Paylaş
İstanbul ikinci kere olimpiyatlar için başvuruda bulundu.
Ama ortada başvuru sanki iş olsun torba dolsun diye yapılmış gibi bir hava var. Hiçbir heyecan yok. Herkes daha işin başında 2008 olimpiyatlarının İstanbul'a verilmeyeceğini biliyormuş gibi davranıyor.
Olimpiyatlar, ülkelere değil şehirlere verilir. Türkiye, Millet Meclisi'nden bir olimpiyat yasası çıkararak ilginç bir davranışta bulundu. Olayı böylece bir milli mesele haline getirmesi, Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin elbette hoşuna gitti. Ama sonuçta, olimpiyatlara esas sahip çıkması gereken Ankara değil, İstanbul'du.
Ne 2000 yılı adaylığı zamanında ne de bu defa, İstanbul Belediye Başkanı'nı projeye tam anlamıyla katılmış, sahiplenmiş olarak görmedik.
Ama bundan belediye başkanları mı sorumluydu, yoksa Olimpiyat Komitesi mi, onu bilmiyorum.
İkincisi, artık olimpiyatların bir şehir tarafından alınması için çok sıkı bir lobi çalışması yürütülmesi gerektiğini herkes biliyor. Hatta tanıtım ve lobi, o kentin spor altyapısından bile daha fazla önem kazanabiliyor. Malum, çağımız imaj çağı!
Bunun en iyi örneği Atina'da görüldü. Atina muhabirimiz Nur Batur, bugünkü manşetimizde Yunanistan Milli Olimpiyat Komitesi'nin başına getirilerek Atina'nın 2004 olimpiyatlarını almasını sağlayan o ilginç kadının portresini yazdı.
Okursanız göreceksiniz: Yanna Angelopulou'nun sporla hiçbir ilgisi yok! Ama güçlü, etkili, şöhret sahibi, geniş bir çevresi olan, bağımsız, dinamik bir kadın. Gerektiğinde Yunan hükümetiyle karşı karşıya gelebiliyor, bakan bile düşürebiliyor!
Atina 2004 Olimpiyatları'nı aldıysa, onun sayesinde aldı. Yoksa spor altyapısı belki İstanbul'dan da geri! Nitekim, Atina'nın olimpiyat açısından ne gibi sorunlar yaşadığı, olimpiyatları aldıktan sonra ortaya çıktı. Şehir hala bunlarla boğuşuyor ve henüz çözebilmiş de değil.
İstanbul belki olimpiyat için altyapı yatırımlarını zar zor sürdürdü, ama hiç lobi yapamadı. Süleyman Demirel'in üstlendiği tanıtım faaliyeti devede kulak kalıyor.
En önemlisi, İstanbullular İstanbul 2008'e inanmıyor. Bu konu hiçbir işadamını, hiçbir yerel yöneticiyi heyecanlandırmıyor.
Öyleyse niye uğraşıyoruz bu işle bilmem.
Kendisine inanmayana kim inanır?
Paylaş