Kurbağadan prens çıkarmak!

Yarın 14 Şubat. Ama zannetmeyin ki, her şey Hristiyan icadı, iyilik timsali Aziz Valentine’in hayatımıza girmesiyle başladı.

Haberin Devamı

Aslında her şey, daha çocukken hepimize birden anlatılan o kör olasıca Kurbağa Prens masalıya başladı.
Bir nev’i toplu beyin yıkama eylemi.
Şöyle ki... O güne dek dinlediğimiz tüm masallarda zavallı bir Külkedisi vardı.
Kanaatkar bir Pamuk Prenses. Saçlarını sevdiği adama merdiven eden fedakar bir Rapunzel.
Ne olduysa, bu masalla oldu.
Önce şımarık Prenses “altın” topunu kuyuya kaçırdı (beter olsun).
Sonra yağlı, pis kokulu bir kurbağa gelip dedi ki, ben o topu alırım.
Alırım almasına, ama karşılığını da isterim.
Bir yemek, bir uyku, sabah olunca da bir öpücük.
Tüm kadınlar gibi, “sonuca giden yolda her şey mubahtır” felsefesi genlerinde akan prenses, “eyvallah” dedi.
Sen 24 ayar altın topumu bana getir hele, gerisi kolay.
Kurbağa dipsiz kuyuya daldı, bir sıçradı, iki sıçradı, sonunda altın topla geri geldi. Hadi bakalım dedi, sözünde dur.
Prenses şuh bir kahkaha attı. “Anca, rüyanda görürsün”.
Ve saraya doğru canhıraş bir şekilde koşmaya başladı.
Bizim hiperaktif kurbağa, Prenses’ten hızlı davranıp soluğu sarayın kapısında aldı.
Olanları bir bir Kral’a anlattı. Kral kükredi, kızına. Sen nasıl verdiğin sözde durmazsın?
“Bu gece bu kurbağa ile yemek yiyecek, gece onunla aynı yatakta uyuyacak, sabah olunca da onu öpeceksin”. (Ne babalar var)
Prenses sözünü yerine getirdi. Yemekler yendi, aynı yatakta uyundu, sabah olunca da kendini zorlayıp Kurbağa’yı öptü. Masal bu ya, sen o çirkin Kurbağa, dünyanın en yakışıklı prensine dönüştü.
Kırk gün, kırk gece de düğün yaptılar üzerine, iyi mi?
İşte ne olduysa bu masaldan sonra oldu.
Bu masal, kadınların aklına daha küçücük bir kız çocuğuyken ilk nifak tohumlarını ekti: “Her kurbağa, gün gelir Prens olur”.
Ben sizin, yalanlarınızı yiyeyim. Hani nerde Prens?
Hayır, kurbağaları prense dönüştüremediği gibi, dünyanın bütün kadınlarını da yalana, dolana alıştırdı bu beceriksiz masal:
“Sen benim işimi hallet, ben seni sonra öperim şekerim”.
“Çocuğu okula sen bırak, ben bugün bütün gömleklerini jilet gibi ütüleyeceğim kocacım”.
“Bu hafta sonu benim annemlere gidelim, haftaya da seninkilere gideriz sevgilim”.
“Sen bana bu ayakkabıları al, gör bak bir daha kavga çıkarıyor muyum tontişim”.
Yalanın dolanın bini bin para. Biz adam Prens olacak diye bekliyoruz.
Adamlar, kadın sözünde duracak diye. Sonra bir demezler mi “14 Şubat kapitalizmin en büyük kazığı”.
Eee sen zaten her şeyi, her gün “aşkın” arkasına sığınarak yapıyorsun,
14 Şubat mı kapitalizm kazığı?
Kurbağadan prens çıkmayacağını bile bile istediğini alana kadar bin tane cilve yapıyorsun. Öte yandan, Prensesin öpmeyeceğini bile bile bin bir takla atıp cengaverlik yapıyorsun.
Geçiniz hanımlar beyler, geçiniz.
Bari, 14 Şubat’ta elinize bir hediye alıp sevdiceğinize kalpten bir “klark çekiniz”.
Yoksa derdinizi Kral’a anlatırsınız, benden söylemesi!

Yazarın Tüm Yazıları