Paylaş
Yalnızlığın derin kuyusuna gömüldüğümüzde, farkında olmadan, için için ama sessizce haykırdığımız sorudur “Orada kimse var mı?” Göçük altında kalmak gibidir yalnızlık, kurtulmak ya da kurtarmak için de haykırır, “Orada kimse var mı?” İnsanın insana mecburiyetinin yadsınamayan gerçeğine verdiği cevap, sevgiyle beslenen insan ruhunun aradığı enerji kaynağını bulmak için de sorduğu sorudur. Ülkenin dört bir yanından #İzmirdepremi için tek yürek olmaya giden arama kurtarma ekiplerinin, kendi hayatlarını saydıkları ‘hiç’ kelimesini ‘hayat’ haline getirmeye, yüreklerimize serptikleri suyu, göçük altındaki ruhlara can olarak vermeye İzmir’e giden, Türkiye yürekli ekiplerin sorduğu sorudur “Orada kimse var mı?” “Merhaba, ben Ayda Gezgin, elimi tutar mısınız?” diyen minik yüreğin seslenişine uzattıkları el, akıttıkları gözyaşıdır. İnsan olmayı yeniden hatırlatan tüm kurtarma ekiplerine bedenimiz, ruhumuz ve yüreğimizle minnettarız.
DOĞAYA DÖNÜŞÜN ÖRNEĞİ
Yükselttiğimiz ego duvarlarına tırmanışımız hırsla sürerken, geldiğimiz noktadan düşmemek için tutunarak büyüttüğümüz korkularla yaşamaya inanın ki değmiyor, zamanını kestiremediğiniz bir sarsıntıda tepetaklak oluyor, her şeyinizi yitirebiliyorsunuz. Doğaya tutunmalı insan, toprağa, ağaca, yeşile. Kısacası doğallığına dönmeli. Kendi eliyle yarattığı teknolojik canavara yem olmamak, sevgiyi, saygıyı unutmamak için, özüne dönmeli. Birkaç yıldır hayranlıkla izlediğim, Beynam köyündeki Ayone Çiftliği, doğaya dönüşün ve doğallığın insanla uyumunu sergileyen önemli bir örnek haline geldi. Sevgili Aybige Erişen ailesi ile birlikte çalıştığı çiftlikte, kendi elleriyle diktiği atalık tohum sebze, meyve fidelerini özenle yeşerttikten sonra hasat etmenin verdiği manevi mutluluğun tadını çıkarıyor.
Çiftliğin doğal yapısı içinde kurduğu mutfakta, ürettiği doğal ürünlerden tek başına pişirip servis ettiği yemekleri tattığımda aldığım hazzı tarif etmek mümkün olsa, cennetin sofrasında yer almak gibi bir şey derim. Küçük gruplar halinde kabul ettiği referanslı doğa düşkünü misafirlerini, her ay farklı bir menü ile mest ediyor. Her pazar, taze çiftlik ürünlerinden hazırladığı brunch (geç kahvaltı) ve ayda bir kez planladığı barbekü kaçırılmaması gereken keyifli etkinlikler. Kasım ayı menüsünü inceledim gözlerim kamaştı. Izgara bal kabağı ve bürüksel lahanayla dana rosto kulağa hoş gelirken, bal kabaklı cevizli bourbon baklava ağız sulandırıyor. Jersey inek sütünden mayaladığı yoğurt nefis, karakılçık buğday unundan pişirdiği ekmekler emsalsiz, Beynam eşsiz, Aybige sevgi dolu. Ben de referans oluyorum, mutlaka gidin.
SAĞLIKLI ET VE ÜRÜNLERİ
Kaynağı belli et, doğal beslenmiş hayvandan elde edilen et ve ürünleri bulunduran kasap sayısı çok az. Pandemi döneminde en fazla özen gösterdiğimiz hijyen konusunun, et ve ürünlerinde daha da hassas olduğu bilincinde olmamız bizi, iyi kasap, temiz kasap bulmaya teşvik ediyor. Kasap Erol Çapraz, iyi bir kasap olmanın yanı sıra, iyi bir yetiştirici olma özelliğini de taşıyor. Yeniden düzenlediği kasap dükkânını, hijyen ve temizlik konusunu ciddiye alan tasarımıyla çok beğendim. Mermerlenmiş etleri sergilediği vitrin iştah açıcı, etler çiğ çiğ yenecek kıvamda. Sancak Mahallesi Tiflis Caddesi’ndeki ‘Özel Kasap’ çok iyi. Uğradığınızda kasap Erol ve ekibi mutlu oluyor, çay da var, kahve de.
KAYMAKLI KEMAL PAŞA
Bestekar Sokak’ın en iyi restoranı ‘Popina’ya uğrayıp sevgili Özlem ve Çağla’yla sohbet etmeyi seviyorum. Son gittiğimde bamya ve şehriyeli bulgur pilavı nefis görünüyordu ancak tadımdan döndüğüm için tadına bakamadım. Popina’da lezzetsiz yemeğe rastlamadığım için şüphesiz nefistir. Kaymaklı ve fıstıklı Kemal Paşa tatlısı yedim, canlandım. Şimdiye kadar yediklerimin içinde en iyisiydi, sevgili Çağla her zaman olduğu gibi döktürmüştü. Yolunuz Bestekar Sokak’ı mutlaka düşer, Özlem de Çağla da misafir sever.
Paylaş