Paylaş
Bir üçlemeydi aslında, Kalymnos ile başlayan Leros ile devam eden, Bodrum ile sürecek olan. Yine sürecek, haftaya Leros, ondan sonraki pazar da Bodrum notlarım olacak. Ama önce aydınlatma gereği duyduğum bir kaç detay var. Kendimi size borçlu hissettiğim...
Kalymnos yazısının çıktığı gün, mail ve instagram mesajı ile epey bir eleştiri oku yolladınız bana, sağ olun var olun. Okunduğumu gösterir, duyarlılığınızı gösterir ki, bu da sadece fotoğraflara bakıp geçilen bir ülkede, umut verici bir şey. Eleştiri oklarının ucundaki nazik mesajlarınızın (hakikaten nazikti gelen mail ve mesajlar) halet-i ruhiyesi ise şu, “ülke turizmi bu kadar tepe taklak giderken, nasıl olur da sen bir Yunan adası hakkında yazı yazarsın?”
O zaman gerekçeli savunmamı aşağıda madde madde açıklıyorum, hazır mıyız?
Uçaklar uçmuş: Şu an bu yazıyı yazarken girdim bir kaç uçuş arama sitesine, lafı dolandırmadan bayram tarihlerini, destinasyona da İstanbul – Bodrum, İzmir - Antalya gibi, İzmir – Alanya gibi, 9 günlük tatilde valizinizi alıp gitmek isteyebileceğiniz yerleri yazdım, yurtdışı biletlerine girmedim bile... Çıkan sonucu söyleyeyim mi? En ucuz bilet İzmir – Antalya. O da ortalama 540 TL civarında!
Oteller dolmuş: Ama nasıl dolmak? Normal fiyatın 2 katı, 3 katı, 5 katı fiyata! Üstelik son 5 senedir yeni moda, “4 gece 5 günün altında konaklama kabul edemiyoruz güzel kardeşim.” E ya ben sırt çantamı ve sevdiceğimi yanıma katıp Güney Ege turuna çıktıysam? Bodrum’dan girip Gökova’dan çıkacaksam, Fethiye’de kelebek kovalayıp oradan Dalyan’a dönüp balık tutacaksam?
Yemekler pişmiş: Bayram tatilinde en korktuğum şeylerin başında, bir tatgil yöresindeki popüler restorana gitmek var bu ülkede. Ne ile karşılaşacağımı bilmiyorum, ne yiyeceğimi bilmiyorum, nasıl servis alacağımı bilmiyorum... O yüzden son yıllarda bayramda hiç bir yere gitmiyorum. Giden varsa bana yazsın.
Sonuç; turistler kaçmış!
Birincisi, zaten bizim turizmimiz pamuk ipliğine bağlıydı. Bir türlü ne algımızı düzeltebildik, ne stratejik bir turizm tanıtım planlaması ile alım gücü yüksek bir turizm ülkesi algısı yaratabildik... Her şey dahil sistem diye bir şey hediye ettik dünyaya; kendi esnafımızı, lokantamızı, tezgahı açmış yemeni satan teyzeyi sistemin dışında bıraktık yahu, ötesi var mı?
İkincisi, yerli turisti görünce, kulağımızın üzerine yattık, istemedik, umursamadık aman gelmesinler dedik, şimdi hangi yerli turist?
Üçüncüsü, evet Türkiye hakkında güvenli değil, gitmeyin algısı yaratılıyor bir çok ülkede, kahroluyorum ama elini vicdanına koy ve sor bakalım kendine, gerçekten güvenli bir ülkede mi yaşıyorsun (neresi güvenli o da tartışılır).
Sonuncusu, Rusları kaçırdık, Almanlar Sultanahmet saldırısında telef oldu, ne dış, ne iç turizmde elle tutulacak tutarlı bir fiyat politikamız, tanıtım atağımız yok, bazı oteller, “yabancı turist gelmeyecek, otelimi yerli turiste açmak yerine en iyisi ben bu sene hiç açmayayım” diyor (bknz bize verdiği değer); ondan sonra, bunca zamandır köy köy yazmış olduğum Türkiye turizmi yazılarının üzerine, okuyucularıma farklı ufuklar da gösteriyorum diye ben suçlu oluyorum öyle mi? Varsın olsun.
Keşke, ellerimi açaydım, gitme diyeydim! Ama diyemedim.
Paylaş