Anneliğe dair duyduğunuz tüm klişeleri unutun ve ‘Berbat Bir Anne’ (BBA) Merve Özcan’la tanışın. Daha önce bir özel uçak kiralama şirketinde üst düzey yöneticiydi. İki senedir süren podcast’inde ‘Azize değil ama ortalama bir anne’ mottosuyla hamilelik sürecinden lohusalığa, boşanmadan yalnız anneliğe, cinsellikten kuşak farkına annelik hallerine dair pek çok meselenin hakkını, sarkastik bir tonla veriyor. BBA artık podcast sınırlarını aştı ve tek kişilik gösteri olarak BKM Mutfak’ta seyirciyle buluşuyor. Bildik anlamda bir stand-up değil yaptığı Merve Özcan’ın; yer yer ‘The Marvelous Mrs. Maisel’ı, arada ‘Fleabag’i anımsatan, cinsiyetçi ve gelenekçi kodları alaşağı ederken kendisiyle de dalga geçebilen ‘berbat bir anne’nin, annelere hayatı zindan eden sisteme çomak soktuğu bir şov. ‘Berbat bir anne’yi Merve Özcan’dan dinledik.
Merve Özcan’ın ‘Berbat Bir Anne’ adlı podcast’i, Podbee Media çatısı altında tüm platformlarda dinlenebilir. Temmuz’da BKM Mutfak Çarşı’da ve Muğla Akyaka’da, Ağustos’ta İzmir, Ankara ve Antalya’da olacak gösterilerin tarih, ve mekân bilgileri için de @berbatbiranne Instagram hesabını takip edebilirsiniz.
◊ Anne olduktan sonra kitap yazan, sosyal medyadan ‘deneyim’ ya da ‘komiklik’ paylaşan pek çok kadın var. Ama ismine ‘berbat’ sıfatını iliştiren yoktu sen podcast’e başlayana kadar! Nereden çıktı kendini ‘berbat bir anne’ ilan etme fikri?
Uzmanlardan diyebilirim. Çocuğa dair bir konuyla uzmana başvurulduğunda ebeveynlerin, özellikle de annelerin didik didik edilmesi derinlerde insanı koca bir suçluluğa ve yetersizliğe itiyor. “Doğru mu yaptım, eksik mi söyledim, çocuğuma yeterince vakit ayırabiliyor muyum?” Ben bu seslerle boğuşurken, uzmanlar annelere hiç merhamet etmeden, doğrunun ne olduğunu anlatıyordu. Bir yandan da kafamda ‘Merve sen de bir insansın, ihtiyaçların var. Annelik bir çerçeve değil, kalıplara girmek zorunda değilsin’ler... Bütün bu git-geller ve gün sonu raporunda sorulan “Ben berbat bir anne miyim?” sorusu... Bir de ben bunlarla kendimi yer yer mutsuz ederken, bir kişinin bile çıkıp hakkımı teslim etmemesi dürttü beni. Hakkımı kendi kendime teslim etmeye karar verdim!
◊ Podcast’in ve gösterin kutsanan ya da parmak sallanan annelik hallerinin ötesinde bir tona sahip. Nasıl hazırlıyorsun içeriklerini?
Anneliğim kimseleri ilgilendirmez ama bakın, annelikte bunlar da var yaklaşımıyla hazırlıyorum. Güçlü söylemlerimde öfkenin de tuzu oluyor. En basitinden; çocuklarımızı kendi beklentilerimize göre yetiştirmek yasak ama başkalarının beklentilerine göre yetiştirmek serbest! Anneler üzerindeki baskıyı böyle yorumluyorum. Hem podcast’lerin hem şovun sarkazmında kendiliğinden anlaşılan ama benim sözle ifade etmediğim önemli bir durum var: Ben kızımla yaşadığımız küçük dünyamızın BBA’sı değilim, koşullarımı bilmeyen, cinsiyet eşitsizliğinin zirvesinde durup annelerin ‘her şeyi, her yerde, aynı anda’ yapmasını bekleyenlerin dünyasının BBA’sıyım. Geri dönüşlerle de gördüm ki anne olan neredeyse her kadının kafa sesleri benimkilere benziyormuş.
◊ Bir de motton var: ‘Not an azize, but an average mom’ (azize değil, ortalama bir anne)!
Yaşadığım annelik irili ufaklı gerçekçi, yer yer zor duygu ve durumları barındırıyor. Oysa annelere kutsallık, iffet, adanmışlık, bilgelik gibi büyük kavramlar atfediliyor. Bunları tek kelimede nasıl reddedebilirim diye düşünürken ‘azize’yi buldum. “Değilim kardeşim, azize değilim ben, kendimce bir kadınım” söylenmelerimden de ‘ortalama’ çıktı. Ve geldi canım mottomuz.
