket’ için heyecanlanıyorum. Güzel şeyler duydum oyunla ilgili. ‘Sırça’ da izlenecekler listemde. İpek Bilgin’i izlemek için sabırsızlanıyorum. İbrahim Çiçek’in rejisini çok merak ediyorum. 

Cesur ve taze bir uyarlama

Selen Uçer, oyuncu: Tiyatro BeReZe’den ‘Macbeth/İki Kişilik Kâbus’ tekrar sahnede... İnanılmaz cesur ve taze bir uyarlama. İzleyicinin bakış açısını değiştirecek cinsten. Zeki bir mizah, incelikli hikâye, müthiş oyuncu performansları, çok iyi bir Shakespeare, hatta hayat yorumu…

Yazının Devamını Oku

Her zaman bir suçu vardır insanın

19 Mart 2022
Emekli hâkim, savcı, avukat ve cellattan oluşan dört yaşlı erkek arkadaş, evlerine gelen ya da ‘gelmek zorunda kalan’ konukları için usule uygun bir mahkeme kuruyor. Friedrich Dürrenmatt’ın ‘Duruşma Gecesi’ adlı kısa romanından uyarlanan ‘Kazanova’ eylemlerimizi, başkalarının hayatlarını etkileyecek kararlarımızı yasalardan önce vicdanımıza sormamız gerektiğini hatırlatıyor.

Kusursuza yakın görünen bir hayat: Üst düzey yöneticilik, iki çocuklu, huzurlu bir aile, lüks bir otomobil... Kimseye veremeyeceğiniz bir hesabınız da yok. ‘Güneş yerinde, her şey yolunda’ tadında bir yaşam. Ta ki bir gece aracınız şehirden uzak, kırsal bir alanda arıza yapıp yabancı bir evin kapısını tıklatıncaya kadar...

Sıradan bir ev çıkmaz çaldığı kapının ardındaki. Gotik bir atmosfer içindeki bu şatovari evin emekli bir hâkime ait olduğunu öğreniriz. Yardım arayışında olan ana erkek karaktere kapıyı; adamın elinden telefonunu, cüzdanını alan ve lakin ağzını hiç açmayan, atmosfere uyumlu gotik -ve ziyadesiyle erotik- bir kostüm içindeki hizmetçi kadın açar. Az sonra konukla birlikte öğreniriz ki ıssızlığın ortasındaki bu evin sahibi ve arkadaşlarının bir oyunları vardır: Emekli hâkim, savcı, avukat ve cellattan oluşan dört yaşlı erkek arkadaş, yolları buraya düşen konukları için usule uygun bir mahkeme kurar ve karşılarındaki kişinin önce suçunu açığa çıkarıp sonra da onu yargılarlar... Gece uzundur, adamın gidecek yeri yoktur, yemek ve içki eşliğinde sürecek bu oyun fikrini de eğlenceli bulur...

‘Kazanova’da kurulan dünya tamamen erkeklere ait, ‘erkek adaleti’ni anlatıyor.

‘Kadın bakışı’ gerekiyor

İsviçreli yazar Friedrich Dürrenmatt’ın ‘Duruşma Gecesi’ adlı kısa romanından uyarlanan ‘Kazanova’ oyunun içine yerleşen ve her bir temsilcisinin rolünü son derece ciddiye alarak gerçekleştirdiği bu ‘mahkeme oyunu’ aracılığıyla suç, vicdan, adalet üzerine düşünmeye çağırıyor. ‘Kazanova’ lakaplı karakterin ilk anlatışta pürüzsüz görünen yaşamöyküsünün içindeki çapaklar bir bir ortaya dökülüyor; ‘suçlarını’ kendisi itiraf eder hale geliyor. Vahşi bir rekabetin içinde öğütülürken kendisi de diğerlerini ezip geçme fırsatını kullanmaktan imtina etmeyen sıradan bir ölümlü esasen o da... Herkes gibi, hepimiz gibi, Dürrenmatt’a katılmamak mümkün değil: “Her zaman bir suçu vardır insanın.” Eylemlerimizi, başkalarının hayatlarını etkileyecek kararlarımızı yasalardan önce vicdanımıza sormamız gerektiği, insana doğuştan gelen bir iç bilgi olduğu halde...

