Paylaş
Kapkaranlık, puslu, leş bir İstanbul sabahı. Gün doğmadan dökülmüşüz yollara. Zaten epeydir güneş tam doğacakken vazgeçiveriyor bu topraklara. Kimsenin eleştirecek gücü yok, işe okula gidiyoruz işte gecenin kör karanlığında.
Balmumcu’ya inen yokuşların birinde yürüyorum. Karnım aç, hava soğuk, tek ihtiyacım bir tost ve bir demli çay. Giriyorum bir büfeye. Televizyon açık.
Spikerler epeydir aynı haberleri sunuyor sanki. ¨İnternetten alınan pompalı tüfekle öldürülen kadınlar bla bla... ¨
Ama başka bir şey söylüyor spiker bu sefer.
Kulak kesiliyorum. Bir koca cinayetinden bahsediyor yine.
Ama ekranda iki minicik kız çocuğunun fotoğrafı var.
Birden donup kalıyorum elimdeki yarısı ısırılmış kuru tostla öylece...
¨Maltepe'de bir ¨baba¨ iki çocuğunu öldürdükten sonra intihar etti. Cenazeler otopsi için Adli Tıp Kurumu'na getirildi. Burada cenazeleri bekleyen anne konuştu: "Dün akşam 'çocuklarını öldürdüm' diye aradı beni. Polisine de yalvardım savcısına da yalvardım. Beni bu adamdan kurtarın dedim" Ali Yardım'ın ağabeyi Ekrem Yardım ise "Bir baba o hale nasıl gelebilir. Anne sebebiyet vermiş ki olmuş. Devlete rica ediyorum. Biraz da erkekleri düşünsün" dedi.¨
Vay be… sıra çocuklarımıza mı geldi?
Kadın olmanın, kadın olarak yaşamanın, canını, namusunu korumanın bu kadar sakat bir hale geldiği bir dönemden daha geçti mi bu topraklar bilmiyorum. Nasıl bu kadar ayaklar altına alındı kadınlık onurumuz, ben bilmiyorum.
Aynı ay içinde tam 2 olay.
Dayaktan şiddetten yılmış, 2 kadın, kocalarına boşanma davası açıyor.
Evlerinden bir ceket ve çocuklarıyla kaçıp orada, burada, yer bulurlarsa sığınma evlerinde yaşamaya çalışıyor. Tarifi imkansız bir can savaşı başlıyor.
Sürekli gizlenen adresler.
Tehdit eden kocalar, tehdit eden kocaların tehdit eden aileleri, kadının adresini ele veren komşular, adamları serbet bırakan mahkemeler, uzaklaştırma kararı olmasına karşın adamlara çocuklarını görme izni çıkaran nöbetçi savcılar.
Aklımı kaçıracağım.
Bu nasıl bir hukuksuzluk, nasıl bir ihmaller zinciri, kimsenin anası, bacısı, kız kardeşi vicdanı kalmadı mı bu ülkede... ısrarla anlamaya çalışıyorum.
Sözün bittiği yer, kursağımızda kalsın.
Aylardır bağıra çağıra beni öldürecekler, çocuklarım tehlike altında diye bağıran 2 kadının yere batasıca kocaları ve aileleri gözünü bile kırpmadan basıyorlar tetiğe.
Önce 3 yaşındaki Elasu ve ve 5 yaşındaki Hira.
Ardından 3 yaşındaki Elif Mina ve 2 yaşındaki Miray Hira.
Üç yaşında diyorum, iki diyorum, beş diyorum duyuyor musunuz?
80 milyon bir olup öldürdük biz bu 4 çocuğu.
¨Evine dön¨ diyen komşu olduk, ¨kocanla barış dayak cennetten çıkmadır¨ diyen kayınvalide olduk, ¨dul kadını eve almam¨ diyen anne – baba olduk, devletin yasaları böyle bir şey yapamam diyen kamu görevlisi olduk. Hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam eden sokaktaki vatandaş olduk.
