Paylaş
Öyle bir bunalmışlık hissi yaşıyoruz ki; memleket meseleleriyle mi uğraşalım, kariyer planlaması mı yapalım, çoluğu çocuğu mu dert edelim, okul taksiti mi yetiştirelim, erken seçim değerlendirmesine mi girelim, dolar-euro mu takip edelim derken bahar geldi kapıya dayandı.
Bünye bu tabi, iş yerinde durduğu gibi durmuyor. Göz bilgisayarda, bünye Ege’de, akıl kim bilir nerede? Yüzbinlerce beyaz yakalı, bankacı, finansçı, memur, mühendis; metrobüs yolunu papatya tarlası olarak görmeye başladı bile.
Memleketin yarısı Ege’de bir karış toprak sahibi olup evi barkı satıp büyük şehirle vedalaşmak için yaşıyor. Fiyatlar uçmuş. Urla’da, Seferihisar’da, Güzelbahçe’de, ya da hadi bırak buraları, Ege’nin ismi bilinmez köylerinde bırak ev almayı, tek göz bir dam alabilmek mucize haline gelmiş.
Bu işleri başımıza hep ‘blogger’lik mesleği açtı.
Ben dahil, yaza yaza arzu nesnesi haline getirdik sessiz sessiz enginar tarlasını süren Ahmet Dayı’yı, o topraklarda bin yıldır pişen otlu gözlemeyi, ineklerinin adını Yıldız koyan ve Bozcaada’ya bisikletiyle taze ot dağıtan Ayşe Abla’yı.
Yok efendim ‘Bademler’de gelincikler açtı, gelsenize’. Yok efendim ‘Seferihisar’da bir köy buldum, kafayı yersin’. Yok efendim ‘Germiyan’da duvarları boyayayan köylü ressam teyze buldum, çok accayip’ diye diye koccaaa Ege oldu sana İnstagram platosu.
Velhasıl oralarda asırdır yaşanan pastoral hayatı, büyük şehrin damarlarımıza enjekte ettiği açlıkla içimize çektik. Geçen bahar, yanlışlıkla saptığımEvreşe yolundaki gündöndü tarlasında 3500 ‘layk’ almış fotoğrafım var benim.
İş o kadar aldı yürüdü ki, arka mahalledeki Ercüment Teyze instagram hesabında, ütüyle çekilmiş fotoğraflarla tavsiye veriyor, 27 kişilik hesabında binlerce kişilik bir kitleyi peşinden sürüklediğine inanıyor.
Memlekette sosyal medya hesabı olan herkes, ‘bana parti kur oy verelim’ dediler kıvamında dolaşıyor.
İstanbullunun çok değil 5 sene öncesine kadar burun kıvırdığı İzmir’e taşınmak için ikinci dünya savaşındaki karne kuyruğu gibi kuyruk var.
Hal böyleyken, oturup bir liste çıkardım.
Ne var bu Ege’de? Neden bu kadar seviyoruz.
Neden üçüncü cemreyle birlikte kendimizi Ege toprağına vurmak, badem çiçeğini yüzümüze sürmek, ağaçlara sarılmak, ineklerden makas almak gibi tuhaf eğilimler göstermek istiyoruz.
Cevabı çok.
Ben ilk 10 maddeyi aşağıya bırakıyorum.
Datça yollarını, Muğla’nın esnaf lokantalarını, Gökova’nın mavisine inen Sakar Geçidi’ni, Akyaka’nın aşıklar yolunu, Marmaris’i, Bozburun’u, Foça’nın kedilerini, denizini ve bittabi balıkçı ağlarını özleyen arkamdan gelsin. Yapacak bir şey yok. İş işten geçti artık.
1. Memleket havası: İnsanın durduk yerde burnuna gelir. Ot kokar, çiçek kokar. Ege’den uzakta yaşamaya başlamışsan, gurbetteysen hele kokar da kokar namussuz.