Emrah Eren’in yönetimindeki ‘Kazanova’nın hafif karanlık ve grotesk -bi yandan da gülünç- yapısı hem dekor-kostüm tasarımı, hem oyunculuk biçimleri hem de oyunun sahnelendiği Turhan Tuzcu Sahnesi’nin tarihi dokusuyla başarıyla kurulmuş. Seyirciyi 75 dakikalık süre içinde ele aldığı felsefi meselesine kolayca dahil ediyor. Kendinizi bu hayali mahkemenin kararına ortak olmuş hissetmeniz çok olası. Tüm ekibin tadını çıkara çıkara oynadığı, pek çok yanıyla leziz bir iş.

Yazının Devamını Oku

Umutsuzluk yok ama sorumsuzluk var!

12 Mart 2022
Onur Özaydın’ın yazıp tek başına rol aldığı, Doğu Akal’ın yönettiği ‘Sıfır Telaş’ seyirciyi anda tutmakta hiç zorlanmıyor; küçük öyküsüyle hızla bağ kurmanızı sağlıyor. Yine de hikâyeye konu olan Yamaç ve türevi adamların büyüme zamanı geldi de geçiyor...

Yamaç; Gelibolu’da, yerel bir radyo kanalında gece programı yapan genç bir adam. Çiçeği burnunda programında özellikle gençlere ‘umudu’ aşılıyor, “Yaşamak güzel şey, telaş etmeyin” mesajı veriyor hem çaldığı birbirinden anlamlı şarkılarla hem de sesinden yayılan cıvıl cıvıl heyecanla. Kendi hayatındaysa işler o kadar da yolunda değil. Büyük bir aşkla evlendiği eşi ve çok sevdiği küçük kızı İstanbul’da, cebinde metelik yok ve çalıştığı radyonun kaba saba patronuyla arası pek iyi değil. Gelibolu’ya da bakımevinde kalan yaşlı ve hasta dedesi için gitmiş zaten. Her ne kadar mikrofonun ucunda hayatla başa çıkmanın yollarını sayıp dökmeye çalışsa da henüz kendi derdine derman olacak halde değil.

Onur Özaydın’ın yazdığı, Doğu Akal’ın yönettiği oyunda -hayli başarılı bir tasarımla sahneye gelecek olan dede heykeli ve kayıttan duyduğumuz iki tanıdık ses bir yana- Özaydın, oyunu tek başına alıp götürüyor. Radyo programı boyunca çaldığı Doğan Canku’lar, Barış Manço’lar, Yavuz Çetin’ler seyirciyi oyunun duygusuna taşımakta çokça yardımcı. Ama oyun, seyirciyi her an yukarıda tutan asıl gücünü, şüphesiz oyuncusundan alıyor.

Onur Özaydın kâh sahneye hâkim, oyununa güvenen halleriyle, kâh hikâyesini geri sarıp anlattığı kısımlarda gitarıyla çalıp söylediği şarkılarla, o gücü layıkıyla diri tutuyor. Bizi sürprizlerden sürprizlere sürükleyecek bir hikâye değil bu, ama hayatın belli bir döneminde her an hissedebileceğimiz o ‘tutunamama, olduramama’ halini, bir adamın sıkışmışlığına odaklanarak anlatmayı başarmış bir iş ‘Sıfır Telaş’. Doğu Akal’ın rejisi de bizi yerel bir radyonun derme çatma stüdyosundan Yamaç’ın yakın geçmişine götürüp getirme konusunda hayli doğal ve ikna edici.

Akıcı bir kurgu...

Yazının Devamını Oku

Mutluluğun değil ama ayağa kalkmanın yolunu bulan bir kadın

5 Mart 2022
Özge Korkmaz’ın hem yazarı hem oyuncusu olduğu ‘Mutlu Değilim Ama Kahrımdan da Ölmüyorum’, Hasret ve etrafındaki kadınlar vesilesiyle bilhassa kadınların empati kuracağı hareketli bir öykü anlatıyor.

MUTLU DEĞİLİM AMA KAHRIMDAN DA ÖLMÜYORUM (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ YILDIZ)
KADIKÖY BOA SAHNE
* Yazan: Özge Korkmaz
* Yöneten: Berfin Zenderlioğlu
* Oyuncu: Özge Korkmaz
* Süre: 70 dk.
* Ne zaman, nerede: Yarın 20.30’da Hann Sahne’de; 8 ve 25 Mart’ta saat 20.30’da Kadıköy Boa Sahne’de.

Yazının Devamını Oku