Paylaş
Ağır adımlarla büyük bir kütüphaneden içeriye girdi, belki sayfalar arasında, hüznüne iyi gelecek bir kaç satır bulabilirdi. Raftan bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu.
Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı.
Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan'i da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsılıyordu. Kim olabilirdi bu? Hemen kütüphane görevlisine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi.
Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı:
'Büyük Kütüphanede bir kitap okudum. Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. 10 gün sonra cepheye gidiyorum,
sizi tanımak ve sizinle mektuplaşmak istiyorum. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.'
Holly'den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı ardına yazılmaya başlandı.
Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. 2 sene bu şekilde geçip gitti.
Ewan ve Holly birbirlerine belki yüzlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı duygular almışlardı. Savaş sona ermiş, Ewan’ın bir sürü mücadeleden, kayıptan sonra ülkesine geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly'i görmek istediğini yazdı. Satırlarına son verirken¨Ancak seni tanıyabilmem için bana bir fotoğrafını gönder lütfen¨ diye ekledi.
Holly, buluşmayı kabul etti fakat fotoğrafı göndermedi.
¨Suretimin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi?
Yakama beyaz bir karanfil iliştireceğim¨ diye yazdı Holly.
Günler birbirini kovaladı ve Ewan Londra yakınlarındaki küçük kasabasına dönmek için trene bindi. Saatler geçmek bilmiyordu. Tren, tarihi St Pancras İstasyonu’na vardığında saatler, sabahın ilk ışıklarını gösteriyordu.
Trenden indiği ilk andan itibaren gözleri Holly'i aradı. Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi.
Uzun boyu, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir genç kadındı bu. Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiç bir şey yoktu. Genç kadının da ondan etkilendiği belliydi. Genç adamın gözlerine baktı ve 'Merhaba denizci, benimle bir çay içmeye gelmek ister misin?' diye sordu.
Tam o sırada güzel kadının omzunun üzerinden, yakasında beyaz karanfil olan kadını gördü.
Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardösüsü ve kalın bilekleriyle öylece ona bakıyordu.
Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak karşısında da yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu.
Kendini toparladı ve yanından geçen dünyalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi. Elinde Holly'le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı. Elini uzattı, 'Merhaba Holly' dedi gözlerinin içi gülerek.
'Pardon' dedi kadın. 'Ben Holly değilim. Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi. Sizi garın çıkışındaki cafe'de bekliyormuş...'
Bu dünyadaki en büyük yalnızlık aynı evde birbirini
sevmeden yaşayanların yalnızlığı...
Bu dünyadaki en büyük yalnızlık, birbirini sevmeden, birbirine değmeden, aynı yatakta uyuyanların yalnızlığı.
Sadece dış görüşüne bakarak hayatını geçireceği insanı seçen, onlarca erkek ve kadın var artık hayatlarımızda.
Siz onlardan olmayın olur mu?
O zaman işte sadece aşka değil, dünya üzerindeki gelmiş geçmiş tüm iyi şairlere ve aşkı için mücadele etmişlere de ayıp oluyor.
Paylaş