Paylaş
10 Haziran 2014 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren “Milli Eğitim Bakanlığı`na Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” sonrasında Türkiye çapında bütün eğitim kurumlarında 4 yılı dolduran eğitim yöneticilerinin görevlerinin yerlerine yenilerinin atanması ile birlikte sona ereceği açıklanmıştı.
Geçtiğimiz günlerde söz konusu uygulama gerçekleştirildi. Türkiye çapında pek çok okul müdürü görevinden alındı. Yazılı ve görsel medyada uygulamanın nedenleri ile ilgili pek çok haber ve yorum yer buldu. Ben bugün köşemde bu haberlerin içinde belki de kaybolup gitmiş olan bir haykırışa yer vermek istiyorum. Hepimizi iyice düşündürmesi gereken bir haykırışa… Çünkü bu sesin sahibi gibiler kolay yetişmiyorlar bu ülkede…
“21/08/2014, Saat 12.30. Yönetici değerlendirme süreci başladığından beri beklentimiz adil bir değerlendirme yapılması. Ancak sürecin uzaması biz okul yöneticilerini kaygılandırıyor.
benim hikâyem kısaca de şöyle: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Yönetimi ve Planlaması bölümü 1989 mezunuyum. Halen bulunmakta olduğum okul müdürlüğüne 2010 yılında sınavlı atama sonucu geldim. Şu anda inanıyorum ki MEB deki en verimli dönemimi yaşıyorum. Neden mi diyecekseniz? Çünkü mezun olduğum eğitim yönetimi ve planlaması alanında gördüğüm lisans eğitimini yıllar sonra uygulama şansını yakaladım. Okulumuzda tüm paydaşlarımızla (öğrenci, veli, öğretmen, idareci, çalışanlar, servis görevlisi şoförler) mutlu bir süreç yaşamaktayız. Bu sürecin bozulmaması gerektiğini tüm paydaşlarımız dile getiriyor. Okulumuz özel eğitim alanında sadece Mamak’ta değil, Ankara’da parmakla gösterilir oldu. İnanın başarısız olsaydım, zaten bu okulda durmazdım. Okulumun bana puan verecek tüm paydaşlarından tam puan aldığımı biliyorum. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. Uzun yıllar Gaziantep ve Çankırı’da değişik köylerde sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra branş değişikliği ile rehber öğretmenliğe geçtim. Halen branşım, yeni adımızla rehberlik. Beş yıl Kıbrıs’ta rehber öğretmen olarak yurtdışı görevinde bulundum. İki yıl Ankara Akyurt’ta rehber öğretmenlik yaptıktan sonra şimdiki okuluma sınavla atanarak okul müdürü oldum. Bu yaptığım görevler sırasında beş sınıfı da, üç sınıfı da birleştirilmiş sınıf olarak okuttuğum yıllar da oldu. Hiç yorulmadım… Hep zevkle yaptım işimi. Şu an okulum da zevkle yaptığım okul yöneticiliği gibi…
Okulumuz Mamak Özel Eğitim Uygulama Okulu, bazılarınızın bildiği gibi, zihinsel engelliler okulu. Okulumuzda orta ve ağır zihinsel engelliler eğitim görüyorlar. Bu öğrencilerimizle görev yapmak ne kadar zorsa, bir o kadar da zevkli. Çünkü bizim öğrencilerimiz yalansız, dolansız, içi neyse dışı da o olan, aklından geçeni olduğu gibi söyleyen, şu dünyanın bana göre en dürüst insanları. Halbuki ilk atandığımda, “ben nereye geldim, burada ne işim var benim'' diyordum. O zamanlar müdür yardımcılığı sınavını da kazanmıştım. Okula geldiğimin ilk aylarında sınavlı müdür yardımcılığı ve müdür başyardımcılığı başvuruları da yaptım bu okuldan gideyim diye, ancak olmadı. Kaldım burada, iyi ki de kalmışım… Geldiğim zaman okul darmadağındı, tüm yöneticilerin soruşturmayla görev yeri değiştirilmişti. Okulun tüm paydaşları birbirinden