Paylaş
Tek dileğim suya kavuşmak. Deniz suyu değil, musluk suyu.
Hisarüstü’nden aşağı sallanmalı bir yokuşta yer alan evime ulaşmaya çalışırken beyaz bir araba, son sürat, yokuş yukarı üzerime geliyor. Araba dediysem, modifiyeli Türkiş uzay mekiği. Ben 20, o ise en az 100 km hızlayız.
Camlar karartılmış, popo kaldırılmış, içeriye 90’lar Erdek diskosunun bir ufağı kondurulmuş. Son anda frene basıp durabiliyor. ¨Napıyorsun yahu¨ demeye kalmadan, pencere açılıyor. Hoop, okkalı bir küfür.
Boş ver şimdi akşam akşam diyorum içimden. Suçlu benmişim gibi patinaj çekerek yanımdan geçip gidiyor. Ki, buraya kadar anormal bir durum yok.
Alnımıza bant yaptırdık Yeni Türkiye’yi.
Yola devam ederken, sağda pembeli bir karaltı. 20-21 yaşlarında kumral bir kız kaldırıma oturmuş ağlıyor. Ders kitapları kucağından yere saçılmış. Ağzının kenarından kan gelmiş. Ön dişinin biri kırık.
İnmem, kızın yanına koşmam, yerden kaldırmam, kitaplarını toplamam,
hepi topu 50 saniye. Allahtan sokak trafiksiz de arkadan gelen giden,
korna çalan yok.
¨Ne oldu?¨ diyorum elimdeki pet şişe suyla yüzünü yıkarken. ¨Yok bir şey¨
diyor. Zaten ağlamaktan cevap verecek gibi değil. Az sonra anlaşılıyor ki,
patinajlı Komançero, kızı epey tartaklayıp arabadan atmış.
¨Yürü diyorum karakola gidiyoruz. Şikayetçi olacağız.¨ ¨Yok¨ diyor, gitmem¨ ¨Neden?¨ ¨Annem babam öğrenir, onunla görüşmem yasak.¨ İyi ya işte, annen banan sahip çıkar sana, hep birlikte şikayetçi olursunuz.¨
¨Gitmeeem polise¨ diye daha çok ağlamaya başlıyor.
Hıçkırıklar arasında belli belirsiz bir cümle daha dökülüyor dilinden.
¨Ben onu çok seviyorum ya tutuklarlarsa!¨
¨Nasıl ya, seni döven bu (biip)’i mi seviyorsun?¨
¨Seviyorum evet.¨ Yeniden ağlamaya başlıyor.
Sessizlik.
¨Peki¨ diyorum, sen bilirsin.
¨Kalk bari, seni metro durağına bırakayım.¨
Yol boyunca hiç konuşmuyoruz. Bir ara niyetlenip aşkın
bu olmadığını anlatacak gibi oluyorum. Vazgeçiyorum sonra.
Aklıma üniversite yıllarımdaki mahalle arkadaşım Elif ve erkek
arkadaşından bile isteye yediği dayaklar geliyor. Allahtan çocuk
başkasını buldu da Elif kurtuldu o hastalıklı ilişkiden.
Demek aradan geçen 15 yıl, hiç değiştirememiş şiddet seven kadınları.
Şiddet türlü türlü. Psikolojik olanı var. Fiziksel olanı var.
Cinnet geçirip döveni var. Keyiften döveni var.
Patates az pişti diye dayak yiyeni var.
5 çocuğuyla ortada kalmasın diye dayağa boyun eğeni var
Çaresiz kadınlar var bu ülkede. Eşya gibi satılan.
Karşı koyamamalarına gıkınız çıkmaz, hikayelerini duysanız.
Ama en berbatı ne biliyor musunuz?
Üniversitede okuyup iyi kötü bir ailesi, geleceği, kariyer hayali, mutlu bir ilişki yaşama ihtimali olup buna rağmen aşkı; dayak, şiddet, kıskançlık hatta taciz sanan şehirli küçük kadınlar. Ve sandığınızdan daha çoklar.
Kızlar, bir silkelenip kendinize gelin.
Açın, ¨Sence8¨, ¨Black Mirror¨ izleyin. 2 sergi gezin.
Dışarı çıkın, kocaman bir nefesi içinize çekin.
Okunacak bir sürü kitap, görülecek bir sürü ülke, tanışacak
bir sürü güzel adam varken bunu kendinize yapmayın.
Benim sinirlerimi zıplatmayın!
Paylaş