Paylaş
Yıllardır çok merak ettiğim Portekiz’den döndüm ayağımın tozuyla. Kafamda deli gözlemler. Portekiz’de ne yapılır, nerelere akılır, hangi müze ziyaret edilir yazısından önce buyurun en taze Portekiz izlenimlerine.
Bugüne kadar ziyaret ettiğim ülkeler arasında, Yunanistan ve İspanya’dan sonra en gamsız olanı Portekiz. Kanda dolaşan Akdenizli ruhu, aylardan Kasım olsa dahi alyuvarlarından hiç bir şey kaybetmiyor. Gündüzleri ağır, geceleri hızlı akıyor.
En az İzmirliler kadar ağırkanlı Portekiz halkı ve esnafı, krize aldırmadan yuvarlanıp gidiyor. Ağır sanayinin olmadığı ülkede olay tamamen turizm üzerine dönüyor. 92 bin metrekarelik ve sadece 11 milyon’cuk nüfusa sahip ülkeyi geçen yıl ziyaret eden turist sayısı 14 milyon.
Buna rağmen İngilizce bilen, öğrenmeye çalışan taksici eşrafı yok denecek kadar az. Kafa göz yara yara, sen Türkçe, o Portekizce, ortaya karışık Tarzanca akıyor hayat bir şekilde.
Restoranlarda durum daha farklı. Portekiz’e Erasmus programı ile dünyanın her yerinden öğrenci akmasından ve bu öğrencilerin restoranlarda part-time çalışmasından mütevellit, herkes İngilizce biliyor. Ama tabii ki, mönüler Portekizce. Şimdi değiştirmekle kim uğraşacak onları.
Hayat geç başlayıp geç bitiyor Portekiz’de. Sabah kahvaltısı veren kahvelerin bile açılış saati en erken 09.30! Zaten bu saatten önce hayat başlamıyor ülkede. Öğle yemeği 15.00-16.00 sularında, akşam yemeği 22.00 civarında başlıyor. Tabii ki uzun akşam yemekleri revaçta.
Kriz bir çok şeye kısıtlama getirdiyse de dışarıda yemek yeme keyfinden pek bir şey kaybettirmemiş. Asgari ücret düşmemiş ancak ikramiyeler kaldırılmış, bu nedenle bir önceki Başbakan Jose Socrates’e verip veriştiriyor sokaktaki Portekizli. (Ben dönmeden 1 gün önce Socrates vergi kaçakçılığı, para aklama ve yolsuzluk suçlamaları ile tutuklandı, zamanlama manidar.)
Otelcilerin korkulu rüyası; airbnb!
Portekizlilerin son bir yıldaki en kıvrak yatırım hareketi, bulup buluşturup kredi çekip Lizbon ve Porto’nun metroya ya da merkeze yakın noktalarından ev almak. Nedeni basit; bu evleri Ikea’dan dayayıp döşeyip Airbnb.com sitesi üzerinden turistlere günlük kiraya veriyorlar.
Çünkü Airbnb, yüzyılın yeni dönem otelcilik manevrası. Sistem şöyle işliyor: Önce evinizi turistlerin kalabileceği konforlu bir hale dönüştürüyorsunuz. Temiz havlular çarşaflar, çamaşır makinesi, kahve makinesi vs. Sonra fotoğraflarını çekip siteye yerleştiriyorsunuz. Evinizde kalan her konuk size yorum yapıyor. Tabii siz de onlara (evi düzgün kullandı mı, temiz bıraktı mı vs) Puanınız yükseldikçe evinizi kiralayanların sayısı da hızla artıyor.
Biz de hem Lizbon, hem de Porto’da şehrin kalbinde iki farklı daireyi, akıl almaz uygun fiyatlara kiraladık. Ancak unutmamanız gereken bir konu; iklimlendirme! Evin nasıl ısındığını sormadan giderseniz, kışın ortasında totonuzun donma riski yüksek. Ama asıl konu; kiraladığınız bu evler, mahalle esnafı ve komşularınız sayesinde bir kaç gün içinde bünyeyi, o şehrin yerlisiymiş halet-i ruhiyesine kaptırmak.
Tuktuk Türkiye’ye gelsin!
Tuktuk, fotoğrafta görmüş olduğunuz üç tekerlekli motosiklet taksinin Tayland’daki ismi. Bütün dünyaya yayılmış durumda. Portekiz’de de tam anlamı ile bir tuktuk çılgınlığı yaşanıyor. İlk üretildiği yıllarda ortalığı egzoz gazına boğanların yerini bugün elektrikli tuktuk’lar almaya başlamış durumda. Sıkı pazarlıkla şehirde bir noktadan bir diğer noktaya tuktuk başına 10 eu’ya (2 kişilikten 6 kişiliğe kadar) seyahat edebiliyor, en zorlu yokuşlara keçi gibi tırmanabiliyorsunuz.
Gönül diyor ki; bu tuktukların elektrikli olanları Adalar’a gelsin. Hem o zavallı atlar ölmekten kurtulsun, hem adalara egzoz dumanı girmeden ulaşıma çözüm bulunsun.
Hatta belki istanbul’da bile (canına okumazlarsa) aralardan kaça kaça yolunu bulabilir tuk tuk?
Paylaş