Paylaş
Sosyal medyaya girdiğimde hep karşılaşıyorum... 90’lı yıllara has makyaj ve saç tasarımı, vatkalı giysiler, eşyalar. 90’lı yıllarda popüler olmuş sanatçı ve şarkılar... O yıllarda çekilmiş sinema filmleri, TV dizileri vs... Yeni nesil bunların hepsine aşırı bir tutku ile bağlanırken, o dönemleri birebir yaşayan bizler de hasret ve özlemle anar hale gelmişiz. ‘Birdenbire nereden aklımıza geldi de yeniden o yılların yaşanmışlıklarını ya da ruhunu ortaya çıkarma gereksinimi doğdu?’ sorusuna verilecek ‘Nostalji’ cevabını yeterli bulmuyorum. Muhtemelen ‘2020’li yılların aşırı ruhsuz, soğuk ve yapmacık kurgusu; bizi en yakınlarda yaşamı dolu dolu soluduğumuz 90’lı yılların lezzetini yeniden hatırlatıp, iç çektiriyor...’ Bu tespitime katılacağınızı biliyorum.
YENİ FORMAT
Yazıya başlamadan önce altıncı yılını tamamlamak üzere olduğum köşemde uygulayacağım yeni formata kısaca değinmek istiyorum. Yemek, sanat, doğa ve insanla ilgili yazdığım yazıların yanına son üç aydır sevgili Ekin Hazal Doğruyusever ile birlikte ‘Kuşaktan Kuşağa Ankara Hikâyeleri’ isimli yazı dizisine başlamıştık. Bu hafta insan, zaman, mekân ve yemek incelemesini birlikte ele aldığım ‘Leziz Mekânlar’ isimli yazı dizisinin ilkini yayınlıyoruz. Önümüzdeki hafta farklı mekân ve yemeklerin ‘Ankara’nın En İyi Beşi’ni, bir sonraki hafta da Ankara içi ve dışı geleneksel yemekleri yazdığım ‘Dere Tepe Tencere’yi bulacaksınız. Hürriyet Ankara Haber Koordinatörü’müz Fatih Tekeci, editör Murat Yılmaz, muhabirimiz Ekin Hazal Doğruyusever ile sayfamızın usta tasarımcıları İsmet Şahin ve Kemal Kızılaslan’a katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.
KENDİNİ 90’LARDA UNUTMUŞ BİR YER... ‘PIZZA HOUSE’
Geçtiğimiz günlerde ‘Mesa Koru Sitesi’nde zarif eşi Hülya ile birlikte ‘Mezzra’ isminde doğal bakkal işleten eski arkadaşım Muammer’e uğramıştım. Öğle vakti geldiğinde “Çok yakında bir pizzacı var biraz eski ama yemekler şahane” dedi. Eski demesine bir anlam verememiş ‘salaş’ demek istedi galiba diye düşünmüştüm. Neyse Muammer’in peşine takıldım... Bir iki ara sokak geçtik, sonra yüksek ağaçların arasından geçen bir patika yola girdik. Ormanda gibiydik ve halen pizzacı yoktu, bir anda belirdi. Ağaçların arasına gizlenmiş mekânın bahçesine girince nefesim kesildi. Ben neredeyim ikilemine düştüm... 90’lı yıllardaki gençliğimde bayılmış ve geleceğe seyahate mi çıkmıştım? Şimdi de uyandırıldım ve kaldığım yerden devam mı ediyorum? Çevreme baktıkça emin olmak üzereyim... Salata barı ve pizza fırını 90’ların en revaçta tarzı... Kahve makinesi ve kokular, duvardaki resimler, biblolar... Bahçedeki çardak, renkler, masa ve sandalyeler... Pizzacının sevgili işletmecilerinden Ulvi Uzundede’yi gördüm üzerindeki giysiler ve davranışları, etraftaki kediler bile aynı 90’lar... Evet evet ben bayılmıştım şimdi ayıldım ve Muammer’le karnımızı doyurmaya geldik... Fakat... Muammer’in saçlar bembeyaz... Ben hâlâ genç miyim, ayna olsa da baksam? “Off ya” derken yemek yiyen müşterilerin akıllı telefonları ve zil sesleriyle gerçeğe ve günümüze aniden ışınlanmıştım. Biz 2023 yılındaydık ancak pizzacı kendini 90’larda unutmuş gibiydi.
...NURHAYAT ...VE ULVİ ...VE EMRE
Bedenen olmasa da ruhen bayılmıştım. Uzun zamandır bu denli huzurlu hislere kapılmamıştım. 90’larda gittiğim yerler, yediğim yemekler, dinlediğim şarkılar, arkadaşlarım ve tabii ki... Aşklarım canlanmıştı, evime dönmüş gibiydim... Bayılmamak olmazdı zaten. Her neyse önce günümüze sonra da sadede gelirsek...Haziran 1990'da açılan ‘Pizza House’un kurucusu Nurhayat Uzundede ODTÜ’yü bitiremese de oğlu Emre Demir ODTÜ Fizik Bölümü’nü bitiriyor. Kardeşi Ulvi, Hacettepe Turizm Bölümü’nden mezun olduktan sonra ablası gibi Ankara’nın efsanevi mekânı ‘Villa’ Restoran kültürüyle yetişiyor.
90’larda genç olanlar Boğaz Sokak’taki Villa’nın başta ‘Çikolatalı Sufle’si ile Fransız ve İtalyan mutfaklarından pişirdikleri yemeklerin tadını unuttuklarını sanmıyorum. Nurhayat Hanım, kardeşi Ulvi ve oğlu Emre ile birlikte hem pizzacıyı hem de kendilerini yıllarla birlikte gelen sanal ve ruhsal kirlilikten uzak tutmayı başararak özgün duygularını korumuşlar. Bu durum olduğu gibi yemeklere yansımış, yediğinizde bunu fazlasıyla hissediyorsunuz. “İş arkadaşlarımız” dedi, sevgili Ulvi... Atilla Bey mübayaa (alışveriş) işlerine bakıyor, Songül Hanım salata bar ve bazı tatlıları hazırlıyor... Ömer ve Fırat da mutfakla pizza pişirimde... Hepsinin elleri dert görmesin...
KREMALI MANTAR ÇORBASI, KARIŞIK PİZZA,LAZANYA VE KREM KARAMEL
Başlıkta okuduğunuz yemek isimlerini özellikle yazdım. Kalbiniz ‘Küt küt’ etti mi bilmiyorum ancak ben bu yemeklerin tadını öylesine özlemişim ki; her lokmada hayatın ne denli hızlı aktığının hüznüyle birlikte yüzüme buruk bir gülümseme yerleştirdi diyebilirim. Yediğinizde siz de farkı anlayacaksınız...
Şimdilerde popüler kültürün hazır soslu uyduruk yemeklerinden soğuduğunuzu, karakterli ve gelenekseli aradığınızı biliyorum, çünkü ben de öyleyim. Lezzet, 90’larda bıraktığımla aynı güzellikte. Yemeklerin içeriklerini sorma gereği duymadan, sorgulamadan ve gönül rahatlığıyla doya doya yediklerimin tadına vardım... Soğan çorbasını mutlaka tadın... Mantar soslu tavuk krep nefis... Tiramisu’yu tattığınızda büyük bir olasılıkla “Uzun zamandır yediğimin en iyisi” diyeceksiniz. Songül Hanım’ın salata barını pas geçmeyin pişman olursunuz... Finali sevgili Emre’nin demleyeceği filtre kahveyle yapın. Mest olacaksınız.
Paylaş