Paylaş
Birkaç gündür ruhsal olarak kendimi pek iyi hissetmiyordum... Normalde bu tür durumlarla karşılaştığımda kendimi telkin etmeyi beceriyorum. Önceden içimde birikmişler de varmış demek ki, bu sefer biraz fena kapıldım sanırım... Kontrol edemedim... Ve hatta bu haftaki yazımı askıya almayı bile düşündüm. Allah’tan şahane bir doğanın içindeydim ve yanımda birlikte olmaktan mutluluk duyduğum, sevdiğim bir arkadaşım vardı. Bu güzelliklerle bir arada olmak, içimde büyümeye hevesli kötü ve manasız duyguları uzaklaştırmama yardımcı oldu. İnsanlık hali... Hepimiz bu tür durumlarla sık sık karşılaşırız elbette... Kötü hissettiğinizde yaşam bir anda boşluğa düşüyor ve anlamlandıramadığınız bu boşluğun içinde kayboluyorsunuz. Hangi yaşta olursanız olun, ruhsal olarak istemediğiniz, beklemediğiniz, hoşunuza gitmeyen herhangi bir durumla karşılaştığınızda önce kendinizi sonra da yaşamı askıya alıyorsunuz. Bu kararı aldığınızda; zihniniz verdiğiniz direktifi ciddiye alıp, sizi yaşamdan izole etmeye başlıyor. Kısa bir süre sonra da hayatla tüm bağlarınız kopuyor. Evet, zihniniz emrinize itaat etti ancak ruhunuz her zamanki gibi isyankâr... Hayata geri dönmeye karar veren ruhunuz yaşama yeniden asılmaya çabalayınca içinizde bir türlü isimlendiremediğiniz, saçma sapan bir durum peydahlanıyor. Karmaşık duyguların kontrolüne girip savrulmaya başlıyorsunuz. İşte yukarıda bahsettiğim, insanın içerisine düşüp savrulduğu boşluk böyle oluşuyor. Hayatınızı boş bırakmayın, yanınıza sevdiklerinizi alın, yapmayı sevdiğiniz şeyler olsun... Doğa... Sevgi... Ve mutlaka aşk...
‘ALOŞ’ DÜN, BUGÜN, YARIN...
Cermodern’de 4 Ocak’ta başlayan, küratörlüğünü Burak Fidan’ın yaptığı ve heykeltıraş Ali Fuat Germaner’in 1950 yılından günümüze kadar süren çalışmalarını yansıtan şahane serginin, biraz geç farkına vardım. Uzun zamandır birbirinden çok farklı duyguları bir arada hissettiren bir sergiye tanık olduğumu hatırlamıyorum. İnsanın kendi içine gizlediği, kimseyle paylaşmak istemediği gerek düşsel gerekse gerçek yaşam düşüncelerini ortaya çıkarma ve hatta haykırma cesareti veriyor. Aloş yani Ali Fuat Germaner, var olmayan bir medeniyetin var olan düşsel dünyasını ortaya koymuş. Aslında yok da varmış gibi, ya da tam tersi var da yokmuş gibi bir dünyayı canlandırmanın bilinçdışı tasvirlerimizin tanıdık resimlerini çağrıştırıyor. Masal anlatılırken en başında söylenen klişeyi bilirsiniz... “Bir varmış, bir yokmuş...” İşte öylesine bir dünya... 28 Mart son gün, mutlaka gidin yoksa gerçekten eksik kalırsınız...
NICO LA PIZZA
Tunalı’ya yürüyüşe gidenler, Büklüm Sokak’ta açılan yeni pizzacının farkına varmışlardır mutlaka. Alışık olmadığınız türde ve lezzette nefis pizzaları mutlaka tatmalısınız... “Pizza di roma veya Pizza Romana” denilen ve İtalya’nın başkenti Roma’ya has “Pizzeria al Taglio (Kesme Pizza)” dilimlenmiş sokak pizzasını yıllar önce Roma’ya gittiğimde tatmıştım... Şahane tadı öylesine damağıma yapışmış ki gördüğümde eski dosta kavuşmuş gibi sarılmak istedim. Diğer pizzalardan farkı var elbette... Pizzanın hamuru önceden pişiriliyor. Hamur piştikten sonra üzeri sosla kaplanıyor, peynir ve farklı seçeneklerle çeşitlendiriliyor. Tepsiden makasla kesiliyor ve piştiği fırında taş fırında (Mikro dalga kullanmıyorlar) ısıtılarak servis ediliyor. Pizzacının sahibi Nico, uçak mühendisi ve yıllardır Ankara’da yaşayan bir Romalı... Çok sempatik ve eli de lezzetli... Uğrayıp “Ciao” deyin...
ŞİNİTZEL’İN YENİ ADRESİ ‘KÖFTEKARE’
En çok sevdiğim yemeklerin arasında “Viyana Usulü Şinitzel”in yeri bambaşkadır. Yıllar önce kapanan Tahran Caddesi’ndeki Şinitzel Restoran’da yedikten sonra Ankara’da doğru dürüst şinitzel yemedim dersem abarttığımı düşünmeyin. Cidden iyisini yapan yer yoktu ya da ben rast gelmedim. Her neyse sadede gelirsek, Hoşdere Caddesi’nin Atakule çaprazındaki parkın hemen arkasındaki köfteci Tayfun Sırt, sade yağda Viyana usulü şinitzel pişiriyor. Siz de benim gibi düşkünseniz, gözünüz aydın derim. Tayfun’a uğrayın... Şinitzeli seveceksiniz.
KOVAN BİSTRONOMY
CSO Ada’ya gitmeyen kaldı mı? En azından sanatseverlerin önemli bir çoğunluğu mutlaka gitmiştir. Ben gitmeyi çok seviyorum. Her seferinde farklı bir tarafını keşfediyorum. Bulunduğu konum ve çevresinin geniş açıklığı ferahlık ve huzur aşılıyor. Gittiğimde CSO Ada’nın içinde, arı kovanını andıran yapısıyla bayıldığım görünümlü restoranı “Kovan”da mutlaka bir kahve, çay içmeyi seviyorum. Bu gidişimde karnım açtı, yiyecek alternatifleri de varmış. Biber yatağına yatırılmış, köri soslu ve Hindi fümeli tavuk sarma nefisti. Gittiğinizde denemenizi tavsiye ederim.
Paylaş