Uyanın... bahar gülümsüyor

“Her sabah yeni bir potansiyele sahiptir ancak önceki günün talihsizlikleri üzerinde duruyorsanız, muazzam fırsatları gözden kaçırmaya eğilimlisiniz demektir.” Harvey Mackay”

Haberin Devamı

Son birkaç gündür, baharın sıcak gülümsemesine rağmen, önceki günlerde karın soğuğuyla uyanışımız geliyor aklımıza ve tedirgin oluyoruz. Bu tedirginlikle baktığımız güneşin gülümseyişine güya aldanmıyor, kendimizi uyanık sanıyoruz. Yorgunluk basıyor aniden, miskinlik ve ardından karamsarlık tüm bedenimize hükmediyor, sıcak güne, soğuk duygularla başlıyoruz. İçimizin karanlığı günün aydınlığına inat, gözlerimizi karartıyor, baharın kokusunu, cıvıldayan kuşları ve güneşin parlaklığını görmezden geliyor, umursamıyoruz. Kararmış duygularımızla tüm günü karalıyor, sevgiden beslenen ruhumuzu gizlediğimiz dehlizden çıkarmak ve güne uyum sağlamak güvenli gelmiyor. Korkuyoruz aslında, birbirimizden korkuyoruz, çekindiğimiz ve kapılmaktan korktuğumuz o birbirimize verdiğimiz sevgi ve güvenin sahteliği belki de. Hayal kırıklıklarının damarlarımıza sızdırdığı sinsi güvensizlik hissi ile bu hislerin tükettiği sevginin yerine koyduğu güvenli samimiyetsizlik duygusunun bizi soktuğu karmaşıklık. Güzelliklerden ürkmeye başladık, gerçek olabileceklerini düşünemiyoruz artık. Sahte olabileceği sanrısıyla, ürküyor ve kapılmak istemiyoruz mutluluğa. Kendi duygularımızı dinlemeyi bıraktık, başkalarının tasarlayıp önümüze koyduğu duyguları istemesek de yaşıyoruz. Bütün bu olumsuzluklar sizi sizden aldı değil mi? Kolayca teslim oldunuz hatta... Baharı görmezden gelecek kadar doğadan kopmanın güvenli suniliği içinde mutsuzsunuz biliyorum. Kendinize dönün ve siz yeniden siz olun. Günü de kaçırmayın, gerçeği de... Hadi ama uyanın! Bahar gülümsüyor.

Uyanın... bahar gülümsüyor

HEM PASTANE HEM DE ‘ZAHİRE’

Zahire’nin kelime anlamı çok derin. Aşlık deniyor, kışlık da tahıl ambarı veya deposu da deniyor, kiler de denebilir. Tümünün çağrışımı ise el emeği, alın teri ve üretimde birleşiyor. Zahire kelimesi ayrıca hem Anadolu’ya hem insana hem de doğa ve saflığa da dem vuruyor. Uzun zamandır kullanmadığım bu kelimeyi kullanmama sebep; Çayyolu Bangabandhu Bulvarı üzerindeki çarşı içinde bulunan ‘Zahire Pastanesi’ oldu. Çoğunlukla olumlu yorumlar duyduğum bu pastaneye gittiğimde, pastanenin 1930’lu yıllarda Ulus’ta açılmış ‘Musluoğlu Pastanesi’nin üçüncü kuşak temsilcileri tarafından işletildiğini öğrendim. Yemek menüsü koymayan, geleneksel pastanenin Ankara’da kalan çok az örneğinden bir tanesi olması ayrıca hoşuma gitti.

Uyanın... bahar gülümsüyor

Kasada duran Eymen Musluoğlu, dedesi İsmail Musluoğlu’nun ‘müşteri darıltmayan’ çalışma felsefesine bağlı kalmaya çalışması, işine verdiği önemin de bir göstergesi. Her şeyden önce pastanenin pastane gibi kokması ve adından da anlaşılacağı üzere ‘zahire’nin doğal bereketi ile güven vermesini görmekten de memnun oldum. Krakerleri tazeydi, lezzeti güzeldi. Klasikleşmiş ürünlerinin arasında havuçlu kek ilk sırada, sonrasında muzlu veya çilekli rulo pasta geliyor. Ben artizan çikolatalarına da bayıldım, tahinli çikolata ile portakallı olanlar efsane diyebilirim. Uğradığınızda tadına bakın hak vereceksiniz.

Uyanın... bahar gülümsüyor

KEBAPÇIDA ‘IZGARA ÇUPRASI’

Farabi Sokak’taki Kebap 9 ve Ali Pirim, Ankara’nın en eski mahalle kebapçılarından olsa da gönül verdiği Beşiktaş’ın kalesi, çarşıdaki balıkçılara nispet yapıyor, hatta onlardan daha iyi balık pişiriyor diyebilirim. Kebap ve pidelerinin artık klasikleşmiş lezzetine müptela müdavimleri ızgara veya odun fırınında pişen balıklarına da rağbet ediyor. Hâl pazarından gidip kendi elleriyle seçtiği balıkların tadı nedense nefis oluyor. Önceden fırında pişirdiği ‘Karadeniz somonu’nu ve nefis lezzetini anlatmıştım. Son gittiğimde geçirdiğim rahatsızlığı bahane ederek aslında yemek istediğim meşhur tereyağlı ‘Ali kebabı’ iptal edince bozuldum tabii. Yerine getirdiği ‘ızgara çupra’yla kesişen bakışlarımız ve balığa işleyen meşe kokusu iştahımı yeniden kabartınca olması gerekeni yapıp ellerimle gömülmek tek çareydi. “Ha şöyle” diyen bakışlarla izleyen Ali ağabeyin “Soğan da vereyim mi?” cümlesine kafa sallarken, içi sulu dışı çıtır çupranın büyüsüne kapılmış, deniz havası alıyordum. Çok iyi geldi be Ali ağabey hem çupra hem de deniz havası.

Uyanın... bahar gülümsüyor

ISLAK KÖFTE ‘KAZAN KEBABI’

Hafta sonları bana gelen çocuklarım en sevdikleri yemeğe ‘ıslak köfte’ deyip pişirmemi istiyorlar. Asıl adı ‘kazan kebabı’ Güneydoğu’ya has bir ara yemek aslında. Eskiden bakır kazanlarda pişirildiğinden lezzeti de görüntüsü de nefis olmuş. Az yağlı kıymayı sadece tuz ve karabiberle biraz yoğurun. İster avuç içi kadar sıkım, isterseniz yuvarlayın fark etmez. İyice una buladıktan sonra kızdırdığınız yağda 5-6 dakika kızartıp çıkarın. Yazdan hazırladığınız menemenlik sosunuz varsa ne ala, yoksa komşudan isteyin onlarda da yoksa kışlık domatesi sakın kullanmayın ve konserve sos alın o daha makul. Domates sosu 15-20 dakika pişirdikten sonra önceden kızarttığınız köfteleri atıp yarım saat daha pişirin. Yanına sade ve tereyağlı pilav iyi gider, aklınızda olsun.

Yazarın Tüm Yazıları