Goncagül’ün ‘suçu’ ne?RUMUZ GONCAGÜLİstanbul Devlet Tiyatrosu
Yerli tiyatronun klasik metinlerinden, Oktay Arayıcı imzalı oyun seyirciyi 70’lerin Türkiye’sinde bir yolculuğa çıkarıyor. Dönemin zorlu ikliminde nefes almaya çalışan kadınlara dair bir hikâye bu. İstanbul’un tarihi semtlerinden birinde, eskimiş bir evde kızı Gülsün’le yaşayan İnsaf Hanım, kocasından kalma emekli maaşıyla geçinemeyince kendi de kiracı olduğu evin bir odasını Sıtkı’ya kiralar. Geçim sıkıntısı, toplumsal baskılar ve gittikçe zorlaşan kent hayatı içinde ‘çözümü’ kızının bir evi, bir güvencesi olması için ‘Goncagül’ rumuzuyla gazetelere mektup yazmakta bulur. Akabinde gelişen olaylar içinden çıkılmaz bir hal alacaktır. Yönetmenliğini Zafer Algöz’ün üstlendiği oyunun kadrosunda Dilek Güven, Eylem Yıldız, Efe Erkekli, Aydın Orak, Duygu Gökhan’ın da aralarında olduğu isimler var. Bu akşam 20.00’de, yarın 15.00’te Atatürk Kültür Merkezi’nde.
Bu apartman çok tanıdık!ISTIRAP KOROSU/Bam İstanbul
İstanbul’a, İstanbullulara dair hem sinir bozucu hem de çok eğlenceli ve tanıdık bir hikâye. ‘Çok sesli’ bir apartman hikâyesi. Boş sahnedeki iki metal kutunun üstünde ve etrafında 10’dan fazla ‘apartman sakinine’ göz açıp kapama hızında dönüşen Seda Türkmen ile Deniz Karaoğlu’nun maharetli performanslarından… Takipçilerinin artık çok iyi tanıdığı Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun şefkatli, hüzünlü ve ironik kaleminden. Yine İstanbul’un şimdisi ve yakın dönem geçmişi arasında, şehrin zamanlarında bir dans. Bir nevi bu kentte ayakta kalma mücadelesinin anlatısı. Türkmen ile Karaoğlu, kutularla temaslarını hiç kesmeden -ama elbette sürekli hareket halinde olarak- bu apartmanı kanlı canlı bir organizma olarak ayağa kaldırıyor. Son üç sezonun en sevdiğim işlerinden biriydi. İzlemediyseniz hâlâ şansınız var. Yarın 20.30’da Alan Kadıköy’de.
Çetrefilli bir aile öyküsü...MÜMKÜN DÜNYALAR/Asmalı Sahne
AŞK HİKÂYEN DÜŞMÜŞ (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ BUÇUK YILDIZ)Tiyatro Hayali
◊ Yazan: Ahmet Sami Özbudak
◊ Yöneten: Emrah Eren
◊ Oyuncular: Ayça Koyunoğlu, Fatih Koyunoğlu
◊ Süre: 110 dakika
◊ Ne zaman, nerede: 21 Haziran Çarşamba 20.30’da Baba Sahne’de.
◊ Bilet fiyatları: 170 ve 230 lira.
Amerikalı oyun yazarı Donald Margulies kendisine 2000’de ‘drama’ dalında Pulitzer ve çok sayıda tiyatro ödülü getiren ‘Dostlarla Akşam Yemeği’ni yazma motivasyonunu şöyle özetlemiş: “Hayatımın bir dönemindeki gözlemlerimi yansıtmak... Hepimizin çevresinde ilişkiler değişiyor, evlilikler bitiyor. Temas etmek istediğim şey; bu devam etmeyiş halleri, başka şeylere heves etmek…”
Margulies’in sahne yolculuğuna ABD’de başlayıp İngiltere, Kanada ve Fransa’da da prodüksiyonları yapılan ve sinemaya da uyarlanan oyunu, kulağa sıradan bir meseleyi ele almış gibi gelebilir: 40’larında, birbirleriyle eski arkadaş iki çiftin hem evliliklerini hem de birbirleriyle ilişkilerini sorguladıkları, nahif bir komedi. Bugünlerde, Özen Yula’nın yönetiminde sahnede olan ‘Dostlarla Akşam Yemeği’nin sırrı tam olarak bu nahif damarında. Margulies dört karakter arasında bir çatışma yaratarak; sadece milenyum çağı insanının meselesi olamayacak kadar evrensel, zamansız ve hayatın içinden bir mevzuyu ele alıyor. Seyirciye de sorgulama yaşatıyor; evli, uzun ilişki içinde, evliliğini bitirmiş olanlara, hatta yalnızlara bile.
