Paylaş
Bugün onbirinci sayfamızda yine bir sokak hikayesi var. Hakkı Sabancalı, adım adım Tarlabaşı'ndaki Kurdele Sokağı'nı geziyor.
Bir sokakta yürümek, tek tek evlere bakmak, esnafla ve semt sakinleriyle konuşmak, sonra da yazmak.
Böyle bir yazının bir gazetenin manşetinde yer alması hemen hemen imkansız. Gazete manşetlerine çıkmak için bir yazının içinde kan, gözyaşı, skandal, para, mafya filan olması gerekiyor.
Ama acaba Hakkı Sabancalı'nın yazdığı gibi bir sokak hikayesi, okuyucuların ilgisini daha mı az çekiyor? Bundan hiç emin değilim. Çünkü Kurdele Sokağı'nın hikayesi bugün bana en az manşetimiz kadar ilginç, dahası, büyüleyici geldi.
Belki de günlük çalışan, zamanla yarışan ve uzun vadeli düşünmeye de fazla vakti olmayan gazetelerin geleceğe bırakacağı asıl belgeler, bu sokak yazıları olacaktır, kim bilir?
İlber Ortaylı’nın büyüsü
Hakkı Sabancalı'nın bugün yayımladığımız yazısı, bana bir süre önce dördüncü kez yayımlanan İlber Ortaylı'nın ‘‘İstanbul'dan Sayfalar’’ adlı kitabını hatırlattı.
İlber Ortaylı, ünlü bir tarihçi. Ama kendi uzmanlığı ne olursa olsun bir gerçek var; o da tarihçiler arasında diliyle, anlatımıyla her türlü okuyucuyu efsunlama yeteneğine sahip müstesna bir yazar oluşu.
İstanbul'dan Sayfalar adlı kitapta yer alan yazılar daha önce çeşitli yayınlarda çıkmıştı. Ancak İletişim Yayınları tarafından yayımlanan bu son baskı, daha önce bu yazıların bir bölümünü okumuş olsam da beni bir kere daha sardı.
İlber Ortaylı, İstanbul'un bir mahallesine girdiği zaman, size sokakları, binaları, insanları, tarihi ve bugünü aynı anda öyle ballandıra ballandıra anlatıyor ki, içinizden hemen kalkıp onun izinden aynı mahallede başıboş dolaşmak geliyor.
Tavsiye ediyorum!
Paylaş