Paylaş
Sultanahmet Meydanı'nın turizm pazarı görüntüsünden için için nasıl rahatsız olduğumu bir yazıda anlatmıştım.
Bir okuyucumuz, burada başından geçen bir olayı aktarınca, rahatsızlığımın bir nedenini daha keşfettim: Bir vitrin olan bu meydanda, insan ilişkileri o kadar bozuk ki!
İki grup insan var Sultanahmet'te. Kafalarındaki egzotik doğu imajını satın almaya gelen turistlerle, onlardan para kazanan yerliler. Bu ticari ilişki, Sultanahmet Meydanı'na dünyanın her yerinde rastlanan o bildik ‘‘turistik’’ görüntüyü veriyor, mesela Moskova'daki Arbat Sokağı ya da Paris'teki Montmartre gibi.
Üstelik, Sultanahmet'te turistten para kazananlar grubunun davranışları o kadar itici ki, bir İstanbullu burada kendini yabancı gibi hissediyor.
İşte okurumuzun anlattığı olay:
‘‘Yılbaşı gecesi eşim ve ben Taksim Meydanı'na ulaşamadığımız için, trafik akışını takip ederek hiç planda olmadığı halde kendimizi Sultanahmet'te bulduk.
Gece saat 1.30 sularında, arabamızı park edip birşeyler atıştırabileceğimiz bir yer aradık. Meşhur köfteciler kapalıydı. Sultan Cafe'nin açık olduğunu görerek oraya yöneldik.
Kapıda garsonlar Japon turistlerle laubali bir şekilde konuşuyorlardı. Eşim kibarca garsona yiyecek birşey olup olmadığını sordu. Garson turistlere o kadar endekslenmişti ki, bizi yok saydı. Israrla tekrar sormamıza rağmen yine bir cevap alamadık. O sırada arkasından gelen daha genç bir komiye bize bakmasını işaretle gösterdi, o da ‘‘ne yiyeceği lan, Arap sabunu var’’ diyerek güldü.
Eşim bu laf üzerine aniden sinirlenerek ‘‘oğlum nasıl hitap ediyorsunuz, sen söylediğin lafın farkında mısın?’’ diyerek komiyi azarladı. Onlar büyük bir pişkinlikle özür dilemek şöyle dursun, ne diyorsun sen der gibi baktılar. Bunun üzerine eşim kızarak yetkiliyi çağırmalarını istedi. Yetkili gelerek özür diledi, ancak biz orada yemek yemekten zaten vazgeçmiştik. Tarihi Yarımada olarak övündüğümüz Sultanahmet Meydanı'ndaki bu en büyük kafede çalışan garsonların kabalıkları karşısında çok üzüldük.’’
Paylaş