şikayetçi olmuş, kalanlar ise huzursuzdu. Ancak uzun uğraşlardan sonra okulun tüm paydaşlarına –kendim de dahil- burada görev yapmanın önemini anlattım ve bu öğrencileri acımadan, onları kendimiz gibi birer birey olarak kabul etmelerini sağladım. Eskiden okula gelirken ayağı geri geri giden öğretmenler, öğrenciler, veliler, çalışanlar, yöneticiler okula koşa koşa gelmeye başladılar. Dört buçuk yıl oldu, hiç bir zaman makama saplanmadım. İşim olmadığı halde, hergün tüm paydaşlarımı okul kapısında karşıladım. Öğrencilerimizi servislerinden iner inmez ''günaydın'' diyerek buyur ettim okula, ders bitiminde ''iyi günler'' dileyerek uğurladım. Şimdi artık tüm öğrencilerimiz
-konuşabiliyorlarsa konuşarak, konuşamıyorlarsa vücut dilleri ve gözleriyle- bizden önce ''günaydın'' ve ''iyi günler'' diyorlar. Her yıl yaptıklarımızla mutlaka sesimizi ilçe ve il genelinde duyuruyoruz. Ödüller alıyoruz… Ödüller çok önemli değil, ama takdir edilmek hepimizi mutlu ediyor. Öğrencilerimiz kapasitelerinin üzerinde performans sergileyerek yıllardır tiyatro oyunları, halk oyunları, el ürünleri, sportif faaliyetler vs. her türlü etkinliği takdire şayan bir şekilde sergiliyorlar. Bunlarda okulumuzdaki tüm paydaşların emeği de inkâr edilemez. Velilerimizin her gün ''Allah sizden razı olsun, bizi insan yerine koydunuz. Burası bizim için cennet.” demeleri benim için her şeye bedel. Öğrencilerimizin “Müdürüm seni çok seviyoruz'' demeleri ben “niye?” diye sorduğumda da “sen çok iyi birisin” demelerini inanın hiç bir şeye değişmem. Ben başarısız olsam zaten okul değerlendiricilerinden tam puan alamazdım. Bunu kendileri söylüyorlar.
Okul için yaptıklarımızı uzun uzadıya daha fazla anlatmak istemiyorum. Okulumuz hem tüm okul paydaşları için, hem de bulunduğumuz mahallenin bir yaşam merkezi ve huzurevi oldu diyebilirim. Tüm okul müdürlerinin olduğu gibi ben de tedirginim. Hak etmediğim bir sonuçla karşılaşmak istemiyorum. Bu alandan mezun oldum, sınıf öğretmenliği yaptım, rehber öğretmenlik yaptım, yurtdışı görevimi yerine getirdim. Köy, belde, ilçe, yurtdışı tüm coğrafi yerleşim yerlerinde zorlukları ve güzellikleri ile görev yaptım. Kendimi yetiştirmek için özel eğitim sınıf öğretmenliği sertifikası da dahil birçok kursa eğitim yönetimi alanı da dahil sayısız seminerlere katıldım. Yazımın burasında -saat 14:00 civarında- müdür yardımcısı yanıma gelerek sonuçların açıklandığını yeterli puan alamadığımdan okul müdürlüğü görevime son verildiğini bildirdi. Okuldan almam gereken 35 puanı okul paydaşlarımdan (altı kişi) tam almama rağmen İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü paydaşları (üç) kişi 28,08 vererek 63,08 puanla 75 altı olduğu için başarısız sayıldım. Türkiye tarihinde görülmemiş bir kıyım gerçekleşti. 7000 okul müdürü görevden alındı. Buradan tüm okul öğretmenlerime, okul aile birliği yöneticilerine, okul müdür yardımcılarına, öğrencilerime, servis rehberlerine, servis şoförlerine, servis yetkililerine, yemekhane çalışanlarına, okul çalışanlarına ayrı ayrı teşekkür ederim. Şu da bilinsin ki, yasal yollardan hakkımı sonuna kadar arayacağım. Bir gün ansızın gelebilirim...”
Yukarıdaki mektubun yazarı Murat Aktaş. Umarım, kısa süre içinde geri döner ait olduğu yere…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş