Paylaş
Geçtiğimiz günlerde Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmet Kırpınar panik atak ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Panik atak hayat kalitesini ciddi derecede bozan ve tedavi edilmediği sürece devam eden bir psikolojik/psikiyatrik hastalık. Kalp çarpıntısı, nefes nefese kalma (hiperventilasyon), boğuluyormuş gibi olmak, soluğun kesilmesi, göğüste sıkışma, nabız yükselmesi, baş dönmesi, terleme, titreme gibi yoğun fiziksel belirtilerin bazılarının, beklenmedik şekilde yaşananı yoğun korku ve rahatsızlık duyma hali.
Prof. Dr. Kırpınar açıklamalarında tedavi edilebilir bir hastalık olan panik atağın kadınlarda erkeklere oranla iki kat fazla görüldüğünün altını çiziyor. Panik atak belirtilerinin çoğu zaman kalp krizi başta olmak üzere aklını kaçırma ve ölüm hissiyle karıştırıldığını söyleyen Kırpınar, “Panik atak, toplumun özellikle genç kesimde sıkça rastladığımız psikolojik hastalıkların başında geliyor. Genellikle kadınlarda yaklaşık iki kat fazla görülen ve ergenlik ile 30 yaş arasında başlayan panik atakları sıklığı yaşlandıkça azalıyor.” diyor.
Kişilerin panik atak belirtilerini kalp krizi, felç geçirme belirtileri ile karıştırarak ölüm veya aklını kaçırma korkusuna değinen Prof. Kırpınar, hastaların hastalıklarının psikolojik kaynaklı olduğunu öğrendiklerinde ise krizin tekrarlanmasına yönelik endişeler taşıdıklarını dile getiriyor ve “hastalar şunu bilmelidir ki; panik atak iyileşebilir” diyor.
Atakların en önemli özelliklerinden birinin ortada herhangi bir sebep yokken aniden ortaya çıkmaları olduğunu söyleyen Prof. Kırpınar sözlerine şöyle devam ediyor:
“Panik atak belirtisi olan aniden başlayan sıkıntı, nefes alamama, hızlı kalp atışı, göz kararması, vücutta uyuşma ve karıncalanma, dakikalar içinde en yüksek seviyeye ulaşır. Yoğun korku ve rahatsızlık hissine, çarpıntı, terleme, titreme ya da sarsılma, boğulma hissi, göğüs ağrısı, bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, düşme veya bayılma hissi, üşüme, ürperme ya da ateş basmaları gibi belirtiler de eşlik edebilir. Ataklar birdenbire başlar, giderek şiddetlenir ve 10 dakika içinde şiddeti en yoğun düzeye çıkar. Çoğu zaman 10 ila 30 dakika devam ettikten sonra kendiliğinden geçer. Kişi o an kalp krizi geçirdiğini ya da felç olduğunu düşünerek yoğun ölüm ya da felç olma korkusu yaşar. Bazen de kontrolünü kaybederek aklını kaçırdığını düşünür ve kendisine ya da çevresindekilere zarar verme korkusuna kapılır.”
Panik bozukluğunun neden ve nasıl oluştuğuna ilişkin iki bilimsel açıklama yapılabileceğini belirten Prof. Dr. Kırpınar, nedenlerden birinin, beynimizdeki nöron adlı hücrelerden salgılanan, heyecan ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormonlarının anormal çalışması sonucu oluştuğunu söylüyor. Diğer neden ise, panik atağın günlük yaşantımızda yaptığımız bazı davranışlarımızın sonucunda ortaya çıkan tamamen doğal ve zararsız olan çarpıntı, terleme, nefes sıkışıklığı ya da baş dönmesi gibi bedensel belirtilerin hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak değerlendirilmesi ve bununla birlikte endişe ve korku dozajının artması sonucunda oluşuyor.
Panik bozukluğu tedavi edilebilir bir hastalık. Hastanın ve ataklarının özelliğine göre seçilen SSRI ve SNRI türleri başta olmak üzere anti depresan ilâçların etkinliğinin yüksek olduğunu söyleyen Prof. Dr. İsmet Kırpınar: “Psikoterapiler içinde ise panik bozukluğunun tedavisinde etkinliği görülmüş ve en sık kullanılan yöntem bilişsel-davranışçı terapidir.” diyor.
Panik bozukluğu yaşayanların, bundan korkmadan, hemen bir psikiyatriste başvurmaları en doğru yol olacak gibi görünüyor.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş