Hatırası var: Döner ve edebiyat Kebapçı Canbolat

“Okuyor musun? Okumalısın sana yalvarırım! İnsan aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor.” (Rosa Luxemburg)

Haberin Devamı

Köşemde epeydir ara verdiğim 40 senesini deviren esnafla yaptığım sohbetleri yazdığım ‘Hatırası Var’ söyleşilerinin ilkinde kebap düşkünlerinin yakından tanıdığı Halit Dağlı ve ‘Adana Sofrası’nı işlemiştim. İkincisinde, bu sefer döner kebap tutkunlarının müptelası olduğu, Ankara’ya has ‘Yaprak Döner’in en lezzetlisinin yapıldığı Aydınlıkevler’deki ‘Kebapçı Canbolat’ ve kurucusu Sebahattin Canbolat var.

Hatırası var: Döner ve edebiyat Kebapçı Canbolat

Hatırası var: Döner ve edebiyat Kebapçı Canbolat

EFLATUN, MONTAIGNE, FLAUBERT VE ‘KEBAPÇI CANBOLAT’

Haberin Devamı

Şaşırdınız mı? Edebiyatla döner kebabın ilişkisi olamaz mı yani? Aslına bakarsanız benim de aklımda böyle bir başlık atmak yoktu ama dahası da var… Aklımda kalanlardan, Socrates var, Moliere var… Bizden Necip Fazıl var… Halit Ziya… Favorisi Peyami Safa’nın 9. Hariciye Koğuşu ve başkaları da var. Var da var… Ne çok kitap ismi saydı. O saydıkça ben kendimden geçiyordum… İşin aslı şu… Sebahattin Usta’yla söyleşmek için daha önce de döner yemek için defalarca gittiğim Aydınlıkevler’de üst geçidin hemen arkasına gizlenen 40 yıllık küçücük dükkânına girdiğimde birazdan müptelası olduğum nefis dönerden yiyecek olmanın verdiği huzur vardı. Sohbete başlamak için ‘40 yıldır aynı leziz döner… Nasıl olur?’ İlk sorum oldu. Sebahattin Usta, “Montaigne’in denemelerini okudum, Madam Bovary ve Eflatun okudum…” dedi. Yanlış mı sordum, soruyu tekrarlasam mı dedim kendime ama vazgeçtim. Edebiyatla döner kebabın ilişkisini kurmaya çalışırken huzurum kaçmadı desem yalan olur. Sonra fark ettim ki o anlattıkça içimdeki huzursuzluk yerini derin bir aydınlanmaya bırakıyordu.

Hatırası var: Döner ve edebiyat Kebapçı Canbolat

Hatırası var: Döner ve edebiyat Kebapçı Canbolat

Haberin Devamı

Hatırası var: Döner ve edebiyat Kebapçı Canbolat

YENİ HAYAT MAHALLESİ, CEBECİ ORTAOKULU…

Çocukluğunu anlatırken ilkokulunun ve Ankara Kalesi’nde doğup büyüdüğü mahalle isminin çok sevip anlam yüklediği ‘Yeni Hayat’ olduğunu söylediğinde gözlerinin mavisi de parlamıştı. Ankara’da Almanlar’ın yaptığı beş okuldan biri olduğunun altını çizdiği ‘Cebeci Ortaokulu’nu ve orada edindiği Alman disiplinini unutamamış. Okulun devasa kütüphanesi, sinema salonu, laboratuvar ile müzik ve tiyatro sahnesi vardı, “Koridorlarda koşamazdık” derken muhtemelen okulun içindeki çocukluğuna gitmişti. Bana da mutlaka gidip görmemi tavsiye etti. Ben halen edebiyatın mutfağından, mutfağın edebiyatına geçmenin arayışındayken; Sebahattin Usta aslında bana iyi döner pişirebilmenin temelinde yatan ipuçlarını felsefesiyle birlikte veriyordu. “Ankara dönerini en iyi yapan ustalar Nazım abi, Süha abinin ellerinden yedim… Kukla kebapta Hadi abinin yaptığı iskenderin tadı halen damağımda” dediğinde belli ki işini iyi yapmanın verdiği hazzın farkına o zamanlar varmış.

Haberin Devamı

BABASINA DA, İŞİNE DE AŞIK… ‘BÜŞRA CANBOLAT’

Hatırası var: Döner ve edebiyat Kebapçı Canbolat

Biz Sebahattin Usta’yla sohbet ederken sevgili kızı Büşra, babasını ve hareketlerini hayranlıkla izledi… Büşra’ya ‘iyi döner nasıl hazırlanır’ diye sormadım… Babasının kızı olduğuna göre, ‘Sen hangi kitapları okudun’ sorusu daha makul olacaktı… “Babamın okuduklarının bir kısmını okudum” cevabı yetti zaten… Büşra, iş arkadaşları Bülent Usta ve Havva Hanım’la birlikte döneri hazırlarken babasının bakışlarını kontrol ediyor, memnuniyetini gözlerinden okumaya çalışıyor, cevap alamayınca sesli soruyordu. “Beğendin mi babacım?” Sebahattin Usta da gözlerindeki mavi ışıkla cevap veriyordu. Ağabeyi Tacettin Canbolat’dan edindiği kitap okuma alışkanlığının iş ve aile hayatına yansıması o kadar belirgindi ki; sosyal duyarlılığın, iş disiplini ve saygıyla hemhal oluşunun sonucuydu sürekli tekrarladığı “Müşterimize vefa borçluyuz…” cümlesi. “Müşterilerimin teveccühü sayesinde ailemi geçindirdim, en büyük hedefim çocuklarımı okutmaktı; bunu da başardım” derken güzel kızı Büşra’ya baktı. Oğlu Barbaros, “Ben büyüyünce dükkânı devam ettiririm” deyince; “Okumaz diye ödüm koptu, bir daha dükkâna getirmedim” dedi. Barbaros inşaat mühendisi oldu şimdi Aselsan’da çalışıyor. Büşra ise Ankara Üniversitesi İstatistik Bölümü’nü bitirdikten sonra çalışmamış. Babası rahatsızlanınca yerine bakmaya gelmiş… Geliş o geliş, babasına olduğu gibi işine de aşık olmuş… “Çok sevdim bu işi” derken mavi gözleri babasınınkilerle çakıştı… Sebahattin Usta çaresiz… “Kadınlar daha naif işler de çalışmalı” dedi ama Büşra’nın bu durumuna razı olmuştu. “Onu denetlediğimi düşünmesin diye pek uğramıyorum dükkâna” dedi… Son olarak; “’Okulda aldığım eğitimde, okuduğum kitaplarda ve hayatta edindiğim bilgilerin sonucunda öğrendiğim şeylerin en başında “Her ne iş yapıyorsan en iyisini yapmak için çabalamalısın…” düsturu var, dedi… Bu denli zarif ve duyarlı bir düşünceyi ancak kitap okumakla elde edilebileceğini bir daha teyit etmenin mutluluğunu yaşadım… Dükkândan ayrılırken dönerin edebiyatla alakasını keşfetmekten ayrıca memnun olmuştum…

Haberin Devamı

Hatırası var: Döner ve edebiyat Kebapçı Canbolat

Yazarın Tüm Yazıları