Paylaş
Neden gülümsemediğimizi anlamış değilim. Somurtmak için yüz küsur, gülümsemek için sadece on iki kasın hareketlendiğini okumuştum. Kendinizi fazla yormadan huzuru çağırabiliyorsunuz yani, tek yapmanız gereken şey ‘gü-lüm-se-mek.’ Pandeminin insan psikolojisini derinden etkilediği günlerin uzamasıyla yüzümüze inen bezginlik ve korkuyla karışık ifadeler, her ne kadar maskenin altında kalsa da, iç dünyamız bedenimize yansıyor, mutsuzluğumuz gözüküyor. Bunu anlamak mümkün tabii, ancak insanın moral ve sevgiyle yaşama tutunabildiğini de unutmamak gerek. Bunun en güzel örneği de ‘gülümsemek’, her şeye rağmen hem de! Bunun anlamı da şu; ‘hayatı, insanları seviyorum ve yaşamak istiyorum.’ Gülümseyin ve gülümsetin, huzur mutlaka gelir!
HER ŞEYE RAĞMEN HAYAT DEVAM EDİYOR
Hayat devam ediyor, bizden önce de vardı, sonramızda da olacaktır mutlaka. Yaşadığımız bu günleri öğrenerek geçirmek, sanal dünyanın bizlere unutturduğu hayatın, aslında ne kadar değerli olduğunu yeniden hatırlatacaktır. Epeydir uzak kaldığım Ankara’ya döndüğümde restoranları dolaştım. Genelde bir keyifsizlik var haliyle, ama gülümseyen, gülümseten yemekler de vardı. İşte bunlardan bazıları.
‘ŞEMSİ KADIN’ VE YOĞURTLU GÖZLEME
Güneş gibi kadın şu ‘Şemsi kadın’, isminin özü yani. Eli de bereket, yüreği de, pişirdiği de. Geçen yıl, her çarşamba pişirdiği nefis mayhoş ‘elma meftunesi’ni yazmış, arada da bayıla bayıla yemeğe gitmiştim. Son gittiğimde yeni bir hüneri daha çıktı ortaya, kavurmalı, yoğurtlu ve üzerine tereyağı sos gezdirdiği gözlemesi. Her ne kadar ‘Benim icadım’ deyip sallasa da, ben daha önce çeşitli yerlerde gözlemenin yoğurtlusunu yemiştim ancak böylesi lezzetlisine çok az rastlamıştım. Masaların arasında aşçı pozlarıyla dolaşan bir anne aslında ama farkında değil, ona takılınca hatırlayıp, çemkiriyor, “Oklavayla kovalarım” diyerek anneliğine geri dönüyor, gülüşüyoruz. Sevgili kızı Canan ve damadı Murat’la birlikte yemeklerine verdiği aile lezzetini yediğiniz ilk lokmada anlıyorsunuz. Turan Güneş Bulvarı’nı kesen 673. Sokak’ta, uğrayın aile lezzetinde yemek yiyin.
ETİYOPYA YEMEKLERİ VE ‘KÜÇÜK ŞEYLER’
Şili Meydanı’na çıkan Kuveyt Caddesi’nde bir küçük mekân. Sevimli küçük bahçesinde ağaçlar altında birkaç masası, içeride de bir o kadar oturulacak yer var. Bayram bey eşi ile birlikte hem pişiriyor hem servis yapıyor. Daha önce keyifli kahvaltısıyla nam salan ‘Küçük Şeyler’, Afrika’nın henüz balta girmemiş mutfağına girerek biz Ankaralıların henüz keşfetmediği ‘Habeşi’ lezzetleri pişirmeye başlamışlar. Aşçılar, kapkacak, baharat ve ‘incara (yerel ekmek)” Etiyopya’dan geliyor. Etiyopya kahvesi, aslına uygun ve yerel yöntemlerle yapılıyor, ‘jebena (ibrik)’ ile sunuluyor. Özellikle, vegan ve normal olmak üzere iki çeşidi hazırlanan ‘beyaynat’ tepsisi göz kamaştırıyor, çok sevdim. Kuşbaşı etle pişirilen ‘tips’, tavuk buduyla yapılan ‘doro wat” ve ‘shiro’, kulağa hoş gelen yemek isimlerinden bazıları. Nedense burada yapılamayan, yapılınca da aynı hazzı vermeyen, sac üzerinde pişirilen yerel ekmek ‘incara’ mistik tadıyla sizi çok etkileyecek. ‘Küçük Şeyler’e uğrayın, yer küçük ama lezzetler çok büyük.
KUZU KUŞBAŞILI PİDE
Siteler Çalım Sokak’ta bir efsanedir, ‘Burak Et Lokantası’ ve Erdal usta. Ne yerseniz yiyin, damağınız bayram ediyor. Esnaf lokantası deyiminin ne anlama geldiğini orada daha iyi anlıyorsunuz. Daha önce ‘Ankara tava’ ve ‘kuzu haşlaması’nı yazmıştım, tadı damağımda kalmıştı. Bu sefer, kavurma, kuru fasulye ve şahane pidesini denedim, hepsi tek kelime ile eşsiz. Son zamanlarda yediğim en lezzetli pideydi, ‘kuzu kuşbaşılı pide’. Gerek hamuru, gerekse içindeki kuzu eti mükemmeldi. Çıtır çıtır yerken verdiği keyfi anlamak için gidip tatmanız gerek, kelimeler yetmiyor anlatmaya. Erdal usta işine aşık, gelenler de, tıpkı benim gibi yemeklerine müptela oluyor. Her öğlen servisinde gözleri ilk iş günüymüş gibi parıldıyor, müdavimleri de birlikte çalıştığı arkadaşları da aynı duyguları yaşıyor. Gitmişken kardeşinin pişirdiği ‘şekerpareyi’ denemeyi unutmayın, finalde de gülümseyeceksiniz.
Paylaş