Bakırköy’de, Avşar Sineması’nın yerine açılan House of Performance’ta izledim ‘Dostlarla Akşam Yemeği’ni. İki tiyatro, iki sinema salonu ile bir kafeden oluşan mekân, sanat yönetmeni Özen Yula’dan öğrendiğime göre sergi, atölye gibi etkinliklere de ev sahipliği yapacak. ‘Dostlarla Akşam Yemeği’ HoP Tiyatro prodüksiyonu. Yula’nın bir araya getirdiği ekip Özge Borak, Derya Artemel, Tansu Taşanlar ve Ümit Kantarcılar’dan oluşuyor.
SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ (BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ)
SAATLER KOLEKTİF
◊ Yazan: Ahmet Hamdi Tanpınar
◊ Uyarlayan ve yöneten: Serdar Biliş
◊ Oyuncu: Serkan Keskin
George ve Mary orta halli bir Amerikalı karı-koca. Belli ki sıkıcılaşmış, uzun bir evlilikleri var. George’un koltukta uyukladığı sıradan bir gecede, başka bir şehirde yaşayan kız kardeşi Lucy’nin ziyarete geldiği bir dönemde açıyorlar bize kapılarını. Ev sahipleriyle birkaç gündür onlarda kalan konukları arasında belirgin bir gerginlik var. Özellikle ağabey-kardeş her an eski meseleleri açacak da birbirlerine patlayacaklar gibi. Patlıyorlar da... Evin neredeyse doğal bir parçası olmuş komşuları Susan’ın, daha ilk bakışından anladığımız üzere George ile gizli bir ilişkisi var... Hafif saf görünümlü -buna tezat olarak Klu Klux Klan’cı olan (ırkçı bir örgüt)- Steve ve onun Pollyanna nahifliğindeki kız kardeşi Kate de az sonra bu gecenin bir parçasına dönüşecek. 1940’lar Amerika’sında, iç dünyalarının tekinsiz rüzgârıyla dışarının puslu atmosferi arasında hareketsiz denecek kadar ağır şekilde salınan karakterler arasındayız...
KÜÇÜK AMERİKA- ISTANBULIMPRO ( 5 üzerinde 3.5)
- Oyuncular: Evren Duyal, Koray Tarhan, Zeynep Özyurt Tarhan, Jülide Güven,Deniz Çeküç, Yiğit Efe Tuzlacıoğlu.
- Süre: 60 dakika
- Ne zaman, nerede: 10 Haziran Cumartesi, 20.30’da istanbulimpro Sahne’de
- Bilet fiyatı: 140 lira
CANAVAR İKİ TİYATRO (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ BUÇUK YILDIZ)
◊ Yazan: Tunç Şahin
◊ Oyuncular: Gülçin Kültür Şahin, Tülin Özen, Hakan Emre Ünal
◊ Süre: 80 dakika
◊ Ne zaman, nerede: 25 Mayıs Perşembe, 20.30’da Oyun Atölyesi’nde.
◊ Bilet fiyatları: 160 ve 190 lira
Aile ‘dokunulmazlığı’ olan bir ‘çekirdek kurum’ ve hakkında açıkça konuşmak pek de kolay değil. Kırılan kolun hep yen içinde kaldığı, geçmişin geçmişe gömüldüğü, konuşulmayanların konuşulanlardan katbekat fazla olduğu bir kurum aile. Kötü hatıraları bastırmanın, yüzleşmeye tercih edildiği, sarsılması güç bir yapı.
GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ BUÇUK YILDIZ) TEKİRDAĞ BELEDİYESİ ŞEHİR TİYATROSU
◊ Yazan: Haldun Taner
◊ Yöneten: Murat Atak
◊ Oyuncular: Anıl Tunç Karaersal, İsa Can Dinç, Damla Kaya, Gökhan Azlağ, Aykut Karatay, Ethem Kırk, Çetin Karagöz, Pelin Atal, Güray Özçelik, Anıl Kır, Merthan Merdoğlu, Ezgi Dinçer, Mehmet Ali Yılmaz, Hasan Tanılmış, Kübra Tektaş, Aylin Karaçay, Büşra Ertürk, Pınar Efe, Meryem Asil, Birgül Örnek.
◊ Orkestra: Görkem Turan, Emre Öncül, Devrim Demirkapılar, Uğur Kanar, Barkın Beyazova, Ahmet Delen.
◊ Süre: 2 saat 45 dakika
◊ Bilet fiyatları: İlk gösterimler ücretsiz.
◊