Paylaş
Bir uyku haline kapılmış gibiyiz. Uyumak ile uyumamak arasında kalan vücut sersemliğinin ince çizgisine saplandık, durumumuzu ayırt edemiyoruz. Uykuya mı yoksa uykusuzluğa mı direnişimiz o da belli değil. Uyursak çok şey kaçıracağız gibi bir hisle uyanık kalmaya çalışıyor, uyumazsak yeni umutlara gebe sabahlara geç kalkacağımız endişesiyle cebelleşiyoruz. İki seçeneği kaçırmamak arzusuyla kilitlenen duyguların tarifi de çok zor. Bir kararsızlık, belirsizlik durumu mu? Yoksa her iki durumdan kazançlı çıkma arzusu mu? Uykunun cazibesi ile uykusuzluktan doğacak kazancın çekim gücü arasında kalan hırsımızın esiri olmuş, her ikisini birden yaşayabilmenin mücadelesini veriyoruz. Bir akıl tutulması yaşıyor olmamız da mümkün. Farkında olmadığımız bu durumun etkisine direniyoruz belki de. Son yıllarda pek kullanmadığımız ruhumuzun küsüp vücudumuzu terk etmesiyle boşalan yere büyük oranda yerleştirdiğimiz ‘açgözlülük’, karakterimizi değiştirmiş olmasın? Beynimizi istila ederek, bencil düşünceyi hâkim kıldığı bir bakış açısına kapılmadığımızı kim söyleyebilir ki? Kimseyle kötü olmadan, her düşünceye zorlanmadan adapte olabilen... Etik değerleri güncelleyerek duruma göre uyarlayabilen...Başkaları uykudayken, uyanık kalarak gece karanlığında elde ettiği ayrıcalığı fırsatı değerlendirme olarak yutturabilen bir düşünce biçimine kitlendik. İllaki kazanmak uğruna benliğimizi kaybediyoruz... Ruhun olmadığı bir bedenin akıbetini tahmin etmek zor olmasa gerek... Yerine koyduğumuz şeylerin sakil durduğunu görmemek için yumduğumuz gözlerimiz nasılsa bir gün açılacak. Gerçekle yüzleştiğimizde gördüklerimizle övünür müyüz?
ATAKULE’YE UZAKDOĞU HAVASI ‘CHINA BLOOM’
Uzak Doğu’nun gizemiyle, saflığının el ele vererek lezzetlendirdiği yemeklerin damağa bıraktığı duyguyu tarif etmek çok zor. Çoğumuzun Uzak Doğu yemeklerine olan düşkünlüklerini biliyorum. Zaman içerisinde evlerde pişirmeye başladığımızın da farkındayım. Ve hatta pişirdikçe iyisini, kötüsünden ayırmaya başladık, haliyle her yerde yemiyoruz, onun da farkındayım. Yiyorsak da en iyisinin yapıldığını bildiğimiz yerleri tercih ediyoruz. Yaklaşık dört yıl önce ilk kez yazdığımda çok etkilendiğim bir yer var. Sushi’nin ilk tadına baktığımda bütün duyularım uyanmış, beni de silkelemişlerdi. Şimdiye kadar yediklerimin en iyisiydi diyebilirim... Doğallık, sağlık ve estetiğin şahane uyumu ve hepsinin birlikteliğiyle doğrudan ruhu etkileyen yiyeceklerin pişirildiği mutfağın adıydı ‘China Bloom’ ve ben müptelası olmuştum artık.
WOK KİTCHEN
Zamanla benim gibi birçok Ankaralı’nın müptelası olduğu China Bloom’un Ankara’da Suat ve Bodrum’da Mutlu’nun durduğu iki şubesi vardı. Şimdi de bana yakın bir yere, Ankara’nın en iyi restoranlarının olduğu Atakule’ye geldiler. Yeni bir tarzları var. Hızlı, leziz ve güvenilir bu tarzın adına ‘Wok Kitchen’ yani ‘Tava mutfağı’ deniyor. Sushi barda deneyimli sushi ustası Sevgili Mert’in hazırladığı sushi’yi izliyorsunuz... Aynı anda, arkadaki camekândan Wok tava ile hızlıca pişirilebilen nefis ‘Combo (Kombinasyon)’ menülerin hazırlandığı mutfağı da görüyorsunuz. Sushi içerikli, ‘Combo 6’ denedim... İçinde Kore usulü sushi ‘Gimbap’ ile ‘Sake Avocado Maki’ ve ‘Fuji roll’ var. Çok sevdim. Atakule’ye yolunuz düşsün mutlaka... Bildiğim kadarıyla Ankara’da ilk kez uygulanan bu tarzı denemeniz gerek...
MUTLU KAVANOZLAR ‘PONE TATLI’
Yıllardır gide gele ahbap olduğum Birlik Mahallesi’ndeki ‘Romantik tatlıcı’ sevgili Banu Nakas’ın, Ankara’da eşi emsali bulunmayan ev yapımı kavanoz tatlıları iyice duyulmuş mudur, emin değilim. Bu yüzden her fırsatta duyurmak istiyorum. ‘Magnoli’si efsaneleşmiş kavanoz tatlılarının başında geliyor. Benim sevdiklerim ve yazdıklarım var mesela, “‘Mualla’ bana göre efsaneleşmeli, ‘Limone’ adı gibi ferah... Banu Hanım, ‘Profiterol’ü de kavanoza koymayı başardı. ‘Wonka’ en sevdiğim çikolatalı tatlı diyebilirim. Geleneksel kavanoz ‘Cheesecake’ ile klasikleşmiş ve herkesin beğendiği ‘Tiramisu’yu diğerlerinden ayıran en belirgin özelliği orijinal ‘Mascarpone peyniri.’ Her gün taze taze ve sayılı hazırladığı tatlıları sırayla denerseniz hem mutluluğu hem de romantizmi yakalayacağınızı garanti ederim.
‘HACI BEKİR’ ZARAFETİ
1777 yılında kurulduğundan bu yana geçen 246 yılın hatırına olmalı bu zarafet. Hacı Bekir Şekercisi’nin ürettiği lokumundan, helvasına, akide şekerine kadar lezzetine de yansıttığı bu zarafetin tadına aşina olanlar bilir. Özellikle şekerlerin ağza bıraktığı ferahlığa deniyor bu zarafet. Ailenin altıncı kuşak kadın yöneticisi sevgili ‘Leyla Celalyan’ın aileden alarak içselleştirdiği ayrı bir zarafeti var. Unutulmayan dostlukların bir işareti, tadı damağımızda kalan ve her bayram yolladığı vefa örneği lokumlar. Atakule’ye her gittiğimde 3’üncü katta Hacı Bekir var, uğruyorum tarçınlı akide ikram ediyorlar... Ağzım tatlanıyor.
Paylaş