Paylaş
TARİHİ YARIMADA
Bir ev terkedilirse ve kendi haline bırakılırsa kısa sürede çürür, sakatlanır ve sonunda çöker.
Bugün gerçek İstanbul, yani büyüklerimizin ‘‘İstanbul’’ derken kastettiği yer, eski başkent, böyle bir tehlikeyle karşı karşıya.
Fatih, özellikle de Eminönü ilçeleri her gün bir başka ailenin terkettiği, bu yüzden çökmeye başlayan birer apartmana benziyor.
Eminönü'nün nüfusuna bakalım: 1990 sayımında 89 bin, 1997'de 65 bin. 2000'de 55 bin. Son üç yıldaki nüfus kaybı inanılmaz: Yüzde 15.42.
Fatih'in sayımlarda elde edilen nüfus rakamları ise şöyle: 1990'da 462 bin, 1997'de 433 bin, 2000'de 408 bin. İstikrarlı bir düşüş var.
Şu anki yasal düzenlemelere göre, merkezi yönetimden mahalli idarelere verilen pay, o mahalde yaşayan insanların sayısı temel alınarak hesaplanıyor. Sadece verilecek para değil önemli olan, bakış açısı bu.
Oysa tarihi yarımada dediğimiz, surların içinde kalan, Bizantion, Doğu Roma ve Osmanlı imparatorluklarının merkezi olan bu alan, yalnız ‘‘şu kadar kişinin yaşadığı iki ilçe’’ olarak tanımlanabilir mi?
Bölgeye bir yandan bu gözle, yani insanlık mirasının önemli bir parçası olarak, bir yandan da insanların yaşadığı mahalleler olarak bakmalıyız. Çünkü buralarda, İstanbul büyüdükçe gözden düşüp terkedilen, ama yeniden canlandırılabilecek önemli bir ev stoku var.
İşyerlerine gelince. Yıllarca hoyrat bir şekilde kullandıkları bu bölgenin sadece Türkiye'nin değil insanlığın da mirası olduğunu artık anlamaları; tarihi yarımada gibi bir yerde, isterse kendi özel mülkleri olsun, akıllarına estiği gibi hareket edemeyeceklerini, bu mekana karşı sorumlulukları olduğunu farketmeleri gerekir.
Hepimizin gözbebeği olan bu yer, özel bir muameleyi hak ediyor.
Yoksa terkedilmiş bir ev gibi çökecek, hepimiz altında kalacağız.
Paylaş