Paylaş
Engelsiz Sanat Derneği, tüm etkinliklerini engelli bireylerle diğer bireylerin birbirlerinin hayatlarına dokunmalarını sağlayabilmek amacı ile gerçekleştiriyor. Söz konusu röportajlar; engelini aşmayı başarmış, hayata asılmış ve kendini kanıtlamış engelli kişilerle yapılıyor. İlk dört röportajdan 27 Şubat 2012 tarihli yazımda söz etmiştim sizlere. O günden bu yana beş yaşam öyküsü daha yayınladı Engelsiz Sanat Derneği. Bu kez tek tek değinmek yerine bu yaşam öykülerine, bu kişilerin engellerini aşmalarına yardımcı olan ortak faktörlerden söz edeceğim.
Tüm röportajlarda engelin aşılması yönündeki ilk ve en önemli desteğin aileden geldiği görülüyor. Yaşam öykülerine yer verilen bireylerin aileleri çocuklarını olduğu gibi kabullenmişler ve onların da kendi engellerini kabul etmelerini sağlamışlar. Ancak, söyleşi yapılan bireylerden biri olan Ersin’in sözleri ile, “onları bir “engelli” gibi değil, sağlıklı bireyler olarak yetiştirmişler”. Engeli bulunmayan çocuklarla kaynaşmalarını sağlayarak özgüven aşılamışlar çocuklarına. Bu çocukların yakın çevreleri de yardımcı olmuş engellerini aşmalarına. Örneğin; söyleşi yapılan bir diğer bireyin eğitimi sırasında okuduğu okullarda hep kolaylık sağlanmış. Okul girişi sandalye ile çıkılabilecek konuma getirilmiş, sınıfı alt kata taşınmış. Kendisine bu şans verilen Cafer, “ancak bunlar sadece kendi çevremle ilgili tabii” diyor. Bu sözleri çok doğru. Yine röportaj yapılan bireylerden biri olan kas hastası Halil, ilkokul beşinci sınıftan sonra bırakmak zorunda kalmış okul hayatını. Ama eğitimini sonlandırmamış; her bulduğu kitap, dergi ve gazeteyi okuyarak kendini geliştirmiş. Şu an çok başarılı bir konumda.
Hepimizin bu çocuklardan öğrenebileceği çok şey var. Siz de merak edip okumak isterseniz onların yaşam öykülerini, http://www.yorganaltindakiler.org/index.php/reports adresinden ulaşabilirsiniz. Ama ben bugün, henüz bu web sitesinde yer almayan, son röportajın konuğundan ve onun fikirlerinden, özellikle söz etmek istiyorum sizlere.
Kenan Önalan, ailesindeki kan uyuşmazlığı nedeniyle 7 yaşındayken görme yetisini kaybetmiş. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu kendisi. “Körlük beni farklı bir renk yapıyor. Tek sıkıntım insanlar, onların kurdukları sistem. İnsanlar bana köstek oluyor. Sistemleri standart tiplemeler üzerine kuruyorlar. Gözü gören, ayağı sağlam, kulağı duyanlara göre yapılmış her şey. Bizi ötekileştiriyorlar. Biz dışlanıyoruz. Benim sıkıntım insanlar, körlüğümle ilgili bir sıkıntım yok aslında.” diyor, engeli ile ilgili olarak.
“Sizce Türkiye’de genel olarak toplumun engellilik olgusuna bakış açısı nasıl?” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor:
“Aslında yaşamı körleştiren insanlar, benim görmemem değil. İnsanların bakış açılarını değiştirmelerini istiyoruz. İzolasyon istemiyoruz. O normal kitap okusun, ben kabartmalı; o gözüyle okusun, ben elimle. Ama birlikte yaşayalım. Dünyayı zevkli yapan şey farklılıktır. O farklılıklardan biri de biz engellileriz. İnsanların önyargıyla bakmadığı, sokakların, okulların paylaşıldığı bir Türkiye’de birlikte yaşamayı hayal ediyoruz. Engelli bireylerin kimseye muhtaç olmadan toplumsal hayatta var olmaları gerek. Birilerine muhtaç olmak bizi rahatsız ediyor. Fırsat eşitliği istiyoruz. Engellilerin hayata katılmalarını sağlamak istiyoruz. Engelliler hayata katıldıkça toplumumuzun engelliye bakış açısı da değişecek ve toplumuz da sosyal anlamda eğitilmiş olacak.”
Bence biz engellilerin duygu ve düşünceleri bundan daha güzel özetlenemez. Bu sözleri Kenan Bey’in ağzından duymak çok güzel. Bilmeyenleriniz için söyleyeyim: Sayın Kenan Önalan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü Basın Müşaviri. Ben artık yarınlara daha büyük bir umutla bakıyorum. İnanıyorum ki, Kenan Bey ve arkadaşları boşa çıkarmayacaklar bu umudu.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş