Paylaş
Annem edebiyat, dedem tarih öğretmeniydi benim. Çocukluğum dedemden kahramanlık hikâyeleri dinleyerek ve annemin öğrencilerinin hazırladıkları ödevleri kaçamak olarak okuyarak geçti.
Osmanlı tarihini önce dedemin anlattıklarından öğrendim ben. Dedem çok okuyan, kendini sürekli geliştiren, mesleğine aşık bir adamdı. Öğrencileri O’nu çok severlerdi. Bense anlattıklarını büyük bir hayranlıkla dinlerdim. Ve ondan dinlediklerimi hiç unutmazdım… Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi’nde çarpışan Seyit Ali Onbaşı’ nın beni çok etkileyen hikâyesi ise o günden bugüne aklımdan hiç çıkmadı.
1889 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen Seyit Ali, 1909 yılında Osmanlı Ordusu’ na katılmış, Balkan Savaşı’nda çarpışmıştı. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla da Çanakkale Cephesi’nde topçu eri olarak görevlendirilmişti. Çanakkale Boğazı’ nı ve İstanbul’u ele geçirmeyi amaçlayan İtilaf Devletleri, Şubat 1915’ te Çanakkale Boğazı’na yönelik saldırılar başlatmıştı. En güçlü saldırının tarihi ise 18 Mart 1915’ti. İtilaf Devletleri donanması İstanbul’a gitmek için Çanakkale Boğazı’ndan geçiyordu. Donanma tarafından Anadolu ve Rumeli hattındaki tabyalara yoğun bombardıman yapıldığı sırada, Seyit Ali Rumeli Mecidiye Tabyası’ nda bulunuyordu. Bombardıman esnasında düşman gemilerinden atılan bir mermi, Seyit Ali'nin tabyasındaki cephaneliği havaya uçurmuştu. Tabyadaki askerlerden on dördü hayatını kaybetmiş, yirmi dördü ise yaralanmıştı. Yalnızca Seyit Ali ile Niğdeli Ali adlı arkadaşı yara almadan kurtulmuşlardı.
Bombardımandan sonra tabyada çalışır durumda tek bir top kalmış, ancak bu topun da mermiyi kaldıran kısmı (kaldıraç) bozulmuştu. Seyit Ali arkadaşı Niğdeli Ali’nin yardımıyla, sırtına 215 kilo ağırlığında top mermisini yüklemiş, iki metre yükseklikte bulunan topun merdivenlerinden çıkarmış ve mermiyi namluya sürerek karşıdaki gemiye ateş etmeye başlamıştı. Üçüncü atışında İngilizler’ in en büyük savaş gemilerinden birini (HMS Ocean) arka pervaneden vurmuştu. Atılan top geminin yan yatmasına ve kontrol edilemez bir duruma gelmesine neden olmuş; İngiliz gemisi daha önce Nusret Mayın Gemisi tarafından döşenen mayınlardan birine çarpmış ve bugün Çanakkale Şehitler Anıtı’nın bulunduğu alanın karşısında sulara gömülmüştü. Bu olaydan sonra İtilaf Devletleri donanması Çanakkale’ den ayrılmış, Seyit Ali’ye ise kahramanlığından ötürü “onbaşılık” unvanı verilmişti.
Seyit Onbaşı’ya 275 kilogramlık mermiyi kucaklama gücü veren hiç kuşkusuz vatan, millet ve bayrak sevgisiydi. 1994 yılında Gelibolu’ya on kilometre uzaklıktaki Güneyli Köyü sahillerinden birinde küçük bir yazlık ev edindiğimizde, eşim beni ilk önce Çanakkale Şehitliği’ne götürdü. Orada dolaşırken sanki ben de o günleri yaşamış gibi hissettim kendimi. Şair Necmettin Onan’ in hepimizin bildiği,
“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.”
dizeleri ile başlayan şiirini hangi duygularla yazdığını çok daha iyi anladım.
Bu yazıyı, aslında, 18 Mart’ ta kaleme almayı planlamıştım. Ancak biraz rahatsızlandım ve bir-iki gün çalışamadım. Ama, günü geçmiş de olsa, Türk tarihinde “destan” olarak nitelenen Çanakkale Zaferi’ nin 106’ncı yılını kutlamadan geçmek de istemedim.
Bu vesile ile, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu güzel vatanı bizlere kazandırmak için savaşan tüm ecdadımıza yürekten teşekkür ediyor ve rahmet diliyorum.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz günler dileği ile…
Paylaş