Yutkunamıyorum ben o puslu, o karanlık sabah, Dilek Çakır’ın kısılmış sesini televizyonun içinde duyduğumdan beri. Gözleri, en çok gözleri gitmiyor aklımdan.
İki anne, psikopat kocalarının internetten alınan pompalı tüfeklerle öldürdüğü minicik meleklerini yıkadı 2017 son günlerinde. Namazlarını kıldı, kefenlerini giydirdi, öptü kokladı, toprağa verdi.
Allah kahretsin.
Ve dün sabah...
Adana’da, 46 yaşındaki bir anne, 18 yaşındaki böbrek hastası kızını hastanede diyalize bırakıp evine dönerken silah zoru ile otomobile bindirilip ıssız bir yerde tecavüze uğruyor. Adamın elinden kaçıp polise sığınıyor. Adli Tıp Kurumuna sağlık raporu almaya gönderildiğinde yaşadığı kabusa dayanamayıp oracığa yıkılıveriyor.
Allah kahretsin.
Bu nasıl olabilir, güpegündüz, şehrin en işlek yerinde, kimse mi görmüyor? Kimse m duymuyor? Biz ne zaman ve nasıl sağır, dilsiz ve bu kadar kör olduk?
Bir iktidar savaşı değil artık bu, anlayın ne olur!
Hepimizin savaşı.
Başı açık, başı örtülü, şortlu, çarşaflı, doktor, ev kadını, muhasebeci, şarkıcı, bankacı, çiftçi, okumuş, okumamış, Ak Partili, MHP’li, CHP’li, HDP’li tüm kadınların onur savaşı.
Bizim acımızın tarifi, partisi, rengi, dili, mezhebi kalmadı artık.
Önce birbirimizi kabul edeceğiz tüm renklerimizle.
Sonra bir olduğumuzu tüm ülkeye göstereceğiz.
Birbirimize ¨dul¨ dememeyi öğreneceğiz.
Boşanana ¨kötü kadın¨ gözüyle bakmamayı öğreneceğiz.
Dilimize sahip çıkmayı öğreneceğiz.
Korkmamayı öğreteceğiz birbirimize.
Çocuklarımıza okullarda verilemeyen insan, hayvan ve doğa sevgisini biz evlerimizde vereceğiz.
Kadınlara saygı duymayı öğreteceğiz erkek çocuklarına.
Yolda nişanlısı, sevgilisi, kocası ya da akrabası tarafından hırpalanan, tartaklanan bir genç kız ya da bir kadın gördüğümüzde susmayacağız.
Bağıracağız, yardım isteyeceğiz, polis çağıracağız.
Apartmanda dayak yiyen komşu kadınlar duyduğumuz zaman televizyonun sesini daha fazla açmayacağız artık.
Balkona çıkacağız, bağıracağız, polis çağıracağız, gelmedi mi ısrarla arayacağız, bütün mahallenin kadınlarını haberdar edeceğiz gerekirse adamın kapısına dayanacağız.
Biz sesimizi çıkarmasak hiç bir şey değişmeyecek bu ülkede.
Sokakta dayak yiyen kızlara, otobüste tacize uğrayan kadınlara, koca dayağından kaçıp boşanmaya çalışan kadınlara bir tekme de biz vurmaya; dul kadın, kötü kadın yaftası yapıştırmaya devam edersek bir gün sıra bize de gelecek.
Ben, akşamın bir vakti, iki mahalle öteden evime dönmeye çalışırken, bir apartman boşluğuna çekmesinler diye, önlem olarak sokağın ortasından yürümekten başka bir çarem olsun istiyorum artık.
İnternette biber gazı spreyi aratmaktan başka bir bildiğim olsun istiyorum.
Ya bizi koruyacak yasalar çıkartın artık ne olur.
Ya da bu gözü dönmüş psikopatlar hepimizi toptan temizlesin, bitsin bu işkence!
Paylaş