2. Kapı gıcırtısı: Zeybek de deriz arkadaşlar arası. Kadını ayrı güzel oynar, erkeği ayrı. Hele bir de o dizi yere vurma hadisesi yok mu, Biscolata erkeği gelse, önünde diz çökse gözün görmez; hayır illa ‘Efe’ olacak, zeybek oynayacak.
3. Balkon sefası: İşten gelirsin, balkonu yıkarsın, ayakların çıplak çıkarsın, arka odanın da camını açar, badeleri masaya ufak ufak dizersin, yan balkona laf atar, bir yandan da kömürlü düzeneğin üzerindeki derya kuzularını yellersin. Sefa demek az kalır, ayıp olmasın diye kendini tutarsın.
4. Hallederiz mezhebi, geç otur sokak: “Dünyada sağlık olsun, geri kalan her şeyi hallederiz” mezhebinin başkentine hoş geldin. Acelen mi vardı, toplantıya mı yetişmen lazım, sen geç hele şöyle, bi şekil hallederiz. Misal; metro merdiveninde sol şeritte dikilen amcaya geçebilir miyim diye soran üniversiteli gence amcanın cevabı; “acelen ne evladım hepimiz aynı yere gidiyoruz.” (Kal gelen çocuk sessizce bekler.)
5. Cibes, İstanbul’da bir semt adıdır: Radika, şevketi bostan, arapsaçı, turpotu, cibez, İstanbul’da olsa olsa semt adı; Ege’de sofranın baş tacıdır. Otların adını bilmeyen, kavurmayan, çiğden zeytinyağı sarımsak gezdirilmiş mezeyle demlenmeyen adama kız vermezler Ege’de.
6. Hava kaldı diyorlarsa hava kalmıştır: Saat 7 gibi, güneşin yavaştan batmaya hazırlandığı vakittir o vakit. O deli esen meltem durur, hiç yokmuş da saçını başını darmadağın etmemiş gibi bir anda hava lokuma çalar. Nooldu da kaldı o hava, kimse bilmez.
7. Parayı Lidya’lılar bulmasaydı, Egeliler hiiiç uğraşmazdı: Şimdi benim anlamadığım, bu parayı bulan, başımıza türlü türlü iş açan Lidyalıların da ana yurdu Ege! Hayır bunlar bizim atalarımızsa, o devirde gözümüzü bürüyen para hırsı ne ara söndü, ben onun peşindeyim.
8. Atlan ineğnen, kazlan çomağnan: Yani diyor ki, atla inekle, kazla çomarla; biz epeydir bir arada yaşıyoruz, geçinip gidiyoruz. Evlerimizin 3 karış bahçesinde Sarıkız’ı görünce şaşırıp gözüne gözüne tutmayın gameranızı.
9. Egeli yol tarif etmez, götürüp teslim eder: Geçen haziran, Ortaca’da bir esnaf lokantası arıyoruz, yol kenarında mobiletini park etmiş amcaya sorduk. Önce bir tarif edeyim dedi, sonra belli üşendi; demir atının terkisine atladığı gibi o önde biz arkada, lokantaya kadar bıraktı. Bir de tembih etti; “Osmaaan gençler buranın yabancısı, yimeğin eyi yerinden ver; kazıklayı kazıklayı durma.” Her yaz, saygıyla anıyoruz kendisini.
10. En taze balıklar burada bulunupduru: Mesele Ege değil aslında, mesele memleket meselesi. Accık rahat oluversek, accık koyu koyuversek; bütün işlerimiz çözülcek emmee; o hırs yok mu o hırs! Köyceğiz’de salaş bir balıkçının vitrininde, kağıt üzeri keçeli kalemle yazdığı gibi; “en taze balıklar burada bulunupduru.” Yani balığın en tazesi, toprağın en verimlisi, insanın en güzeli, havanın en lokumu, coğrafyanın en şahanesi bu ülkede ama para hırsımızın kurbanı; doğanın katili, betonun yılmaz savunucusu olup çıktık nicedir. Bunları gördükçe “Allahını seven üzerime Ege atsın diye haykırasımız geliyor. Meselenin özeti bu!
Paylaş