Paylaş
Kafamız çok karışık. Her anlamda çok karışık hem de...
Hayat, dünya, evren, maneviyat gibi ağır ve felsefik konular var; onlar hep bir köşede duruyor. Allah’tan çok sık değil, arada yokluyorlar. Geçmişin hatıraları, geleceğin hayalleriyle epeyce oyalanıyoruz. Geçim derdi her an aklımızdayken; anı yaşamak, yarını planlamak gibi evrensel düşünceler lükse kaçıyor ve hatta aklımızın ucundan bile geçmiyor.
Komşunun kızı, kaynımın oğlu, arkadaşın eşi dedikoduları bir nebze ferahlatıyor ama bazen de kabak tadı vermiyor değil hani. Armudun sapı, üzümün çöpü, ciğercinin kedisi alınganlıkları var; o ayrı bir dert zaten.
Aşk, meşk gibi yanık konular da var mesela... Güzeldi, yakışıklıydı, baktıydı, bakmadıydı heyecanı basıyor, şirazeden çıkıyoruz; en çok da bunlara kafa yoruyoruz. İlk tanıştığımız gün, ilk buluştuğumuz gün, doğum günü, sevgililer günü, bayram günü, seyran günü diyerek, ayrıcalık oturtup özelleştirdiğimiz günler var bir de... Hatırlaması, hazırlanması, sürprizi, egosu, kaprisi ile girdiğinde içinden çıkamadığın bir labirent, ve hatta bambaşka bir dünya. İyi hissetmek, mutlu olmak, huzuru duyumsamak için sürekli yeni duygular, ritüeller ya da totemler deniyoruz ama yine de Nirvana’ya ulaşamıyoruz. Ne kendimizden hoşnut, ne de bir başkasından memnunuz. Şikâyetler diz boyu ancak çözümsüzlük ya da çözümlememe arzusu adam boyu neredeyse... Başınız halen göğe ermediyse kalkıyoruz. Haydi! Nirvana’ya bir-iki...
KELİME MÜZESİ
(Bu müze, yazar “Şermin Yaşar” tarafından Türk diline bir vefa borcu olarak kurulmuştur.)
Bunca yıldır yazı yazıyorum. Hatırı sayılır sayıda kitaplar da okudum. Görmediğim, duymadığım, duysam bile farkında olmadığım o kadar çok kelime, deyim ve hikâyesi varmış ki; halen şaşkınım! Mesela “dağarcık” kelimesi genelde çobanların kullandığı bir tür küçük heybeye veya küçük çuvala deniyormuş. Bir başka anlamı da “bellek, hafıza.”
“Çoban dağarcığına ne koyduysa onu yer, insan dağarcığına ne koyduysa onu der.” Nasıl şahane bir deyiş değil mi? Bir bilseniz daha neler var. Türkçe’de içi boş, oyuk ya da oyulabilen nesnelerin çoğunun “K” ile başladığını öğrendim. Alfabedeki tüm harflerin en az bir kere kullanılmış olduğu cümlelere “pangram” dendiğini... Bir ipe, bir çubuğa geçirilmiş, dizilmiş veya birbirine bağlanmış yaş meyve veya sebze bağına “hevenk” dendiğini de... Kelime Müzesi, Ankara Kalesi civarında, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin hemen karşısında. Üç katlı kelime dolu bir hazine sandığı adeta... Gidip “temaşaya (hoşlanarak seyretmek) çıkınız.
KAR HELVASI, HAYTALI VEYA ‘BİCİ BİCİ’
Kış aylarında temiz kara buladığımız pekmezle de tadına varıyoruz. Yazın çoğunlukla yayla kültürüne yakın bölgelere has bir ferahlama tatlısı, yiyeceği ve hatta içeceği de diyebileceğimiz “Bici bici”ye Anadolu’da karsambaç ya da karlamaç da deniyor. Adana ve Mersin’de muhallebiyle yapılanına bici bici, Hatay’da dondurmayla yapılanına “haytalı” deniyor. Aydın ve civarında dut şerbetiyle hazırlanınca “kar helvası” oluyor. Ankara’da varlığını ilk kez duyduğum “bici bici”ye Gölbaşı’nın Bahçelievler Mahallesi Üniversiteler Caddesi civarında rastladım. Mekânın adı Atomx Karınca.. Sahibi sevgili Mustafa da tıpkı atom karınca.. Kafede tek başına çalışıyor. Bici bici ile birlikte Adana ve Mersin’e has muzlu süt de denilen “Atom”u da hazırlıyor. İçinde Avokado, Trabzon hurması, ejder meyvesi, kuru incir vs.. olan soslarla hazırlanan atom için değil Gölbaşı’na, Fizana bile gidilir.
VEGAN DONDRİK
“Dondrik” kelimesi, işin gırgır taraf yani esprisi. Birkaç ay önce Tayland usulü tava dondurmanın Kavaklıdere-Abay Kunanbay Sokak’ta bulunan Ankara’daki temsilcisi “Rolls’n Smiles” dondriklerini pardon dondurmalarını anlatmıştım. Sevgili Didem ve arkadaşları, bu dondurmanın vegan olanını yapmışlar. Tamamen doğal ürünlerden... Organik fındık ve organik bademlerden elde ettikleri vegan süt ile doğal salep kullanarak sizin seçeceğiniz vegan ürünler bir araya geliyor, lezzeti çıldırtıyor.
1991 ROKO DONDURMA
“Rahmi Oğlu Kebir Oğulları” Roko’nun açılımıymış. Roko’nun Demetevler’deki ilk dükkânında karşılaştığım Kebir bey söyledi. AVM kokusu ve sosuna bulanmış dondurmaları sevmiyorum o yüzden mahalle dondurmacısına geldim. Vitrindeki dondurmalar göz alıcıydı. Vitrin tezgahının hemen arkasında çalışan dondurma makinelerinde dönerek kıvam bulmayı bekleyen sütün kokusu da yayılmıştı. Makinelerin başında dikkatle dondurmayı pişiren boneli kadının adı Ebru ve aslında ekonomistmiş ama dondurma daha cazip gelmiş. Bence de öyle. Uğrayın, bayramınız olsun...
Paylaş