Hürriyet İstanbul sizi tarihin tel'inine terkeder

Ayşen GÜR
Haberin Devamı

Ayakapı Hamamı'nın tuhaf hikayesini geçen yaz arkadaşımız Ersin Kalkan yazmıştı. İşte:

III. Murat'ın annesi Nurbanu Sultan, Ayakapı Hamamı'nı Mimar Sinan'a ısmarladığında Osmanlı devleti zirvesindeydi.

İddia edildiğine göre, bölgenin esas sakinleri olan Yahudi cemaati Sinan'dan hamama kendilerinin de kullanılabileceği biçimde bir havuz yaptırmasını rica etmiş.

Çünkü Yahudiler, dini temizliklerini, içinde hareketli temiz suyun olduğu bir havuza dualar eşliğinde girip çıkarak gerçekleştiriyor. İstanbul'da eskiden Yahudilerin de kullanabileceği böyle hamamlar varmış.

Mimar Sinan halkın isteği üzerine Ayakapı Hamamı'nı böyle yapmış. Bu yüzden Ayakapu Hamamı'nın bir adı da Havuzlu Hamam'mış.

(Yoksa aslen Yahudi olan Nurbanu Sultan mı bir havuz eklemesini istedi mimardan? Bilmiyorum, sadece aklıma geldi: Bu, asla ispatlanamayacak, ama insanın kendi kendine yapmaktan hoşlandığı tarih spekülasyonlarından biri.)

Her neyse, Ayakapı Hamamı, sadece bir Sinan eseri olduğu için değil, sadece 16. yüzyıl sonundan kaldığı için değil, bu özelliğiyle de benzersiz yapılardan biri.

1936'da tarihi eserleri kimsenin umursamadığı, sanayinin ise putlaştırıldığı bir devirde, sanayi bölgesi ilan edilen Balat'ta bu hamam özel bir şahsa satılmış, bir depo olarak kullanıldığından yıllar içinde iyice tahrip olmuş.

Hoş, yıkılsaydı kim nereden bilecekti? Buna da şükür...

1960'da bir gün Reşat Ekrem Koçu, hamamı dolaşıyor. O zamanlar hamamda büyük kubbeli, süslü bir camekan varmış (şimdi yok), ancak yine de yeterince kötü durumda. Reşat Ekrem Koçu, buna öyle üzülüyor ki, o sıralarda çıkarmakta olduğu İstanbul Ansiklopedisi'nde şunları yazmaktan kendini alamıyor:

‘‘Kurmaları ve mermer döşemeleri bir yüksek sanat eserinin kıymetini idrakten aciz mal sahipleri tarafından sökülmüş ve satılmış bulunuyordu. İstanbul Ansiklopedisi, büyük şehrin 'yüzü suyu' olan Ayakapu Hamamı'nı tahrip edenleri, tarihin tel'inine terkeder...’’

Şimdi biz, aradan 40 yıl geçtikten sonra ne diyelim?

21. yüzyılda Sinan'ın, öyle uzakta, Balkanlar'da değil, burnumuzun dibinde, İstanbul'daki eserlerine bile sahip çıkamayan yetkilileri tarihin tel'inine terkediyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları